Halil Savda, Türkiye'de vicdani reddini açıklayanların başına gelebilecek her türlü olumsuzluğu 2004'ten bu yana yaşıyor.
Savaşmayı reddettiği için toplam 17 ay cezaevinde kalan, baskı ve işkenceye maruz kalan, en sonunda "sivil ölüm"e mahkum edilen Savda, bianet'e verdiği röportajda hem kendi yaşadıklarını hem de Türkiye'de vicdani reddi anlattı.
Vicdani retçi olma sürecinden kısaca bahseder misin? Hangi düşüncelerle vicdani reddini açıkladın?
Halil Savda: Türkiye'de yıllardır yaşanan savaş nedeniyle onbinlerce insan öldü. Sanıyorum yaşanan ölümlerin sorumluluğu tek başına çatışan taraflara ait değildir. Kürt sorununun çözümü ve barışın sağlanması yönünde çaba göstermeyen herkese aittir. Vicdani ret kararımla bu sorumluluğu taşımak istemediğimi ve militarizme sessiz kalmayarak ortak olmadığımı göstermek istiyordum. Savaşların insan kaynakları kurutulmadan, bunun önüne geçmek mümkün değildir. Savaşları durdurmanın yolu, onların insan kaynağı olmayı reddetmekten geçer. Bu sorumluluk, bize ahlakiliğin verdiği iradedir. Bu irade sadece öldürmeye karşı olmakla yetinmez; öldürmenin olmayacağı coğrafyalar için mücadele eder.
Reddini açıkladıktan sonra neler yaşadın? Kaç defa ve ne kadar cezaevinde kaldın? Cezaevi koşullarından kısaca bahseder misin?
Vicdani ret tutumum nedeni ile defalarca gözaltına alındım. Aynı nedenden ötürü 4 kere ceza alarak, 17 ay askeri cezaevinde kaldım.
Bu kararım ve buna uygun davranışlarım nedeniyle "emre itaatsizlik" suçlamasıyla yedi gün disiplin cezasına çarptırıldım. Ardından 8. Mekanize Piyade Tugayı Disiplin Cezaevi'nde sekiz gün tecrit hücresine atıldım; battaniyesiz, yataksız, yastıksız çıplak betonda iki gün yatmak zorunda kaldım. Orada kıdemli başçavuş, bir uzman çavuş ve iki gardiyan erin kaba dayak, tekme, yerde sürükleme ve hakaret işkencelerine maruz kaldım. Bu işkenceye sessiz kalamayacağımdan, protesto etmek amacıyla Askeri Disiplin Cezaevi'nde kaldığım bir hafta açlık grevi yaptım.
Yedi günlük disiplin cezasının bittiği an açıkladığım vicdani ret kararım ve buna uygun davranışlarım yüzünden bu kez Çorlu/Tekirdağ askeri hâkimliğine çıkartılarak tutuklandım. Oysa bir vicdani retçiyi herhangi bir asker kaçağından ayıran en önemli özellik, kaçmamasıdır. Vicdani retçi kendisine sunulan kaçmak ve askerlik yapmak seçenekleri dışında bir yaşamı kurmaya çalışır. Bunu yaparken tek dayanağı dürüstçe duruşuna sahip çıkmasının verdiği güven duygusudur.
Türkiye'nin bu derece "militer" bir ülke olmasının nedenleri sence nedir? İlköğretimden başlayarak resim-müzik-beden eğitimi derslerinde bile savaşı kutsayan bir dil kullanılıyor; marşlar öğretiliyor, uygun adım yürüme dersleri veriliyor...
Türkiye Devletinin kurucu felsefesi, Türklük ve Sünni Müslümanlık üzerine inşa edilmiştir.
Türkiye, Sünni Müslümanlığa ve Türkçülüğe dayanan Kemalizm ile yüzleşmeden, militarizmi ve orduyu yücelten değerler ile yüzleşemez. Türkiye'de militarizm, katı bir disiplin, hiyerarşik yapıya bağlılık, görevin kutsallığı, kahramanlık, şehit olma gibi askeri değer ve pratiklerin yüceltilerek sivil alanın şekillendirildiği, bu değer ve pratiklerin eleştirilmesinin engellendiği ve cezalandırıldığı bir düşünüş biçimindedir. Askerliğin kahramanlıkla özdeşleştirildiği, asker ölümlerine şehitlik mertebesi atfedildiği, içte ve dışta sahte düşmanlar yaratılarak oluşturulan korku kültürü sayesinde sivil halkın orduya neden ihtiyaç duyduğunun sıkça hatırlatıldığı militer bir yapı söz konusu... Bu değerlere sorgusuzca itaati sağlamak için, elbette ilkokuldan başlanması gerektiğini düşünüyorlar.
Türkiye'nin savaştan ve savaşın hakim dilinden kurtulması için sence ne gerekiyor?
Öncelikle Türkiye'nin kuruluş felsefesi olan Kemalizm tabusu aşılmalı ve ciddi şekilde eleştirilebilmelidir. Yine, 1980 anayasası faşizandır ve ortadan kaldırılmalıdır.
Bildiğimiz kadarıyla, "halkı askerlikten soğutmaktan" da ceza aldın. Ne demek halkı askerlikten soğutmak? Neden insanların askerden soğumasından bu kadar korkuluyor?
Militer anlayışın ürünü yasalardan biri, bu kurumları sorgulamayı, eleştirmeyi yasaklayan Türk Ceza Kanunu'nun 318. Maddesidir. Bu maddenin asıl hizmet ettiği şey, ordu ve askerliği eleştirilemez kurum ve değerler olarak korumaya almak ve bu değerleri eleştirenlere açık bir gözdağı vermektir.
Devlet istediği kadar yargılasın, ceza versin, ben insanlara "askere gitmeyin" demeye devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki insanlar askere gittikçe biat kültürü var olacak. Çünkü biliyorum ki, ordu eleştirisi yapılamazsa toplumun demilitarizasyonu olamayacaktır. "Öldürmeyin" demek neden suç olsun ki! "Öldürmeyin" demeye devam edeceğim.
Vicdani ret hareketinin geldiği son nokta için ne düşünüyorsun? Türkiye'de vicdani ret veya total ret hakkının tanınması konusunda umutlu musun?
Benim vicdani reddimi açıkladığım 2004 yılında sayı sadece 70 civarındaydı. Bugün ise bu sayı 500'ler civarında... Türkiye'nin de yakın gelecekte vicdani ret hakkını tanıyacağına ya da tanımak zorunda kalacağı konusunda, evet umutluyum. Total ret hakkının tanınması hususu ise sanıyorum yakın bir gelecekte mümkün gibi görünmüyor.
Vicdani retçilerin yaşadığı "sivil ölüm"den bahseder misin? Günlük hayatta ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyorsun?
Evet, Osi'nin (Osman Murat Ülke) AİHM'e başvurusu üzerine verilen kararda "sivil ölüm" diye bir ifade geçiyor. Sanıyorum vicdani retçilerin yaşadığı hak gaspını en iyi ifade eden, "sivil ölüm" tanımıdır.
Vicdani retçiler olarak kamuda hiçbir hakkımız yok; sigortalı olamıyoruz, çalışamıyoruz, siyaset yapamıyoruz, seyahat etme özgürlüğümüz yok, resmi hiçbir işlem yapamıyoruz. Her zaman tutuklanma, işkence görme tehdidi altındayız. Ömür boyu hapis, firar ve mahkeme kısır döngüsünde ağır bir işkence durumu yaşıyoruz. Hayattan adeta "yok edilmek" istenmekteyiz. Şu anda hala askeri cezaevinde tutuklu bulunan vicdani retçi İnan Süver de sırf başkalarının çocuklarını öldürmeyi reddettiği için kendi çocuklarından uzak tutuldu yıllarca...
Hakkında devam eden dava, soruşturma var mı? Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun? Mesela bugüne kadar yaşadıkların, sana yaşatılanlar nedeniyle AİHM'e gitmeyi düşünüyor musun?
Halkı askerlikten soğutma suçundan Yargıtay'dan kesinleşmiş ve paraya çevrilemeyen beş aylık bir hapis cezam var. Almış olduğum bu ceza nedeni ile her an hapse girebilirim. Aynı gerekçeyle Yargıtay'da bekleyen altı aylık bir hapis cezam daha var. Ve yine aynı suçtan hakkımda açılmış ve 21 Nisan'da ilk duruşmasına girdiğim 3. bir davam daha var.
AİHM'e 2005 yılında AİHS'nin inanç, vicdan ve ifade özgürlüğünü düzenleyen 9. maddesi, düşünce özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesi ve adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin ihlali ile kötü muamele ve savunma hakkımın engellenmesi nedeniyle başvurdum. Sanıyorum yakın bir zamanda netice alacağım. (EKN)