Kırsal Kalkınma Girişimi 11. toplantısı kapsamında Tatvan’da “Kırsal Kalkınma ve Tarımda Küçük Aile Çiftçiliği-Köylü Tarımı” konferansı gerçekleştirdi.
Açılış konuşmasını yapan Özyeğin Vakfı’ndan Murat Bayramoğlu, Kırsal Kalkınma Girişimi’nin, Torosların dağlarından, Kavar’ın yaylalarına üreticileri bir araya getiren, doğayla barışık ve yoksuldan yana üretimi kendine dert edinen kişilerin çatısı olduğunu belirtti.
Kırsal Kalkınma Girişimi’nden Orta Toroslar’da konar göçer yaşayan Sarıkeçililer’den Pervin Savran, “Biz doğayı yok etmeden üretim yapıp yaşıyoruz. Ancak bugün dünyada gelişmişlik yok etmek üzerine kurulu. İşte kırsal kalkınma da bu kaybedilen değerleri korumaya çalışıyor” dedi.
Tatvan Belediye Başkanı, devlet politikası olarak köylerin boşaltılarak kırsalın bitirildiğini hatırlatarak kırsal kalkınma girişimlerine teşekkür etti.
Özar: Kalkınmanın yolunu uzmanlar söyleyemez
Politik Ekoloji Çalışma Grubu’ndan Bengi Bulut’un moderatörlüğündeki birinci oturumda küçük aile çiftçiliği konuşuldu.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şemsa Özar, sömürge sonrası dönemde dünyada kalkınmış ve kalkınmamış ikilemi üzerinden kalkınmış ülkelerin diğerlerini modernleşme gerekçesiyle kalkındırmaya çalıştığını ancak aslında onları tek tipçi bir şekilde kendilerine benzetmeye çalıştığını belirtti.
“1950-1980’de devlet bu kalkınma modelinde kamu desteği ile liderdi. 1980 neoliberal politikalarla devlet kalkınmadan geri çekildi, piyasaya bıraktı. Hızlı büyüme ile istihdamın artması herkesin nemalanması bekleniyordu.
“Ancak kendiliğinden bu kalkınmanın gerçekleşmediği tam tersine yoksulluk ve işsizliğin arttığı görüldü. 90’larda devlet yeniden aktör olarak geri döndü. Ama eskisi gibi lider rolünde değil, piyasa destekçisi rolünü aldı. Devlet derin yaraları sarıcı, yoksulluk için sosyal politikalar geliştirmeye başladı.
“Ancak hiçbir zaman neden 50 yılda yoksulluğun arttığı sorulmadı. BM gibi kalkınma örgütleri de bu hızlı büyüme karşısındaki kalkınma anlayışına eleştiri getirmeye başladı. Yerel kalkınma, kadın erkek eşitliği, yerelin katılımı gibi kavramlar getirdi. Mesela Türkiye’de bu yerelin katılımının sadece vali düzeyinde aslında katılım yerine merkezin devamı olarak yansıtıldığını görüyoruz.
“Feminist yazar Amarta Sen, iktisatçıların belirttiği gibi kalkınmanın bireylerin gelirlerindeki artış ile ölçülmesine karşı çıkar, bireylerin değer atfettiği bir yaşamı yaratmaları kapasitesini geliştirme olarak ele alır. Yani benim nasıl yaşamak istediğim benim seçimim, kalkınma uzmanı söyleyemez. Tek yol yok, amaca çok farklı yollardan gidilir.”
Aktar: İktidar doğa ve kırsalı engel görüyor
Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cengiz Aktar, üç doğru bilinen yanlıştan bahsetti: “Köylülük iptidaidir, geçmişte kaldı, tarım insansız yapılmalı, hava su toprak sonsuzdur tepe tepe kullanalım.”
“Türkiye, dünyadaki bu kötü kalkınma modelini taklit ediyor. Tarım ve hayvancılığı lağvediyor. Doğayı yok ederek, nehirde akacak su bırakmıyor. Bu durum yeni değil, AKP iktidarı dönemde ayyuka çıktı. 1990’da çalışan nüfusun yüzde 50’si tarım sektöründe, bu yıl yüzde 25. 1995-2013 toplam tarım alanı yüzde 11 azaldı. Bunlar binalar ve yollar lehine azaldı. Türkiye’de 50 saniyede bir, bir çiftçi iflas ediyor.
"Akademide en az ilgi gören alan veterinerlik, ziraat ve tarım iktisadı. Türkiye tarımda kendine yeten yedi ülkeden biriydi. Şimdi gıda ve hayvan ithal ediyor. Yeni kanunlarla doğal sit alanları korunamaz hale getirecek. Kırsalın yok edilmesi, şehirleşme, işçileşme demek. Bu şehirleşme Avrupa ortalamasının üstünde. Bugün Türkiye'de belediye sayısı 1300. Almanya’da ise 13 bin. Belediye sayısının azalması kararlar yerelde alınmayacak demek. Türkiye’deki en temel sorunlardan birisi bu.
"Kırsaldan kente gelen kalkınmaya çalışıyor ve kalkındıkça batıyor. Kırsalı terk edince hafıza da yok oluyor. Bacası tüten fabrikalardan çok daha büyük getirisi olan bir şey olabilir tarım. Avusturalya tarımla yaşar ve dünyanın en zengin ülkesidir.
"Doğayı koruma ile çiftçiliği geliştirmek tamamen iç içe geçmiştir. Avrupa Birliği’nin tarım politikaları yanlış, kendi kırsalını bitirdi. Şimdi yeni üyelere de önce tarımı lağvedin diyor. AKP iktidarının da muhafazakar olmasına rağmen kalkınmanın önünde engel saydığı kırsal, doğa ile ilişkisi berbat.”
Öztürk: Köylüler tarım için direniyor
Kırklareli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Öztürk, köylü tipi tarımın kapitalizm karşısında zorluk yaşasa da belli mekanizmalara buna direndiğini söyledi.
“Türkiye’de 1968-2010 yılları arasında tarım arazisi yüzde 33’ten 9’a düştü. Yüzde 80’i de küçük ölçekli tarım yapıyor. Bu ailelerin yüzde 72’si bitkisel üretim ve hayvancılığı bir arada yürütüyor.
"Kır nüfusu yüzde 17’ye düştü. 2011 rakamları ile köylerde yaşayan insan sayısı 200’ün altına düştü. Bunların nedeni 80’ler neoliberal politikaları ile kamu desteğinin çekilmesidir. Tarımla yaşamak zorlaşıyor. Alternatif araçlara yöneliyorlar. Bugün tarımla geçinenlerin yüzde 38’i ücretli ikinci bir iş yapıyor. Mesela hala ekmeğin yüzde 53’ünü evde yapıyor. Köylülük bir anlamda tarım adına direnç sergiliyor.” (NV)