Fotoğraf: TGC
TBMM’ye Ekim’de gelmesi beklenen sosyal medya yasa tasarısıyla ilgili olarak meslek örgütleri eleştirilerini ve önerilerini ortaya koymak için dün (27 Eylül) bir basın toplantısı düzenledi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salonu’nda düzenlenen toplantıda beş meslek örgütünün temsilcisi yer aldı.
‘Haberin Serbest Dolaşımını Engelleyecek Yeni Düzenlemelerin Yaratacağı Sorunlar Toplantısı’na konuşmacı olarak Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Adnan Özyalçıner, PEN Yazarlar Derneği İkinci Başkanı Halil İbrahim Özcan, Çağdaş Gazeteciler Derneği İstanbul Temsilcisi Uğur Güç katıldı.
Toplantıda TGS Genel Sekreteri Sibel Güneş beş meslek örgütünün ortak hazırladığı raporun özetini okudu. Raporda internete erişimin bir insan hakkı olduğuna dikkat çekilerek hazırlanacak sosyal medya yasasının tarafların bilgisine açılıp tartışılması, haberleşme ve bilgilenme özgürlüğünün sınırlandırılmaması istendi.
Gazetecilik faaliyetinin bu yasaya dahil edilmemesi ve yeni düşünce suçları yaratılmaması istenen raporda, sosyal ağ sağlayıcıların yetki alanlarının gözden geçirilmesi, ifade özgürlüğünün önündeki engellerden birinin Facebook, Twitter, YouTube, Instegram gibi sosyal ağ işletmecileri olmasının önünün açılmaması talep edildi.
Toplantıda meslek örgütü başkanları görüşlerini şöyle ifade etti.
Olcayto: Haberleri manipüle eden iktidar medyası
“İki yıldır iktidarın basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü, sansür ve otosansür gibi haberin serbest dolaşımını engellemek için getirdiği tasarrufların karşısında mücadele ediyoruz. Sosyal medya yasa taslağıyla ilgili olarak bugüne kadar kamuoyuyla bilgi paylaşılmadı. İktidarın tuhaf bir huyu var; kendisini eleştiren herkesi düşman sayıyor, kendisine, düşüncelerine uymayan herkesi ayrı bir potaya koyuyor ve ‘onu nasıl dışlarım, nasıl mesleğinden soğuturum?’ havasıyla çalışmalar yapıyor.
“Gazeteciliğimizin geldiği durum konusunda bir şey söylememe gerek yok, hepiniz görüyorsunuz, hepimiz görüyoruz. Bu ortamda diyorlar ki ‘yalan haberler önleyeceğiz manipülasyonu önleyeceğiz’. Nasıl önleyeceksiniz? En çok haberleri manipüle eden, haber gizleyen iktidar yanlısı medya. Hemen hemen bir- iki istisna dışında, tümü haber görmemekte ısrarlı.
“Kürtlerin, solcuların, sosyalistlerin haberlerini görmüyorlar. Kadınlara yönelik şiddeti görmüyorlar. Ancak bu konular sosyal medyada paylaşılıyor, insanlara ulaşıyor.
“Şimdi seçim öncesi sosyal medya alanını da tıkamak istiyorlar. Sonra ne olacak, hep beraber göreceğiz ama ben gerçekleştirdiğimiz bu çabayı önemsiyorum. Bizler beş meslek örgütü olarak bu konudaki itirazlarımızı dile getirmeye, mücadeleye devam edeceğiz.”
Özyalçıner: İfade özgürlüğünü kısıtlayıcı olmamalı
“İnternet ortamında yapılan yayımlar için daha önce bir takım kısıtlayıcı maddeler eklenerek var olan yasa değiştirilmişti. Bu kez hapis cezaları ile medyayı bir süre kullanamama gibi cezalar getirilmek isteniyor. Dahası, denetimsel resmi bir kurumun kurulmasının istenmesidir. Bu tür, resmi kurumların neler yaptığı, neler yapacağı ortadadır. Bugüne kadar Basın İlan Kurumu’nun, RTÜK’ün, Muzır Kurulu’nun yasadışı, haksız uygulamaları saymakla bitmez. Bu değişiklik iktidarın şeffaflıktan, eleştiriden kaçındığı için demokratik hak ve özgürlükleri hiçe saymaya- kaçıncı olarak bilinmez- kalkıştığını gösteriyor.
“Hepiniz biliyorsunuz, bugün gazetecilik yapmaya çalışan eleştirel medyaya yapılan çeşitli baskılarla ifade özgürlüğü kısıtlanmaya çalışılmaktadır. Bu bakımdan internet erişiminin bir insan hakkı olduğu, yapılacak düzenlemenin herhangi bir cezalandırmaya dönüşmemesi gerekir.
“Elbette sosyal medyada yaygınlaşan her türlü ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, nefret söylemleriyle yalan habere karşıyız. Alınacak önlemler hukuk çerçevesi içinde ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı olmamalıdır. Çünkü basın ve ifade özgürlüğü vazgeçilmezdir. Hem anayasal, hem evrensel bir hak olan düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı ülkelerde insan hak ve özgürlüklerinden de söz edilemez.”
Kocatürk'ten sansür ve otosansür vurgusu
“Türkiye’de sansür ve otosansüre neden olabilecek uygulamalar ile karşı karşıyayız. Basın Yasası’na göre yayıncılar kitaplarını yayınladıktan sonra 6 ay içerisinde Basın Savcılığı kovuşturma açar. Ancak ülkede son 5-10 yıldır basın savcılığının yetki alanındaki bütün kitapların da başka mahkemeler tarafından yasaklandığını görüyoruz. Bu da yetmezmiş gibi sosyal medyadaki nefret söylemlerini bir ilkbahar gibi kabul eden savcıların, mahkemelerin kitaplarla ve yazarlarla ilgili açtıkları davalar var. Ama nefret suçu ile ilgili bir tek dava ile karşılaşmadık.
“Sansür ve otosansüre bizi götürebilecek olan her türlü yasal düzenlemelere karşı çıkıyoruz. Bütün bunların olmayacağı kitapların yazarlarının basının özgürce fikirlerini ifade edebildiği ve nefret suçlarından uzak bir ülke hayalimiz var, çabalarımız bunun için.”
Özcan: İfade özgürlüğü devlet gibi düşünmeme özgürlüğü de içerir
“Günümüzde internet platformları bireylerin kendilerini ifade etmesini sağlayan en etkili araçlarıdır. Bu platformlar aynı zamanda kişinin yaratıcılığını geliştirme ve kendini tanımlama alanıdır da. İfade özgürlüğünün kullanılması ve kişilerin gelişmesinde bilgi alma hakkıdır aynı zamanda. Bunların yasalarla engellenmeye kalkışılması ya da buna karşı yeni yasal zeminler oluşturma çabaları engellenmesi gereken bir durumdur.
“Kişinin düşüncesini açıklama ve yayma özgürlüğü vardır. İfade özgürlüğü; yalnızca yönetenler tarafından olağan karşılanan, zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşüncelerin açıklanması değildir. Devlet gibi düşünmeme özgürlüğünü, sorgulamayı, gerektiğinde kınamayı, mahkum etmeyi de içeren bir özgürlük alanıdır.
“Ancak sınırları belirgin bir düşünce özgürlüğünden de söz edilmemelidir. Eğer içinde açık hakaret ve şiddeti övmek ve örgütlemek dışında. Ülkemizde Twitter ve YouTube yasağı ile ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale yapılmıştır. Bu ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleyi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ihlal kabul etmiştir. Son yıllarda hukukun genleriyle oynandığı için sosyal medya yasasının hazırlıklarının kapalı kapılar ardında yapılması, tartışılmaması, konunun muhataplarının görüşlerinin alınmaması önemli ve büyük bir sorundur.”
Güç: İktidarın hoşuna gitmeyecek haberler...
“İktidar gene üçüncü kez yeni bir düzenlemeye gidiyor sosyal medya üzerinde. Bunu da çok gizli kapaklı yapıyor. Daha öncesinde gördük bugün yapılmak istenen büyük ihtimalle ekim ayında Meclise gelecek internet yasası. Maalesef ki hiçbirimizin yararına olmayacaktır en fazla da halkın bilme hakkını engellemek üzere, gerçeklerin öğrenilmesini engellemek üzere bir düzenleme olacağını düşünüyoruz Bugün Türkiye'de nüfusun yüzde 70’i internet kullanıyor.
“Şimdi gazete ve televizyonların okunma ve izlenme oranlarının düştüğü bir ülkede internetin bu kadar kullanılması iktidarın işine gelen bir şey değil. Şu anda televizyon ve yayıncılık faaliyetinin yüzde 90’ı iktidarın kontrolünde. Muhalif yayınlar için de RTÜK gibi siyasi yapılar kullanılıyor. Yeni oluşturulacak cezalandırma kurumlarının farklı olacağını kimse hayal etmesin. Haberlerin, yalan haberlerin engellenmesi, dezenformasyonun önlenmesi gibi kavramların ucu çok açık olduğu belli. İktidarın hoşuna gitmeyen haberlerin yalan haber ve dezenformasyon olarak değerlendirileceğini şimdiden söyleyebiliriz.”
İnternet erişimin bir insan hakkı olduğunu hatırlatan basın meslek örgütleri, dezenformasyon konusunda yapılacak düzenlemenin bir cezalandırma aracına dönüşmemesi için şu önerileri sundu: 1. Taslak tüm kamuoyuyla paylaşılmalı Böylesine önemli bir konuda yapılacak düzenlemenin tüm kamuoyuyla paylaşılmaması ilk sorun olarak karşımızda durmaktadır. Düzenleme kanunlaşmadan önce taslak metin tüm kamuoyuyla paylaşılmalı ve tartışılmalıdır. 2. Sosyal ağ yerine internet platformları denilmeli 5651 sayılı Kanundaki sosyal ağ tanımı değiştirilmelidir. Alman Sosyal Medya Yasası’nda olduğu gibi ‘kâr amacı gütmek hedefiyle kullanıcıların herhangi bir içeriği diğer kullanıcılarla paylaşmasını veya bu içeriği herkese açık hale getirmesini sağlamak için tasarlanmış internet platformları’ tanımının daha uygun olduğu düşüncesindeyiz. 3. TCK’de yalan haberle düzenleme yapılıp yapılmayacağı belirlenmelidir Dezenformasyon kavramının nasıl tanımlanacağı, Türk Ceza Kanununda yalan haberle ilgili bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı belirlenmelidir. 4. Resmi kurum konusunda kamuoyu aydınlatılmalıdır Resmi bir kurum ihdas edilip edilmeyeceği bunun bir sansür kurulu gibi işlemesinin önüne geçmek için hangi önlemlerin alınacağı konusunda kamuoyu acilen aydınlatılmalıdır. Fransa örneğinde olduğu gibi yalan haberlerle mücadele için Yüksek Yayıncılık Kurulu’na verilen yetkinin Fransız Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği de göz önüne alınmalıdır. 5. Gazetecilik faaliyeti kanun kapsamı dışında tutulmalıdır Gazetecilik ve editoryal içeriğe sahip sağlayıcılar Kanun kapsamının dışında tutulmalıdır. 6. Yeni düşünce suçları yaratılmamalıdır Yapılacak düzenleme ile yeni düşünce suçları kategorisi yaratılmamalıdır. 7. Sosyal ağ işletmecilerinin yetkileri gözden geçirilmelidir Sosyal Ağ İşletmelerine (Twitter, Facebook, Youtube, Instagram gibi) tanınan/tanınacak yetkiler ve sorumluluklar yeniden gözden geçirilmeli ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerden birinin Sosyal Ağ İşletmecileri olmasının önü açılmamalıdır. 8. İçeriği kimin sileceği belirlenmelidir Sosyal ağ işletmeleri yüksek para cezaları tehdidi altındadır. Tartışmalı olarak kabul edilebilecek herhangi bir içerik karşısında, içeriğin silinmesi ya da engellenmesinin hangi kriterlere göre, kimin tarafından yapacağı belirlenmelidir. 9. Haberleşme ve bilgilenme özgürlüğü sınırlandırılmamalıdır Sosyal medyanın ülkemizdeki yaygınlığı hesaba katılırsa yapılacak değişikliklerin toplumun haberleşme ve bilgilenme özgürlüğünü sınırlayıcı nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir. |
(HA)