Yıllar geçti, Yasemin büyüdü, magazin dünyasının kendisi için çizdiği geleceğe uydu, defilelere çıkmaya, filmlerde oynamaya, hatta televizyonda programlar sunmaya başladı. Üstelik henüz 20'lerinin başındaydı...
Herkesin ideal bir hayatı olmalı...
Yasemin Kozanoğlu, herkes için "ideal ve arzulanan" hayata sahip olanlardan. Hikaye biraz da klasik ve trajik aslında. Zengin, "parçalanmış" aile, hiçbir isteğine hayır denmeyen, dolayısıyla da istekleri bitmeyen bir genç kız.. İyi bir eğitim, modayı dergilerden değil, dergilerdeki fotoğrafların çekildiği defilelerden, Milano'dan, Paris'ten izleyen bir gardrop, görenin bir kez daha baktığı duru bir güzellik...
Bundan bir, iki yıl önce ilk kez televizyonlarda görülmeye başlandığında, kartvizitinde daha o zamandan oyuncu-sunucu-manken yazıyordu. İzleyici için güvenilir olan tarafı, bu işi para için yapmıyor olmasıydı. Öyle ya, o kadar parası olan bir insan, ne para için defileye çıkardı, ne de televizyonda program sunardı, demek ki gerçekten yapmak istediği işi yapıyordu.
Nereden edindiğimiz belli olmayan bu manasız güven, Yasemin Kozanoğlu'na kendi hayatımızdaki magazin dünyasına girme izni verdi. Artık, hayatını takip ettiklerimiz arasındaydı, doğal olarak biz ve magazinciler, genç kadının hayatındaki her gelişmeyi takip etme hakkını kendimizde görüyorduk.
Öğrenmek hakkımız...
Magazin dünyasının izleyicilerle birlikte yarattığı katı kurallar artık onun için de geçerliydi, o artık "kamuya mal olmuş bir sanatçıydı" ve biz, onun özelini merak etme hakkına sahiptik. Genç kadın hep durumdan rahatsız bir portre çizdi aslında, ama bu onun genel "içine kapanık ve sessiz" halinden mi kaynaklanıyordu yoksa gerçekten rahatsız mıydı, hiç merak etmedik.
Bizim için önemli olan rntgenleme duygumuzu ve aslen rontgenlenme isteğimizin tatmin edilmesiydi. Zaten birilerinin hayatını merak etme isteği, aslında kendi hayatımızın merak edilmesi hayalinden kaynaklanmıyor muydu?
Yasemin Kozanoğlu, magazin dünyasının sıradan, ihtiyaç duyuldukça başvurulan figürlerinden biriydi, taa ki geçtiğimiz haftalarda dananın kuyruğu kopana kadar...
Popüler politikacı, zengin işadamı...
Hikayeye başından bakalım. Genç kadın, uzun süredir, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in oğlu Erol Derviş ile birlikteydi. Birliktelik ortaya çıktığı ilk zamanlar magazincilerin bir haftalık haber boşluklarını doldurmuş, habercilere de "bu haftayı da atlattık" rahatlaması yaşatmıştı.
İlişkilerinin ortaya çıkması, artık magazin dünyasında sıradan kabul edilen "haberden kar çıkartma" durumuna uygun olarak, ikiliye beraber sundukları bir televizyon programı olarak döndü. Erol Derviş'in nedense İngilizce sunduğu, Yasemin Kozanoğlu'nun konuşma ritmindeki yavaşlık nedeniyle zor anlaşıldığı program, uzun süre yayında kaldı, bir iki hafta önce yayında yaşanan kavgaya kadar...
Sanki komşunun kızı
İkilinin nişanlarını açıkladıkları aile arasındaki törenden birkaç gün sonra yaşanan kavga, herkesi "şoke etti". Magazin dünyasında gördüğümüz herkesi evimizden biri gibi hissetme sendromunu bir kez daha yaşadık ve "konu, komşuya ne deriz" paranoyasıyla baş başa kaldık.
Nişanın bozulduğu haberleri, Kozanoğlu'nun Derya Danacı adlı bir işadamı ile tatile çıkmasıyla iyice arttı. Yasemin önce tatili doğrulamadı, beraberlik dedikodularını yalanladı ve sonunda bir gece, Arto'nun sahneye çıktığı bir gece klübüne Danacı ile beraber gitti, hala beraberliklerini doğrulamıyordu, ama "görünen köy, kılavuz istemiyordu" magazincilere göre...
Bu gelişmelerle birlikte bir anda yeni bir ünlümüz daha oldu, üç kişiyi öldürmek suçundan uzun yıllar cezaevinde kalmış olan Derya Danacı, artık "başarılı bir işadamı" görüntüsüyle, "playboylar" listesine adını altın harflerle yazdırmıştı, üstelik listeye girmesini sağlayan isim Yasemin Kozanoğlu gibi, herkesin peşinden koştuğu bir kadındı.
Yardım çığlıkları...
Olay gece, Arto'nun, ki kendileri başlı başına başka bir yazı konusudur, her zaman ki kendine güveni ile Yasemin'e laf atmasıyla başladı. Yasemin o zamana kadar asla yapmadığı bir şeyi yaptı, Arto'ya cevap verdi. Aslında bu cevap belki de bir yardım çığlığıydı.
20'lerinin henüz başındaki genç bir kadın, iki gün içinde, sadece yaşadığı beraberlikten mutlu olmadığı için, sevgilisinden ayrılmış, başka bir adamdan hoşlandığını belli etmiş ve onunla bir ilişkiye girmişti. Buraya kadar, her gün milyonlarca kadının ve erkeğin yaşadığı hikayelere benzeyen olay, medyanın araya girmesiyle toplumsal bir linç haline geldi.
Yasemin, gece klübünde sinir krizleri geçirdi, yerlerde sürüklendi, korumalar tarafından kameraların önünde tartaklandı, sevgilisi tarafından dövüldüğü iddia edildi. Bütün bunlar olurken, "ben delikanlıyım" diye söze başlayan yeni sevgili! Derya Danacı, bir taksiye binerek mekanı terk etti, Yasemin'i orada bırakarak. Televizyonlardan sanki oradaymışcasına izlediğimiz olay, Yasemin'in apartmanındaki asansöre kadar devam etti. haber kaçırmamak, belki de şeflerinden fırça yememek uğruna, haberciler, Yasemin'in asansörün kapısını kapatmasını bile engellediler.
"Kimse sevgimi hak etmiyor"
Genç kadının kapıyı kapatmadan önceki sözleri aslında her şeyi açıklıyordu; "Kimse sevgimi hak etmiyor..." Olay, sonraki gün tüm gazetelerde manşetlerdeydi. Ciddi yazılarıyla tanınan köşe yazarlarına kadar herkesin konuyla ilgili söyleyecek bir şeyleri vardı. "Tüm sorun Yasemin'deydi, zavallı Erol'u bir mendil gibi kullanıp atmıştı, artık ailenin harekete geçip, bir şeyler yapması ve genç kadını tedavi ettirmesi gerekiyordu..."
Erkekler layık oldukları yerdeler...
Bütün bunlar konuşulurken, ne Erol Derviş ne de Derya Danacı hakkında en küçük bir eleştiri yapılmadı. Bu kadar saygın bir ailenin oğluna, Erol Derviş'e yapılan bu haksızlık, gazetelerde gereken yeri buldu. Böylece gazetelerin magazin servislerinin bile devlet yanlısı yayın yaptıkları, dolayısıyla magazin dünyasında bile, sivillerin şansı olmadığı ortaya çıktı.
Genç kadın ailesi tarafından önce, korumalarla dolu bir çiftlik evine kapatıldı, sonra da İngiltere'ye gönderildi. Medya Yasemin'e sataşmaya devam ediyor...
Hikayenin erkekleri ise aslen hiç kalkmadıkları saygın yerlerine geri döndüler. Erol Derviş, "ailenin lekesiz adına biraz daha laf gelmemesi için" babası tarafından Amerika'ya gönderildi. Aile şerefi kurtarıldı.
Derya Danacı ise, hikayenin en karlı çıkanı oldu. Artık nereye gitse, kameralar peşinde, Yasemin'in içinde olmayı asla istemediği çarka Yasemin sayesinde girdi, orada olmaktan, kendini her gün gazete manşetlerinde görmekten, her gece başka bir kadınla olmaktan çok mutlu. Geç yaşta yakaladığı şöhretin tadını çıkartıyor!!!