Kayıp ailelerinin 33 yıldır yaşadıkları acı yeni bir boyuta geçti şimdi.
Ölümün marazi gerçeğiyle bir kez daha yüzleşildi.
Bir mezar başında göz yaşı dökmenin tesellisi ne kadar olursa o kadar teselli olunacak Lefkoşa'daki şehitlikte.
Kayıpların bulunmasıyla ilgili kazılarla başlayan süreçte şimdi cenaze törenlerine ve yeniden gözyaşlarına tanıklık edeceğiz.
Ailelerle birlikte yeniden toplumsal bir travma yaşayacağız.
Günlük yaşamımızda unutmaya çalıştığımız kahrolası gerçekler yeniden gündemimize gelecek.
Niçin öldürüldüler, nasıl öldürüldüler soruları yeniden sorulacak ve yeniden yanıtlanacak.
Aslında olayın en kötü yanı şimdi başlıyor.
Yoğun ve acı duygularla bezeli en zorlu süreç.
Çünkü şimdi sık sık şehit cenazelerine tanıklık edeceğiz.
Her tanıklık geçmişteki travmaların yeniden ortaya çıkması demektir.
Dün, şehitlikte düzenlenen cenaze töreni sonrasında Kudret Özersay'ın söylediği "2. kez ölüm acısı yaşıyoruz" sözleri yeni süreçte üzerinde durulması gereken sözlerdir.
İkinci kez ölüm acısı yaşamak Kıbrıslı Türklerin benliğinde ne gibi fırtınalar yaratır?
Bunu nasıl ve hangi yöntemleri kullanarak göğüsleyebiliriz?
Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat "cenaze törenlerinin istismar edilmemesini" istedi.
Anamuhalefet Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu Cumhurbaşkanı Talat'a yanıt verdi ve "şehitlere yakışır" cenaze töreni talep etti.
Şehitlerin cenaze törenlerinin şekliyle ilgili dün başka açıklamalar da yapıldı.
Bunlar gereksiz şeyler değil mi?
33 yıl sonra yeniden yaşanan böylesi bir acıyı tartışma konusu yapmak kime ne sağlar ki?
Yoksa bizde de şehitler üzerinden siyasi propaganda alışkanlığı başlatılmak mı isteniyor?
1600'ü aşkın Kıbrıslı Rum, 500'ü aşkın Kıbrıslı Türk kayıp var.
Kemikleri bulunan kayıplar ailelerine verilmeye başlandı.
Kayıp Şahıslar Komitesi Türk üyesi Ahmet Erdengiz bu işlemin 2013 yılına kadar bitirilmesinin hedeflendiğini açıkladı.
Bu da demektir ki 2013 yılına kadar hem Kuzey'de hem Güney'de cenazeler kalkacak, gözyaşları dökülecek ve travmalar yeniden yaşanacak.
Meselenin bir yönü kendimizle ilgili, diğer yönü de iki toplumla ilgilidir.
Liderler belki de en zor kararı vererek kayıp mezarlarının araştırılıp bulunması ve tespit edilen kayıpların ailelerine teslim edilmesi sürecini başlattılar.
Bu süreç her türlü propaganda ve istismardan uzak olmalıydı.
Kimsenin beklemediği bir şeklide öyle de oldu.
Şimdi hem Kuzey'den hem Güney'den cenazeler kalkacak.
Aynı duyarlılığın devam etmesi şarttır.
İnşallah liderler bu konuda da gerektiği gibi davranırlar.
Bu açıdan bakıldığında Rum Yönetimi Başkanı Papadopulos'un önerdiği "Talat ile birlikte kimlik tespitinin yapıldığı laboratuarı ziyaret edelim" önerisi meseleyi istismara açık hale getirebilirdi.
Böylesi hareketlerden şimdilik kaçınılması gerekir.
Ta ki son kayıp defnedilene kadar. (BD/TK)
* Başaran Düzgün'ün yazısı, 13 Temmuz 2007'de Kıbrıs Gazetesi'nde yayınlandı.