Geçenlerde taşındım. Lefkoşa'nın Rum tarafındaki bir evden ötekine geçtim.
Yeni evim Lefkoşa'nın banliyölerinden Parissinos'da, kızımın gitmeyi pek sevdiği dev sinema kompleksi Cineplex'e iki adım mesafede.
Cineplex'in kaşısında ve solunda birtakım kazılar yaptıklarını fark ettim.
"Herhalde yeni ev yapacaklar" diye düşündüm.
Daha sonra gazeteleri okurken anladım ki burası, Kıbrıslıtürklerin gömüldüğü bir toplu mezarmış.
İşte bu, yani kitlesel mezarın isimsiz kazısı ile yüzlerce çocuk ve yetişkinin karşısında ne olduğunu ruhları bile duymadan her gün ziyaret ettiği muhteşem Cineplex'in görüntüsü, bence bugünün Kıbrıs'ının manzarasıdır.
Amerikan tarzı cilalı tüketicilik ve basit senaryolarında iyiyle kötünün mücadelesini anlatan filmler, kirli ve karmaşık tarihimizi örten çamurun derinliklerinde yatan, unutulmuş kemiklerle karşı karşıya...
Sinik mi görünüyorum? Korkarım öyleyim.
Kızıma bile anlatmadım orada kimlerin yattığını. Ne anlamı var ki?
Bu yazıyı hazırlarken geçen yıl hakkında söyleyecek birşey bulmaya zorlanmam da bu yüzden.
Bunları yazarken fark ettim ki, yalnızca BBC'ye yazacak birşeyler değil aradığım.
Kendim için de arıyorum.
"İnanacak, umutlanacak birşeyler arıyorum"
Evet, biliyorum yakında seçimler olacak; hatta bu seçimleri AKEL lideri Hristofyas kazanabilir.
Ama kazanacak da ne olacak?
Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıtürklerle iktidar paylaşımı öngören bir plana evet der mi hiç?
Kıbrıs referandumu
Ya Kıbrıslıtürkler bu plan şimdi önlerine gelse, 'evet' derler mi? Sanmıyorum.
İşte bu yüzden bu yazıyı Kıbrıslıtürk bir gazeteciye, Sevgül Uludağ'a adamak istiyorum.
Çünkü o, sinik değil. O pes etmedi.
Barışla birleşmiş bir Kıbrıs için mücadele etmeye ve yazmaya devam ediyor.
Buna hayranım; hatta bu çabasına, gösterdiği cesaretten de fazla hayranım.
Ailesinin öyküsü, Kıbrıs'ın anlatılmamış tarihinin bir parçası.
Babası 1950'lerde Türk Mukavemet Teşkilatı'na (TMT) katılmayı reddettiği için hapse atılıp kalp krizi geçirmiş.
Reddetmiş, çünkü örgüte katılsa aralarında dostlarının da bulunduğu Kıbrıslırumları öldürmek zorunda kalabilirdi.
Hapisten çıktıktan sonra TMT patronunu tehdit etmiş. İşinden atılmış, kalbi kırık halde ölmüş.
Sevgül de Denktaş yönetimi sırasında çeşitli baskılarla karşılaştı ama yazmaya devam edecek kadar cesurdu. Uluslararası ödüller kazandı.
Hayatını, görüşlerini ve mücadelesini anlamanın en iyi yolu ise gazetelerde, internette ya da kitaplarında yer alan yazılarını okumak.
Kitapları, İngilizce yayımlanan "Cyprus: The Untold Stories" ile Rumca ve Türkçe yayımlanan "İncisini Kaybeden İstridyeler: Kıbrıs'ta Kayıplar, Toplu Mezarlar, Ölümün Kıyısından Dönenler".
Yazılarının çoğu kayıpların ve onların ailelerinin öyküleri.
Bölünmüş Kıbrıs'ta "kayıp" sözcüğü de bölünmüş bir sözcük
Bu sözü Kıbrıslırumlar kullandığında, yalnızca kendi kayıplarını kastediyorlar.
Kıbrıslıtürkler de aynı şeyi yapıyor.
Sevgül'se her iki taraftan da kayıpların hikayelerini yazdı ve bunları iki tarafın gazetelerinde yayımladı.
Bu yıl Lefkoşa'da yapılan ve kayıpların ailelerini ve öykülerini buluşturmayı amaçlayan büyük bir konferansa katıldı.
Konferansı düzenleyen Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler bir araya gelip, evimin yakınındaki toplu mezara çiçekler koydu.
Bir de pankart açtılar, "Ortak acımız ve geleceğimiz bizi birleştiriyor" diye.
Artık her iki tarafta da toplu mezarlar açılıyor. Fakat hala kamuoyunda ciddi bir tartışma yok bu konuda.
Sevgül gibi insanlar, ne yazık ki, hala küçük bir azınlık Kıbrıs'ta.
Ama varolduklarını bilmek de güzel. Bana umut veriyor.
Herşeye sinik bakmak ne kadar kolay oysa: Kendini herkesten üstün görebilirsin; hiçbir şey yapmana, hiçbir şey için mücadele etmene gerek olmaz.
Bana alaycılıkla mücadele etme gücü verdiği için, Sevgül'e teşekkür ediyorum.
Kıbrıs'ı iyi bir yılın beklediğine inanmıyorum - yani seneye seni daha çok düşünmem gerekecek. (YP/TK)
* Papadakis'in yazısı 27 Aralık 2007'de BBC Türkçe'de yayınlandı.