Şöyle bir zap yaptığınızda sadece Show TV'de "En bir gerçek hakiki öz Televole"ye rastlıyorsunuz. Pazartesileri diğer kanalların "ağır topları" yerli diziler.
"Bant haber" imdada yetişti
Bu Pazartesi de tam böyle, sıradanlardan biriydi. Hatta öyle sıradandı ki, "Asmalı Konak" reklam arası verdiğinde, zaplayıp izleyecek bir şeyler bulmak mümkün olmadı. Tam bu sırada televizyonların bir numaralı kurtarıcısı "bant haberler" imdada yetişti.
Sakin bir gece geçirmenin genel olarak imkansız olduğunu bilenler zaten fırtına öncesi sessizlikten şüphelenmişlerdi. Şüpheleri haklı çıktı, altyazı aynen şöyleydi; "Şok... Şok.... Şok.... Derya Tuna vuruldu. Prova çıkışı vurulan Derya Tuna'nın vurulmadan önce söyledikleri az sonra..."
Tahmin edeceğiniz gibi bu yazılar yaklaşık 50 tur döndü. İzleyici olarak bizler, ekran başında meraktan dokuz doğurduk! Sonunda televizyonlar özel haberlerini hazırladılar da, meraktan kurtulduk.
Mafya usulü uyarı kurşunu.. .
Olay son derece sıradan bir ayaktan kurşunlama olayı aslında. 80'li yılların mafya filmlerini ve gazete haberlerini yakalayanlar için basit bir "uyarı kurşunu" olduğu aşikar olan, ama bir sonraki jenerasyon için açıklaması güç olan bir kurşunlama tarzı.
Zira akşam Tuna'nın vurulduğu Günay Restoranın önünden haber yapan genç ama çok genç bir muhabir aynen şöyle söyledi: "Evet, Derya Tuna burada vuruldu, neyse ki saldırgan ıskaladı da Tuna sadece ayağından yaralandı".
Muhabir bize sadece ayağından yaralandı diye mutlu haberi iletti, acaba ona haber merkezinde bunun bir mesaj olduğunu kim iletti? Neyse ki gecenin ilerleyen saatlerinde bazı Internet sitelerinde ve gece haberlerinde ayaktan vurmanın "racon icabı" olduğu açıklandı!!!
Gecenin şok olayı böylece yaşandı, televizyon kanalları için de bahane çıktı. Rating kaygısı olan bir gün için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. Kanallar aslında yayın günü olmayan bazı programlarının jeneriklerinin başına "Özel" ibaresini eklediler, magazin müdürleri ekrana çıktı, "bu şok olayı tüm ayrıntılarıyla" yayınlamaya başladı. Kimsenin aklına da durup düşünmek gelmedi.
"Bir çocuk babasından utanmaz ama annesinden utanır"
Türkiye magazin piyasası bir şey yapmadan ünlü olanların cenneti. Derya Tuna, bu bir şey yapmadan ünlü olanlar kervanına dahil. Tuna'nın hayattaki tek özelliği İbrahim Tatlıses'in "18 yıllık hayat arkadaşı" olması.
Tuna'nın geçen haftaya kadar bir iş yaptığı görülmemiş bu 18 yıl içinde. Geçen hafta bir magazin dergisinin bilmem kaçıncı yıl kutlamalarında sahneye çıktı ve şarkı söyledi Tuna.
Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. Tuna, sadece göğüslerini ve kalçalarını çiçeklerle örten tamamen transparan bir kıyafetle çıktı sahneye, playback şarkı söyledi, sonraki sabah tüm gazetelerin birinci sayfalarındaydı.
Bir sonraki gün gazetelerin aynı sütunları beklendiği üzere İbrahim Tatlıses'e ayrılmıştı. Tatlıses iki yıl önce ayrıldığı "hayat arkadaşına" kibarca mesaj yolluyordu: "bir çocuk babasından utanmaz ama annesinden utanır..."
Tuna fırsatı tepmedi
Tatlıses'in hayata bakışı ya da mantığı önceki deneyimlerimizden de bildiğimiz gibi tartışılacak gibi değil. Ülkenin gelmiş geçmiş en iyi seslerinden bir olmak, ona aynı zaman da kadın dövmek, "kuma sistemi"ne benzer bir şekilde aynı anda pek çok kadınla beraber olmak ya da "şiddet dünyası"yla içli dışlı olmak hakkını da vermiş belli ki.
Tatlıses, Derya Tuna'nın sahnede şarkı söylemesine tam da kendinden beklendiği gibi bir tepki verdi. Tuna ise, belki de hayatında ilk kez sadece kendi yaptığı bir şeyle anılacak olma fırsatını tepmedi.
İstanbul'un bilinen gece klüplerinden birinde sahneye çıkmak için anlaşma imzaladı. Dün akşam, saldırı gerçekleştiğinde de söz konusu klüpteki provasından çıkıyordu.
Gazeteciler için önce görüntü
Derya Tuna, 18 yılın ardından maddi olarak değil ama manevi olarak "hiçbir şey yapmıyorum"u hissetmiş olmalı ki, sahneye çıkmak gibi bir karar verdi. Bunu da kurallara sonuna kadar uyarak, mesela kapıda kendisini bekleyen basın mensuplarına "sizi çok seviyorum" diye bağırarak yaptı.
Birkaç saniye sonra silah sesleri ile ortalık bir anda boşaldı. Yerde vurulmuş bir kadın vardı, o an için neresinden nasıl vurulduğu belli değildi, gazeteciler görüntü almaya devam ettiler, silah sesleri sona erdi, yerdeki kadın kıvranmaya devam ediyordu, gazeteciler görüntü almaya devam ettiler.
Kadın "bana yardım edin" diye bağırırken, gazeteciler görüntü almaya devam ediyordu, birileri "ambulans çağırın" diye bağırırken de gazeteciler görüntü almaya devam ediyorlardı.
Haberciliğe devam, etik mi?
Böyle bir durumda haberciliğe devam etmek ayrı bir etik tartışma elbette. O anda o fotoğrafı çekmeyip, Tuna'ya yardım etmeyi tercih edecek bir muhabirin sonraki sabah "haber atladın" suçlamasıyla karşılaşması işten bile değil.
Ama magazincilere özel "sanatçılar ve biz bir aileyiz" söylemi, hem de birkaç dakika önce "sizi çok seviyorum" diye öpücükler yollayan bir kadın varsa ortada, her şeyin sahteliği biraz daha açığa çıkıyor.
Derya Tuna hastaneye kaldırıldı. Beklendiği üzere İbrahim Tatlıses hemen hastaneye geldi. Beklendiği üzere "bunu yapanları bulmak benim boynumun borcu" diye açıklamalar yaptı, beklendiği üzere cinayet masası ekipleri tarafından gözaltına alındı.
Peki neden manşetlerde?
Aslında iki saatlik maraton pek çok şeye ayna tuttu. Magazinin insan hayatını değil, sadece o gecenin ratinglerini önemsediğini, bir kadının hayatta bir şey yapmak isterse, öyle ya da böyle nelerle karşılaşabileceğini, mafya usulü uyarıların hala yapıldığını...
Bunların hepsini hatta daha çoğunu birkaç saatte öğrendik. Tuhaf olan seçime hazırlanan, sorunlarla boğuşan, her gün başka bir yoksulluk haberi ile iç kazınan bir ülkede, ünlü bir şarkıcının eski sevgilisi kadının vurulmasının manşetlere taşınması...
Her gün onlarcası, yüzlercesi vurulur, öldürülürken...(ÇM/NM)