2001 Şubat krizi ile birlikte, ciddi mali problemler yaşayan ulusal televizyonlar, son zamanlarda krizi aşmaya başladıklarının sinyallerini veriyorlar.
Nereden mi biliyoruz? Ortalık yine yerli dizilerle dolup, taşmaya başladı da, oradan... Her kanal, büyük prodüksiyonları, star oyuncuları birbiri ardına piyasaya sürüyor.
Özel televizyonlar, 90'ların ortalarındaki "yerli dizi" furyasını tekrar başlattı. Gece başına neredeyse 4 yerli dizi düşüyor. Her dizinin izleyicisi, müdavimi farklı. Ama her dizide, asıl hedef kitle olan kadınları düşünen bir yan mutlaka var. Kadınlar, hem karakterlerle dalga geçiyorlar, hem de kendilerinden bir yan mutlaka buluyorlar...
TRT'nin yıldızı; Yeditepe İstanbul...
Devlet televizyonu TRT, son zamanlarda en çok yerli dizi üreten kanallardan biri. Hemen her geceye bir dizinin düştüğü TRT ekranlarının, araştırma şirketleri verilerine göre, en çok izlenen dizisi ise, Pazartesi geceleri yayınlanan bir mahalle hikayesi, Yeditepe İstanbul.
Yeditepe İstanbul, aslında televizyon dizileri arasında en iyi kadroya sahip olanlardan biri. Oyunculuklarını farklı filmlerde ve tiyatro oyunlarında kanıtlamış pek çok "gerçekten iyi oyuncu" dizide bir arada. Zuhal Olcay'dan, Ruhi Sarı'ya, Uğur Polat'tan, Emre Kınay'a, Meral Okay'a kadar pek çok bilinen isim dizinin kadrosunda.
"Dizinin kalitesi, izleyici kitlesinin de kalitesini gösteriyor" diyor, 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Deniz. Ona göre, dizinin başarısının nedenlerinden biri, diyalogların gerçek hayata çok yakın olması. En genç nostaljik kuşağın bir üyesi olarak, "artık böyle ilişkiler kalmadı mahallelerde, eskiden böyle miydi, tıpkı dizideki gibiydi her şey, özlüyorum o günleri" serzenişini de ihmal etmiyor Deniz...
53 yaşındaki gazeteci Nurhayat, dizinin müdavimlerinden. Öyle ki Pazartesi gecelerine randevu vermiyor, hatta bir Pazartesi gecesi evinde elektrikler kesilince, bir arkadaşına misafirliğe gidiyor, diziyi kaçırmamak uğruna. Yeditepe İstanbul'u seviyor, her karesinden kendine bir şeyler çıkartıyor, mesela dizide bir genç odasında gördüğü 77 1 Mayıs'ına ait bir afiş, Nurhayat'ı o eski günlere götürüyor, bir televizyon dizisinin hatırlaması hoşuna gidiyor o günleri...
Her dizi müdaviminin bir de "önceki müdavimliği" var...
Televizyonlardaki yerli dizilerin "ihtişamlı dönüşü", izleyicilere hemen daha önceki alışkanlıkları ile karşılaştırma yapma şansı yarattı. Yeditepe İstanbul, geçen yılların en popüler dizilerinden "İkinci Bahar"ın tahtına adaydı.
27 yaşındaki reklamcı Şebnem, "hayatımda ciddi takip ettiğim ilk diziydi İkinci Bahar, ikicisi olacağını hiç düşünmemiştim ama birden, Yeditepe İstanbul'u izlerken buldum kendimi, artık Pazartesi akşamına hiç program yapmıyorum" diyor.
Yeditepe İstanbul'un özelliklerinden biri de entelektüel camiadan onay almış olması, yani diziyi izleyenler, göğüslerini gere gere, "biz 'Yeditepe İstanbul' izliyoruz" diyebiliyorlar.
25-40 yaş arası Dadı'yı izliyor...
Amerikan tarzı durum komedilerinin (situation comedy-sitcom) Türkiye'deki ilk örneklerinden sayılabilecek olan "Dadı", bir Amerikan dizisinin tam çevrimi. Dizinin senaryosu da, ufak değişiklikler dışında Amerikan orijinaline sadık kalınarak tekrar yazılıyor.
"Dadı" yayınlanmaya başladığı ilk günden beri yüksek izlenme oranlarını yakalayan yapımlardan. Ama, oyuncu kadrosu "okumuş kesimden" tam onay almayı başaramamış henüz. Diziyi izleyen entelektüel kadınlar, "hangi diziyi izliyorsunuz" sorusuna, sanki biraz utanarak "ne yazık ki Dadı'yı"diyorlar. Aslında bu "utancın" nedenini anlamak çok zor değil, "basit bir kadını" anlatan dizi, tam bir sabun köpüğü pek çoklarına göre.
43 yaşındaki editör Serpil, basit görülen dizileri izleyip, izlemesine kulp bulanlardan. Onun açıklaması, çok "feminist". "Sıradan bir kadının başarılı bir erkeği komik duruma düşürmesi bana eğlenceli geliyor, üstelik kadın bir dadı" diyor.
Dizinin müdavimlerinden 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Demet, "Dadı"nın sıradan kadınla (Melek), başarılı kadın (Suzan) arasındaki çekişmede sıradan kadını kazandıran tavrını seviyor.
Üniversite Öğrencilerinin Favorisi...
Henüz başlayalı kısa bir süre olmasına karşın, yoğun bir "hayran kitlesine" ulaşan "Beşik Kertmesi" de müdavim sahibi olan dizilerden. Diziyi izleyen kadınlar arasında, üniversite öğrencileri yoğunlukta. Son derece basit bir olay örgüsü olan dizinin diyalogları da beğenilen taraflarından biri. Hatta dizideki köylü karakterlerin lehçeleri, şimdiden dillere pelesenk oldu bile. Artık öğrenciler, "tabi" demiyor, "dabi, dabi, dabi" diyor.
"Beşik Kertmesi"nin gençler arasında sevilmesinin nedenlerinden biri de arzu edilen parlak hayatı yaşayan bir kadının aslında öyle olmadığını görmenin verdiği tuhaf his. Yani gençler, yerlerinde olmak istedikleri ünlü insanların aslında göründükleri gibi olmadıklarını, onların da son günlerin moda deyimi ile "öteki" olduklarını görmekten çok hoşnutlar.
"Beşik Kertmesi"ne rakip geldi...
Beşik Kertmesi son zamanların en çok izlenen dizisi olma yolunda ilerlerken, önüne beklenmedik bir engel çıktı. Amerika'da başlayan olay örgüsü ile hemen kendine pek çok izleyici bulan "Asmalı Konak". Asmalı Konak da, sevilme nedenleri çok açık olan dizilerden. Tamamen farklı toplumsal sınıflara ait iki insanın aşkı, zaten Türk sinemasının da vazgeçilmez konularından. Bu iki farklı kültürü verme yöntemine, biraz da izleyici tarafından istenen "Amerikanvari zenginlik görüntüleri" konulunca, izlenme oranlarını yükseltmek oldukça kolay oluyor.
Son zamanlarda moda olan ve çok izlenen yerli dizilere bakıldığında, neredeyse tüm kadınların çok güçlü karakterler olduğunu görüyoruz.
Kadınlar artık dizilerde, "dediğim dedik" rolünü oldukça başarıyla canlandırıyorlar. Dizilerin hedef kitlesi olan kadınlar ise, izledikleri karakterlerde kendilerini bulmaya çabalıyorlar, kadınların hayata bakışlarından kendilerine bir pay çıkartıyorlar.
Kendinize ait bir diziniz yoksa...
Her şey bir yana, artık dizi cemaatlerimiz var. Hangi yaştan, sosyal sınıftan, eğitim düzeyinden olursa, olsun, her kadının izlediği ve bağlandığı bir televizyon dizisi var. Kadınlar için dizileri, hayata bağlanmak için yeni bir yol belki...
"Kendine ait bir dizisi olmayan" bir kadın akademisyen, durumdan ne kadar rahatsız olduğunu bakın nasıl anlatıyor;
"Çevremdeki tüm kadın arkadaşlarımın birer dizisi var, doktorların da, avukatların da, profesörlerin de. Bense henüz kendime göre bir dizi bulamadım. Aslında çabaladım da, çünkü insanın bir dizisi olmaması demek, bir cemaate dahil edilmemek demek aynı zaman da. Bazen arkadaşlarımla konuşacak konum olmuyor, çünkü onlar bir önceki gece izledikleri diziden söz etmek, dizideki kadının başına gelen olayları tartışmak istiyorlar, bense diziden tamamen habersiz oluyorum..."