Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türkiye medyasında uzun zamandır yeni bir tarz yayılıyor. Bu tarz, zaman zaman eleştiri alsa da hızlı bir şekilde etki ediyor, kabul görüyor. Tarzı, öznesi olmadan öznenin durumunu konuşmak veya tartışmaya açmak diye özetleyebilirim.
Yaygın medyada, Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) ve seçmenlerinin HDP temsiliyeti olmadan konuşulması da kadın hakları konusunda ekranlarda sadece erkeklerin sözünü söylemesi de, sözünü ettiğim tarzın akıllara gelen örneklerinden.
Peki, bu durum sadece medyada mı böyle? Elbette hayır. 31 Mart Yerel Seçimleri yaklaşırken, hemen hemen bütün siyasi parti temsilcileri “HDP’li seçmenler” konusunda görüş açıklıyor, "HDP'li seçmen adına konuşuyor".
Siyasi parti temsilcilerinin “HDP’li seçmenlere” dair sarf ettiği sözlerden birkaçı şöyle:
* Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu: “Burada bizim üzerimize yine gelecekler. HDP çekti, o halde bizi onunla itham ediyorlar. Şunu bilsinler, Sayın Erdoğan, HDP oylarına ne kadar talipse, biz de o kadar talibiz. Hiç farkımız yok.” (27 Şubat 2019)
* Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan: “Bu HDP'liler bir şey uydurmaya başladılar Erdoğan HDP'ye oy verenleri terörist ilan ediyor. Benim böyle bir ifadem olmamıştır. Ama başındakiler olarak sizler teröristsiniz.” (6 Mart 2019)
* Millet İttifakı'nın Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş: “Ben HDP'lileri terörist olarak görmüyorum. HDP'lilerin rehabilite edilmesi gerektiğini düşünüyorum. HDP'nin hepsini terörist olarak görmek yerine, bir kısmını PKK'nın pençesinden kurtarmak gerektiğini düşünüyorum.” (17 Mart 2019)
Siyasi parti temsilcileri HDP’li seçmenlere ilişkin görüşünü açıklıyor, oyuna talip oluyor. İyi güzel de peki, “HDP’li seçmenler bu açıklamalara dair ne düşünüyor?”
“Ağaç kovuğundan çıkmadık”
Soruya cevap bulmak için 18 Mart 2019 Pazartesi günü HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın Bağcılar’daki halk buluşmasındaydım. Karanlık havaya rağmen kadın ve çocukların coşkusunun hiç eksilmediği buluşma, miting havasındaydı. Müziğe aldırış etmeden sorularımı yanıtlamaya çalışan kadınlarla söyleştik.
Yavaş’ın “Topluma kazandırma sözlerini” eleştiren kadınlardan biri “Biz bu topluma gökten zembille inmedik, ağaç kovuğundan çıkmadık. Biz hep buradayız. Bu sokakların, mahallelerin bir parçasıyız.” diyor.
"Seçimlerimize saygı duymuyorlar"
HDP’li seçmenler en çok kendilerinin "topluma kazandırılması" ve kendilerine terörist denmesine kızgın görünüyor.
“Biz terörist değilsek, oy verdiklerimiz nasıl terörist olsun? Bizim tercihimiz bu. Biz diğer partilere oy verenlere terörist demiyoruz. Onlar da bize demesin. Bizim seçtiklerimize saygı duymuyorlar, belediyelerimize kayyum atıyorlar. Sonra bize terörist diyorlar. Topluma kazandıralım diyorlar. Biz zaten bu toplumun içindeyiz."
"Öğretmenim bana terörist dedi"
Bu sırada yanımıza gelen çocuklardan biri, “Okulda arkadaşlarım bana ‘terörist’ dedi. Öğretmenim de dedi. Ben okula gitmedim” diye anlatıyor.
Durumu annesine sorduğumda annesi olayı doğruluyor. Öğretmeni Milli Eğitim Müdürlüğü’ne şikâyet ettiklerini ve öğretmenin başka bir okula gönderildiğini söyleyen kadın, "Söylemler en çok çocuklarımıza zarar veriyor. Çocuklarımız okula gitmeye çekiniyor. Benim oğlum öğretmeni başka okula gittikten sonra yeniden okula gitmeye başladı" diye anlatıyor yaşadıklarını.
“Bizim acımızı bile anlamıyorlar”
Gördüğüm hemen her kadınla söyleşmeye çalışıyorum. Kadınlara siyasi parti temsilcilerinin söylemlerine dair sorular yöneltsem de konu dönüp dolaşıp Tekirdağ Cezaevi’nde yaşamına son veren mahpus Zülküf Gezen’e geliyor.
Bir kadın, “Bizim acımızı bile anlamayanlar bize terörist diyor. Bizim de tercihimiz budur, neden kabul etmiyorlar?” diye soruyor.
Bir grup genç kadınla karşılıyorum. Sorularım zaman zaman onları güldürüyor. Sorularıma değil, siyasilerin sarf ettiği cümlelere güldüklerini söylüyorlar.
Kadınlar, söylemleri çok ciddiye almadıklarını belirtip, HDP’li seçmenin belirleyici rolüne dikkat çekiyorlar. Mansur Yavaş’ın “Rehabilite” yorumunu sorduğumda bir kadın şöyle sesleniyor:
“Boşver onların söylemlerini. Ne söylemişlerse söylemişler, biz onları takip etmiyoruz. 'Bir söze bakarım bir de sözü söylene' demişler. Bizim durumumuz da öyle. Gördüğün gibi hepsi bizim oyumuza muhtaç.” (EMK)