Edebiyat eleştirmenliği, kültür-sanat gazeteciliği, sinema yazarlığı… Maddi getirisi az, gönülden yapılan, üretenine geri dönüşü pek de kolay olmayan meslekler. Hele ki bizimki gibi kültüre, sanata, sinemaya verilen değerin yok denecek kadar az olduğu bir ülkede.
İşte tam da bu zorlukların ortasında yıldız gibi parlayan, hem birçok değerli sinema yazarına okul olmuş hem de biz sinemaseverlerin gönlünde taht kurmuş bir dergi vardı: Sinema Dergisi.
Geçmiş zaman eki kullanıyoruz çünkü Sinema Dergisi’nin 19 yıllık yolculuğu geçtiğimiz günlerde sonlandı. Sinema Dergisi'nin ilk sayısı 1 Ekim 1994'te çıktı. 2014'te 20. yılını kutlamaya hazırlanıyordu.Sebep aslında tanıdık; yayın grubunun el değiştirmesi. Gazetecilik, dergi yayınları başka sektörlerden insanların eline geçince nedense hep kültür-sanattan vazgeçiliyor ilk etapta.
Hem Sinema Dergisinin macerasını hem de ülkemizde genel anlamda sinema yazarlığı ve dergicilik üzerine sorularımızı hem bu dergiye hem de sinema yazarlığına büyük katkıları olan Sinema Dergisi’nin yayın yönetmeni Senem Erdine ve sinema eleştirmenleri Cem Altınsaray ve Uygar Şirin’e sorduk.
Sinema dergisi nasıl bir alanı kaplıyordu?
Senem Erdine: Sinema dergisi, sinemaya tutkun, filmler üzerine kafa yoran ve film eleştirisini ciddiye alan Mehmet Açar önderliğinde bir ekip tarafından yaratıldı.
Popüler dergicilikte eleştiriye bu kadar önem veren ve bu derece geniş yer açan ilk dergiydi ve buna rağmen geniş kitlelere ulaşmayı başardı. Bugün sinema yazısı yazan neredeyse herkes mutlaka Sinema Dergisi’nde yazmıştır. Birçok sinema yazarının ilk eleştirileri Sinema’da yayımlanmıştır. Yani Sinema 20 yıldır yeni yazarlar keşfeden ve yetiştiren bir okul ve bu konuda bir rehber işlevi görüyordu bir bakıma.
Son zamanlarda eleştiriye daha da fazla yer açmaya başlamıştık. Nitelikli sinema yazılarının kendine yer bulabildiği ender yayın organlarından biriydi. Dergi olarak, her geçen gün zorlaşan ekonomik koşullara rağmen sinema yazılarının niteliğini korumaya ve iyi yazarlarla çalışmaya azami özen gösterdik.
Sinema’nın kalitesini koruyarak bugünlere gelmesinde yazar kadrosundaki deneyimli ve birikimli yazarların düşük telif ücretlerine rağmen büyük bir sorumluluk duygusu ve özveriyle Sinema’ya yazmaya devam etmelerinin büyük katkısı vardır. Onlara teşekkür borçluyuz.
Uygar Şirin: Sinema iki açıdan çok önemli bir dergiydi.
Birincisi, 19 yıllık geçmişiyle bir okul olma işlevi taşıyordu. Hem sinema yazarları, hem sinemacılar, hem de sinemaseverler için. Özellikle 25-45 yaş arasındaki kuşaklarda sinema yazarı olmayı, kamera arkasında bulunmayı veya sinemayla ortalama bir sinemaseverden daha yoğun bir biçimde ilgilenmeyi Sinema’ya borçlu olan çok kişi var. Bu sürede pek çok sinema dergisi açılıp kapanırken Sinema bu işlevi sayesinde ayakta kaldı.
İkincisi, “popüler sinema”yı merkeze alan ama bununla sınırlı kalmayan bir dergiydi. Bunun önemi yeterince anlaşılmadı veya vurgulanmadı bence. Anaakım sinemaya duyduğu ilgiyle dergiyi almaya başlayıp daha sonra farklı türlerle, yönetmenlerle, film yapma biçimleriyle tanışan okurların sayısının hiç az olmadığını biliyorum.
Cem Altınsaray: Sinema dergisini ekip yeni yılın ilk sayısını neredeyse bitirmiş, son formanın matbaaya gitmesine bir-iki gün kalmışken kapattılar.
Dolayısıyla yine binbir emekle hazırlanan Ocak sayısını dahi okumak kısmet olmayacak. 19 yıldır hiç aksamadan, hiçbir kazaya uğramadan kararlılıkla yayınlanan bir dergiydi.
Sinema kültürümüz adına yakın geçmişin en önemli aktörlerindendi. Tıpkı Uluslararası İstanbul Film Festivali gibi, hem bilinçli bir seyirci kitlesinin hem de sinemacı ve tabii sinema yazarı/eleştirmen kuşağının ortaya çıkmasında doğrudan rol oynadı.
Pek çoğumuz içimizdeki sinema sevgisini onun sayfalarına bakarak, bu sayfalardan bilgi ve düşüncelerini bizimle paylaşan sayısız yazarın yazılarını okuyarak anlama ve giderek yaşama imkanı bulduk. Sinemayı bütün unsurlarıyla kavramak, yaratıcıları, türleri, teknikleri tanımak, kültürümüzü kalınlaştırırken zevkimizi inceltmek fırsatı verdi bize bu dergi.
Başta daha çok çeviri yazı ve dosyalarla yol çıkan bir yayın olsa da kısa zamanda kendi kalemlerini yarattı, başka dillere çevrilebilecek kadar değerli yazılarla doldu taştı ve filmler üzerine etraflıca düşünebilmemizi sağladı. İlk kez çıktığı ve neredeyse alternatifsiz olduğu dönemden, kültür-sanatın adeta hiçe sayıldığı bugünlere kadar çok ama çok önemli bir açığı kapattı. Bu süreçte büyük gruplardan büyük yatırımlarla çıkan benzer dergilerin tamamı çok geçmeden tarihe karışırken o bir kale gibi ayakta kaldı. Sinemaseverlerin yoldaşı oldu.
Sinema dergisinin yeni yazarlar yetiştirdiği söylendi. Genel olarak sinema eleştirmenliği bugün ne durumda? Derginin etkisi nedir sizce?
Senem Erdine: Sinema eleştirisinin rolü ve işlevi konusunda Sinema dergisinde çok tartıştık ve yazdık daha önce. Kısaca söylemek gerekirse film eleştirisi sinema endüstrisinin ve sinema kültürünün sağlıklı gelişiminde vazgeçilmez bir rol oynuyor. Zaman içinde ülkemiz yazarları kendilerini çok geliştirdi, izleyicinin ufkunu açan, nitelikli yazılar çoğaldı ve bütün zor koşullara rağmen film eleştirmenliği gençler için çok çekici bir meslek olmaya devam ediyor. Fakat geldiğimiz noktada dünyada olduğu gibi Türkiye'de de medyanın düşüşü ve genel kültürsüzleşme politikalarının etkisiyle film eleştirisinin de içi boşaldı bir anlamda. Bilgisayarın başına geçip bir filmle ilgili türlü duygu ve düşüncesini herhangi süzgeçten geçirmeden olduğu gibi kağıda döken herkes kendini film eleştirmeni saymaya başladı. Nitelik kaygısı giderek azalan ve kısa yoldan kar etme kaygısı giderek artan anaakım medya, film eleştirmenliğini meslek edinmiş, kendini yetiştirmiş, bu işe yıllarca emek vermiş yazarlar yerine imzasını bir yayın organında görmeyi her şeyden çok önemseyen ve dolayısıyla yazacağı yazı karşılığında para almayı bile düşünmeyen genç, hevesli ancak henüz eleştirmenlik niteliklerine haiz olmayan yazarlara yer vermeye başladı.
Sinema dergisiyla nasıl tanıştınız? Ne kadar süre çalıştınız?? Senem Erdine: Sinemasever bir gençtim. O dönemde Boğaziçi Üniversitesi'ndeki sinema kulübündeydim; biraz tutucu bir sinema anlayışı hakimdi. Oradaki heves kırıcı ortamdan sonra Sinema Dergisi'ndeki sinema sevgisini öne alan, özgürlükçü anlayış içinde kendimi çok mutlu hissettim ve hem sinema hem yayımcılık konusunda çok şey öğrendim. 7. sayısından beri, yani neredeyse 18.5 yıldır derginin kadrosundaydım, Sinema'nın doğumuna ve büyümesine yakından tanıklık ettim. Çok heyecan verici, öğretici ve güzel bir maceraydı. Cem Altınsaray: İlk sayısından itibaren okuru oldum. Kendimi bir sinemasever olarak değerli hissetmemi sağladı. Mehmet Açar'ın yayın yönetmenliği döneminde Sinema Dergisi yazı işleri müdürü oldum, henüz 23 yaşındaydım. İlk sinema eleştirilerimi Sinema Dergisi'nde yazdım. İki yıl büyük bir zevkle çalıştım. Birbirinden kıymetli yazar arkadaşlarımın ve canını dişine takmış bir ekibin bir anda işsiz ve yersiz yurtsuz kalmasından ve bundan sonraki nesillerin bu kadar kıymetli bir şeyden mahrum kalacak olmalarından dolayı çok üzgünüm. |
Uygar Şirin: Sinema yazarlığında son dönemdeki en büyük sorun, “eleştiri”nin alanının giderek daralması. Bir yandan eleştiri yazılarının sayısı azalıyor, bir yandan da eleştiriden çok tanıtım yazısını andıran yazıların sayısı/oranı artıyor. Giderek daha fazla sayıda yazı “Konuyu özetle-Hangi eski filmlere benzediğinden ve benzemediğinden söz et-Oyuncular nasıldı-Görüntüler nasıldı-Kapanış” formülünü izleyince farklı bir ses duymak da zorlaşıyor, sinema üzerine konuşmak da. Sinema yazısının odağı “Ben beğendim/beğenmedim çünkü...”den ibaret olduğunda okur için kafa açıcı hiçbir tarafı yok.
- Sinema dergisi kapandı bundan sonra sinema yazını yani eleştiri veya tanıtımın geleceği ne olur?
Senem Erdine: Sinema Dergisi bu alanda bir rehber, bir tür okul işlevi görüyordu. Dolayısıyla kapanması nereden bakarsanız bakın büyük kayıp. Öte yandan özelikle son zamanlarda bağlı bulunduğumuz grubun yayımcılığa yaklaşımından kaynaklanan maddi, manevi büyük sıkıntılar içindeydik, hareket alanımız çok daralmıştı, hayalimizdeki dergiyi, hayata geçirmek istediğimiz projeleri hep ertelemek zorunda kalıyorduk. Yayımcılık dünyasında koşullar genel olarak hala zor elbette ancak yine de bu talihsiz gelişmeyi Sinema Dergisi ve okurları için bir fırsata dönüştürmek mümkün olabilir belki ve Sinema daha iyi koşullarda, yenilenerek yeniden okurla buluşur. Dilerim öyle olur.
Uygar Şirin: Bunu kestiremiyorum açıkçası. Dergi özelinde şunu söyleyebilirim: Sinema’nın hikâyesi kendi doğallığında sona ermedi. Sırf bu nedenle aynı formatla mı bilmiyorum ama bir şekilde yoluna devam edeceğine inanıyorum.
Cem Altınsaray: Bundan bir 10 yıl öncesine kadar ülkemizde altın çağını süren dergiciliğin bitme noktasına geldiği şu günlerde Sinema’nın yaşıyor olması büyük bir teselliydi. Gelgelelim görünürde ekonomik ama arka planda siyasi sebeplerden sonunda o da kepenk indirdi. Okur tam anlamıyla öksüz kaldı.
Sinemanın sadece eğlencelik bir şey olmadığını, aynı zamanda akla ve ruha hitap eden bir sihir olduğunu bilemeyecek artık çocuklar. Matbu bir yayını her ay büyük bir heyecan ve sadakatle satın alıp, satır satır okumanın, arşivlemenin hazzını süremeyecekler. Bunu bir derginin kapanmasından çok kültüre vurulmuş ağır bir darbe olarak değerlendirmek gerek. Sanat dediğimiz şey kültürle iç içe. Kültürün olmadığı yerde sanattan, sanatın olmadığı yerde kültürden söz edemeyiz. Film yapmak ne kadar değerli ve kutsal bir uğraşsa, filmler üzerine yazmak, onları anlamaya çalışmak da bir o kadar. (GÖ/HK)