Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'ndan (Küresel BAK) Nilüfer Dalay dünyada ve Türkiye'deki askeri harcamalar, sonuçları ve sivil toplumun mücadelesi hakkında bianet'e konuştu.
Dalay dünya ölçeğinde ve Türkiye'nin askeri harcamaları hakkında bilgi verdi; ekonomiyi canlandırdığı tezlerinden hareketle savaş ekonomisinin sürekli kılınmak istendiğini ve sonuçlarının nasıl yıkıcı olabileceğini anlattı.
"Silahlar üretildikçe kullanılır"
Dünyadaki silahlanma trendi giderek artıyor, ticarette sürekli daha fazla yer kaplıyor. Bunu nasıl yorumlamak gerek?
Keynes teorisinin bir askeri yorumu var. Özellikle silah harcamalarına ya da silah sanayine destek verenler askeri harcamaların ekonomik büyümeyi canlandırdığını söylüyor. Devletler arasındaki mal ve hizmet taleplerini ve diğer mallara olan talepleri arttırıyor, istihdam sorununu çözüyor, diyorlar.
Mesela Türkiye'de savunma sanayinde 25 şirket var. Ortalama 19.800 kişi çalışıyor. Diyorlar ki savunma sanayi geliştikçe istihdam sorununa çözüm buluyoruz. Dolayısıyla askeri sanayinin ve askeri harcamaların sadece savaş zamanında değil, barış zamanında da ekonomik gelişmeye destek verdiği için teşvik edildiğini görüyoruz. Yani, sürekli bir savaş ekonomisi istiyorlar.
New York'daki Brown Üniversitesi'nde yapılan savaşın maliyetleri diye bir çalışma var. Bu çalışmada, ABD Savunma Bakanlığı'nın her yıl bir milyar doları üniversitelerde araştırma ve geliştirme çalışmalarına fon olarak aktardığı görülüyor. Pentagon ABD üniversitelerine fon sağlayan üçüncü kuruluş olmuş.
Üniversiteleri teşvik ediyorlar silah sanayini geliştirecek projeleri yapmaları konusunda. Böyle bir ekonomi kurulmuş dünyada.
Öte yandan devletler kamuoyuna yönelik olarak barış argümanları kullanıyorlar. Bu bir çelişki değil mi?
Silahlar üretildikçe kullanılması gerekiyor, insanlar üzerinde, bölgeler üzerinde... Hatırlayacaksınız, Lübnan'da, Felluce'de yeni kimyasal silahlar denendi, etkileri izlendi. Şu anda dünyada 168 noktada çatışma var. Yani dünya daha güvenilir bir hale gelmedi.
Devletlerin barış söylemini kullanıyor olması çok inandırıcı gelmiyor. Barış kültürü demek sorunları tartışarak, iletişerek halletmek demek. Eğer siz ortaya silah koyuyorsanız zaten barıştan söz etmiyoruz demektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri ama Savunma Bakanlığı! Yani biz saldırmıyoruz, savunma için bu kadar harcama yapıyoruz demek gibi bir ikilem bu. Barışı sağlamak için silah kullanıyoruz anlamına geliyor bu. Oysa askeri bir kural var: Bir silah ya da cephane, tehlike oluşturacak şey neredeyse ilk saldırılacak yer orasıdır. Dolayısıyla sizin eğer cephaneniz varsa karşı taraf sizi o noktadan vuracak. O beni vurdu, ben seni vuracağım... Bir kısır döngü!
Barış söylemi olabilmesi için bunun içten olması lazım.
Bahsettiğiniz ekonomik eğilimin Türkiye'deki yeri nedir?
Biliyoruz ki en büyük silah üreticileri ABD'nin silah üreticileri. En büyük 20 şirketin içinde 14 ABD şirketi var. En büyük 200 şirket içinde iki Türk firması da var: Aselsan ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumu.
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) son rakamlarına göre Türkiye ekonomisi bir yılda yüzde 8.5 büyüdü. Bu da Türkiye'nin Çin'den sonra dünyanın en çok büyüyen ikinci ekonomisi olduğu anlamına geliyor.
Türkiye aynı zamanda en fazla askeri harcama yapan ülkeler içinde 15. sırada. Giderek de yükseliyor.
Ama büyümenin bir diyeti de silahlanarak büyümek. Sanki büyümenin koşuluymuş gibi!
Ülke içinde de savunma bakanlığının, jandarmanın payına bakıyoruz, bir yıldan diğerine büyüyor. Demek ki biz eğitime, sağlığa ya da adalete değil, aslında savunmaya yatırım yapıyoruz. Büyümemizi ona dayandırmaya çalışıyoruz.
Silah endüstrisindeki 200 büyük şirket kâr etsin, ekonomiyi canlandırsın diye biz kanımızla ödüyoruz.
Silah alımı bütçesini denetleyebiliyor muyuz?
Canımızı yakan konulardan biri. Sonuç olarak biz vergilerimizden fonluyoruz bu askeri harcamaları ama temsil edilmiyoruz.
Türkiye'de silah alımları gizlilik gerekçesiyle Sayıştay denetiminin dışında tutuluyor. Bizim yarattığımız kaynaklarla, ödediğimiz vergilerle silahlar alınıyor ama biz onu denetleyemiyoruz. Yani, ödemesini biz yapıyoruz ama malımızı takip edemiyoruz.
Bir de işin vergi muafiyetleriyle desteklenmesi var. Mesela OYAK Holding'in çok ciddi vergi muafiyetleri var. Emekli sandıkları, keza Emniyet teşkilatının sahip olduğu birtakım kuruluşlar vergiden muaf. Vergiden muaf ama harcamalarını biz ödüyoruz.
Hem gizlilik nedeniyle takip edemiyoruz hem de biz onları fonlamak istemiyoruz ama onlar vergiden muaf. Neden x kuruluşu değil de onlar muaf?
Bu gizlilik durumu başka ülkelerde de karşılaşılan bir sorun mu?
Başka ülkelerde de gizlilikle yürütülüyor bu. İki yıl önce Strasbourg Parlamentosu'ndaki bir toplantıda İrlandalı bir katılımcı, İrlanda'da yaşadıkları bölgenin yakınındaki askeri havaalanının sürekli büyüdüğünü anlatmıştı.
Neden büyüdüğünü sormak istemişler, belediyeye başvurmuşlar ama hiçbir cevap verilmemiş. Bu büyümeyi tespit edebilmek, ne olduğunu anlayabilmek için gözetleme kulesi kurmuşlar.
Bir başka Alman üye de şunu anlattı: Bir kargo uçağı onların yakınındaki bir havaalanına sürekli mal taşıyor ama malın ne olduğu anlaşılmıyor. Öğrenmek için artık taciz etmeye başlamışlar havaalanının gümrük ve ilgili bölümlerini. Ortaya çıkmış ki silah taşınıyor. Halbuki, bunun da bir prosedürü varmış...
Ancak böyle çok yakın takipte tutarsanız; belediyeyi, kamu kuruluşlarını taciz ederseniz denetimin mümkün olacağı gözüküyor. O toplantıda, bundan sonra tacizci olmamız, sürekli soru sormamız lazım demek ki, dendi.
Türkiye'de de geçerli mi bu?
Biz burada kaç defa İncirlik için önerge verdik. Oradaki, bize açıklanmıyor ama, aslında bir Amerikan üssü. Hatırlayacaksınız, oradaki komutanın arabası arandı, kaç kere Amerikan askerleri tarafından güvenlikten geçerken Türk askerleri taciz edildi...
Şimdi aynı şey Kürecik'teki radar üssü için geçerli. Kürecik'teki radar ABD'nin radarı. Türkiye'de yabancı bir ülkenin askerleri bulunuyor ve bunun için iznin Meclis'ten alınması gerekir. Anayasa'ya göre böyle, 92. madde bunu yazıyor. Halbuki Bankalar Kurulu kararnamesiyle bunlara izin veriliyor.
Türkiye NATO ortalamasının üstünde
Askeri harcamalar üzerinden bakarsak Türkiye'nin yeri nedir?
Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) her yıl bütün ülkeler için askeri harcamalara yapılan rakamları açıklıyor. 17-18 Nisan'da 2011'e ait yeni rakamları açıklayacak.
2010 rakamlarına göre, dünyada silaha yapılan toplam harcama 1.630 milyar dolar. Bu da dünyanın yarattığı gayrisafi milli hasılanın (GSMH) yüzde 2.5'ine karşılık geliyor.
Bu askeri harcamanın yüzde 43'ünü 698 milyar dolarla ABD yapıyor. ABD'nin ulaştığı bu rakam onu izleyen 25 ülkenin askeri harcama toplamına eşittir. Türkiye ise 17.5 milyar dolarla 15. sırada.
DİE Türkiye'deki GSMH'yı 772 milyar dolar olarak açıkladı. Sadece silah harcaması olarak düşündüğümüzde, gerek SIPRI'nin raporunda gerek Türkiye'deki raporlarda bir yılda üretilen GSMH'nın yaklaşık olarak 2.4'ünü biz silah harcamalarına ayırıyoruz.
Emniyet gibi birimlerin harcamaları da katılıyor mu?
Bunun içine iç güvenlik için yapılan harcamaları da koyarsanız rakam 3.3'e geliyor. Bu oldukça yüksek bir rakam. Mesela NATO'ya göre yüksek.
NATO ülkelerinin silaha ayırdığı bütçe, SIPRI'nin verdiği toplam silah harcamalarına ayrılan bütçenin yüzde 62'sine karşılık geliyor: 955 milyar dolar.
NATO ve Avrupa ülkelerinin kendi GSMH'larında ayırdığı paya gelirsek, NATO için 1.7; Avrupa için de 2 civarında. Türkiye her ikisinin de üstünde. Türkiye'nin yerini görmek için bu önemli bir veri. (YY)