“Dünyayı ilk yönetenler zorbalardı, son yönetenler şehitler olacak” demiş Søren Kierkegaard ve eklemiş: “Zorbanın hükmü ölünce biter, şehidin hükmü ölünce başlar.”
Bu kısacık videoya bakın:
Tam dört yıl önce Mısır’ı -ve dünyayı- sarsan 18 gün sırasında, İskenderiye’de bir meydanda çekilmiş görüntüler. Biri başı kapalı iki genç kadın neşe içinde kitleye slogan attırıyor: “Şarkı söylemek hâlâ mümkün / Şarkılar için sesini yükselt!”
Sonda görüntüsü dondurulan, Shimaa Elsabbagh. (Siz dilerseniz Şeyma deyin ona, ben izninizle adını kendisinin yazdığı şekliyle kullanacağım.) Örgütlü bir sosyalist, amatör bir şair, işçi ve yoksul hakları için mücadele eden bir aktivist, beş yaşında bir çocuk annesi. Henüz 32 yaşında. Geçen haftasonu onu katlettiler... Profesyonel bir seri katilin soğukkanlılığıyla, elleri titremeden öldürdüler onu.
Tek suçu sokakta gösteri yapmaktı. Cumartesi öğleden sonra, 30 kadar yoldaşıyla birlikte sokağa inmişti. 2011’deki devrimci kalkışmada ölen şehitlerin anısına Tahrir’e çiçek bırakmak istemişti. Ellerinde pankartlarla slogan atmaya başladıkları anda polis üzerlerine biber gazı atıyor, sonra yakın mesafeden ateş ediyor. Shimaa sırtından isabet alıyor, yere yıkılıyor. Elinden tutup yardım etmeye çalışan arkadaşlarını sivil polisler yaka paça götürüyor.
Shimaa yerde ağır yaralı, ağzı yüzü kan içinde. İki adım ötedeki polisler hâlâ gösterici avlamakla meşgul. Başka bir yoldaşı yetişiyor, belinden tutup onu ayakta tutmaya çalışıyor. O anda fotoğraf makinesinin deklanşörüne basıyor birisi ve direniş tarihinin unutulmaz kareleri arasına girecek bir anı ölümsüzleştiriyor.
Soğukkanlı cinayet
Bundan sonrasını cep telefonu kaydından izliyoruz. Shimaa birinin kucağında, ara sokaklardan birine girmişler, sokak kahvesinin içinden, masa ve sandalyelerin arasından seyirterek arka sokağa geçiyorlar. Yaralıyı bir sandalyeye koyup can havliyle ambulans veya taksi bakınıyorlar. Görüntü burada bitiyor, sonrasını tanıkların anlatımından öğreniyoruz: Kahvede tesadüfen bulunan bir doktor ilk müdaheleyi yapmaya çalışıyor, derken polisler gelip onları da götürüyor; hem yaralıyı hastaneye yetiştirme telaşındaki arkadaşı, hem de doktoru... Can çekişen Shimaa’yı da almaya yelteniyorlar, kahvedekiler engel oluyor. Çantasından kimliğini alıp gidiyorlar. Bu sırada çantadaki telefonu çalıp duruyor Shimaa’nın, başında bekleyenlerden biri açıyor. “Aradığınız kişi ağır yaralı, gelin alın” diyor karşıdakine. Ama çok geç, hastaneye gidemeden son nefesini veriyor Shimaa.
Onu böyle öldürdüler. Önce vurdular, sonra ölüme terkettiler... Aynı saatlerde, kahvedeki açık televizyondan Devlet Başkanı Abdel Fattah el-Sisi’nin konuşması duyuluyordu; devrimin yıldönümünde Tahrir’de ölenleri anıyordu! Shimaa tam da o gençler için Tahrir’e çiçek bırakmak istemişti oysa, İskenderiye’den bunun için gelmişti. Cepheye giden askerler gibi, tabut içinde gönderdiler evine.
Aile evinde, eski bir yatak üzerinde Mısır bayrağına sarılı tabutunu gösteren bir fotoğraf düştü sonra. Duvar boyaları dökülmüş, her tarafından yoksulluk akan bir ev olduğu açıkça görülüyordu. Sistem, yine yoksulların içinden seçmişti kurbanını.
Yoksulların devrimi
Arap Uyanışını tetikleyen kıvılcım yine bir yoksulun, zulme isyan edip kendini ateşe veren Tunuslu sokak satıcısı Mohamed Bouazizi’nin bedeniyle çakılmıştı. Mısır’da 2011’deki büyük kalkışmayı başlatarak göğüslerini kurşunlara siper edenler de yoksul çocuklardı hep. Khalid Said’i vahşice öldüren polisi unutmamışlardı, aylar sonra tam da resmi Polis Günü’nde ‘Ekmek, Hürriyet, Sosyal Adalet’ talebiyle meydanlara indikleri zaman, aralarında onun hayaleti dolaşıyordu. (Polisin kafasını mermer masaya çarpa çarpa katlettiği Khaled’in son sözü, “Yeter artık, ölüyorum” olmuştu!)
“Tahrir’e gittiğini annesine söylemekten çekinen, ama ölümden korkmayan çocuklar” deniyordu onlara. Yakınlarının telefonlarını kollarına yazıyorlardı mürekkeple, çatışmada ölürse kime haber verileceği bilinsin diye.
Dört yıl geçti aradan. Despot gitti asker geldi; onlar gider gibi yaptı yeni bir despot geldi; o gitti yine asker geldi... Ama hep gençlerin kanı akmaya devam etti. Şehitler kervanına her gün yenileri eklendi, Kahire sokakları onların graffiti portreleri ile dolup taştı: Gaber Salah (Gika), Mohammed Serry, Emad Effat, Mina Daniel, Mohamed El-Shafie, Muhammed El-Gindi, El Husseiny Abo Deef, Omar Salah...
Korku duvarları
Ocak 2011 devriminin en büyük başarısı, korku bariyerlerini yıkmış olmasıydı. Şimdi o bariyerleri yeniden inşa etmeye çalışıyorlar teker teker. Tıpkı Kahire’nin merkezinde kimi sokaklara güvenlik gerekçesiyle beton duvarlar ördükleri gibi. Mübarek’in çocuklarını serbest bırakıp yoksul çocukları katletmeye devam ediyorlar. Shimaa’yı güpegündüz bunun için öldürdüler; diğerlerine ibreti olsun, bir daha kimse sokağa çıkmaya cüret edemesin diye.
Facebook’taki sayfasına girdiği son notta “Sokağa inmenin fayda getirmeyeceği türünden lafları duymak istemiyorum artık, gidip gösteriye katılacağım” diye yazmıştı. Korku tacirlerine meydan okudu, canından oldu. Ama polisin katlettiği ne ilk ne de son kişiydi. Bir gün önce Sondos Reda adlı 17 yaşında bir genç kız vurulmuştu, ertesi gün 25 Ocak’ın yıldönümü gösterilerinde 20’ye yakın kişi daha öldü, aralarında Mina Maher adlı 10 yaşında bir çocuk da vardı.
Ne ki Shimaa’nın herkesin gözü önünde böylesine pervasızca katledilmesinin yarattığı öfke hepsinden büyük oldu. Elinde çiçeklerle gösteri yapan, üstelik ‘İslamcı terörist’ olarak yaftalanamayacak ‘başı açık’ bir kadına uygulanan bu açık şiddet, anaakım medyanın bütün manipülasyonlarına, bir haftadır sergilenen (cinayeti, önce İslamcılara, sonra yoldaşlarına ve tanıklara yıkmaya çalışmak gibi) resmi kepazeliklere rağmen, liderine kenetlenmiş yandaş kesim dışında vicdan sahibi herkesi derinden sarstı. Tıpkı İran’da Neda Agha-Soltan’ın, Türkiye’de Ali İsmail Korkmaz ve Berkin Elvan’ın ölümlerinde yaşandığı gibi...
Ayakta ölmek...
Birisi şöyle yazmış onun ardından: “Ne mutlu ki sana Shimaa, ayakta öldün!”
Ölümüyle korku duvarında bir gedik açtı, insanları sokağa döktü. Birlikte mücadele ettiği işçilerin de katıldığı cenazesinde binlerce kişi aynı sloganları haykırdı. İskenderiye’de Khalid Said’in yattığı mezarlığa gömüldü. Shimaa’nın ödediği ağır bedel,geri çekilen devrime bir ivme katar mı? Onu zaman gösterecek. Ama şu bir gerçek ki, Mısır’da devrimin aciliyeti hâlâ yerli yerinde. Her şey bir yana, Khaled Said'i öldüren polis teşkilatı yerli yerinde duruyor.
Yazının başındaki video ile Shimaa’nın vurulma görüntüleri arasında geçen dört yılda gelinen nokta, maalesef bu: Sıfır noktası. Fakat geleceğe dair yanıt bekleyen temel soru şimdi daha net: İlk videoda gördüğümüz şarkı söyleyen gençlerin dünyasında mı yaşayacağız, yoksa Shimaa’yı sırtından vuran eli silahlı adamların dünyasında mı? Soruyu Türkiye’ye uyarlamak zor değil; Ali İsmail’in dünyası mı, yoksa onu linç eden güruhun dünyası mı? Şu kadarını söylemek için de kahin olmaya gerek yok: Er ya da geç zorbalar ölecek, şehitlerin hükmü başlayacak.
Şair Ibrahim Abdelfattah’ın, onun ardından yazdığı şiirde dediği gibi, “Belki de hepimiz ölüyüz, bir tek sen ayaktasın, ey Shimaa.” Çevirmeye cüret ettiğim ilk (ve muhtemelen son) şiir bu olsun:
“Üzgünüm,
seni kandıramıyorum
yüzüne bakamıyorum
feyste resmini gördüğümde
kör oluyorum.
Üzgünüm yine
kör ediyorum kendimi
ve videoya her tıklayışımda
belki diyorum, belki bu sefer
namlunun önünden çekip
alabilirim seni.
Öte yandan...
-yüreği seninle birlikte atıp da
korkudan karşında duranları affedemiyorum-
Onları affettim, dediğini duyar gibiyim
asıl onları kör edenleri lanetlediğini.
Diyorsun ki, korkanı mazur görmeli,
kimse anasından devrimci doğmaz,
ama koyulaştıkça karanlık
ışığın gelişi yakın demektir.
Kendimi affedebilmek isterdim, senin gibi
rahat uyuyabilmek için
lakin ruhum nasıl uyusun
her yeri kan götürürken?
Cenazene gelen herkes ölü
bir tek sen ayakyasın
ey Shimaa!”
- Ibrahim Abdelfattah, 28.01.2015
(Arapça yazılı görsel için resimaltı: “Zafere varana kadar daha kaç şehit lazım.”) (NS/HK)
Necati Sönmez, İTÜ Uçak Mühendisliği bölümü mezun. Uzun yıllar dergi ve gazetelerde editörlük yaptı. Sinema eleştirmeni ve belgesel sinemacı. Documentarist - İstanbul Belgesel Günleri etkinliğini hayata geçirdi. |