Adana'daki ilk birkaç saatin notları bunlar. Ama hiçbiri, bia2 Kadın Hakları ve Kadın Haberciliği Eğitimi'nin sonunda, gözlerdeki parıltılar kadar şaşırtıcı değildi.
30'dan fazla yerel gazeteci, sivil toplum örgütü temsilcisi ve kadın hakları savunucusu, iki gün boyunca kadın haklarını, medyayı, kadın haberciliğini tartıştı; herhangi bir tartışmadan farkı şuydu belki: Kim, ne söylerse söylesin, konu öyle yakıcıydı ki, kaçınılmaz olarak kendi hayat hikayesine değiyor, kendi hikayesini dillendiriyordu.
Sonuç: Onca açık, örtük, yüksek, kısık sesli sohbetin ardından gelen ufuk açılması.
İlk şaşkınlık: Süreyya Uri
Cuma gününün yorgunluğunun -bianet'te cuma günleri hep yoğundur, bir türlü kalkmak bilmeyen uçağı beklemenin sıkıntısının ardından, cumartesi sabahı gözümüzü İnci Otel'de açtığımızda hepimiz şaşırmıştık. Zira, kapımızın altından odalara kaydırılıvermiş bir bölgesel gazeteyle karşılaşmıştık: İlk Haber.
Kahvaltıda herkes birbirine aynı şeyi söylüyordu; bu gazetede doğru dürüst, hakkınca yapılmış kadın haberleri, çocuk haberleri vardı. Spor haberlerinde bile kadınlar vardı.
Haberlerin çoğuna imza atan kadını, öğleden sonra, bir başka haberden gelip soluk soluğa eğitime katıldığında tanıdık. Adı, Süreyya Uri'ydi; kadınlarla ve çocuklarla ilgili haber yapmaya özen gösteriyordu.
Mütevazıydı Uri. Ödüllü bir gazeteciydi -bundan hiç bahsetmedi. Gülümsemesi sıcaktı. Mesleğiyle ilgili konuşmaya başladığında, sesi değişiyordu. Mikrofonun karşısına oturdu ve söz şöyle başladı: "Kadın haberi yapmayı seviyorum. Kendimi kadınların yanında daha rahat hissediyorum."
Uri, bir haberci olarak sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışmanın öneminden bahsetti. Başarılı kadınların haberlerini yaptığını söyledi. Sonra da, kadın olarak yaşadığı ayrımcılığı anlattı:
"Eğitimi benimkinden kötü, benden kıdemsiz erkekler uzun süre şefim oldu."
Ulusal medyanın anlı şanlı gazeteleri, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü'yle ilgili bir satır bile yazmamışken, Uri'nin yaptığı bir sokakta çalışan çocuk haberi, İlk Haber'in manşetindeydi. Uri, kimse sormadan, şöyle diyordu:
"Özellikle sokakta yaşayan, çalışan çocukların haberlerini yapıyorum. Hep de yapacağım."
Uri'yi şöyle de anımsatabiliriz. Evlendirme yarışmalarından biriyle gündeme gelen Ata Türk'ün Adana'daki ölümünün ve cenazesinin haberini yapan muhabir o. "Haberi bir hukukçuya danışarak yaptım" diyor. Ardından da ekliyor: "Bu ölümde medyanın sorumluluğu var. Semra Hanım'ı da, Ata'yı da yaratan medya çünkü."
"Bayan"dan "kadın"a geçmek ne zor
bia2 Kadın Hakları ve Kadın haberciliği eğitimlerinde en sık rastlanan manzaradır. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Hülya Uğur Tanrıöver, medyada kadın haklarının nasıl ihlal edildiğini anlatırken, "bayan" ve "kadın" sözcüklerinin kullanımının üzerinde ısrarla durur.
Hitap dışında "bayan" demenin kadınlığı baskı altına aldığından, sözcüğün kullanımının ideolojik boyutundan söz eder; ve her seferinde, önce erkeklerin itirazıyla karşılaşır.
Adana'daki katılımcıların yedisi, erkek gazetecilerdi. Eğitimlerin güzelliği burada; dilin tutumu nasıl biçimlendirdiğini gün gibi açığa çıkarıyor. Erkek gazeteciler de, kadın gazetecilerin bir bölümü de, başlangıçta bayan yerine kadın demekte epey zorlandılar. Hatta bazıları, saygıyı öne sürerek "bayan"ı gerekçelendirmeye çalıştı.
İkinci gün, katılımcılar "bayan"dan vazgeçer gibi oldu; ama bu sefer, bir geçiş sözcüğünün egemenliği ortaya çıktı: Hanım. Eğitimin sonuna doğruysa, yanlışlıkla bayan diyen, az sonra söylediğini düzeltiyor, biraz da memnun, paylaşan bir tebessümle, kadın diyordu.
Şiirli eğitim
Duygulanıp karısına, eğitimin kendisine şiir yazanlar da oldu.
Elbette iki günün en çarpıcı yanı, kadın gazetecilerin -biraz da sesli düşünme barındıran- toplumsal cinsiyet üzerine, kadınlık halleri üzerine karşılıklı konuşmalarıydı. Hele erkeklerin erkek egemen dilden sıyrılma çabası, görmeye değer bir değişim.
Gözlerdeki tebessümlü parıltının ardında yatan da buydu galiba; sessiz bir "değiştim" cümlesinin ifadeye yansıması. (TK)