Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şubesi Sekreteri Ali Rıza Nurhan, projenin ve hükümetin uygulamalarının hem Anayasa'yı hem de Kıyı Kanunu'nu ihlal edeceğini bianet'e açıkladı; ŞPO'nun, bu yaz başında, Galataport projesiyle ilgili düzenlemelerin iptali için yaz başında dava açtığını söyledi. ŞPO, daha önce de, hükümetin Galataport ihalesini yapmasına olanak tanıyan Kıyı Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in yürütmesinin durdurulması için dava açmış ve kazanmıştı.
Türkiye Mimarlar Odası İstanbul Şubesi de, imar plan değişikliğiyle dava açmış durumda. Avukat İlyas Bulcay, şimdi de ihalenin iptali için dava açmaya hazırlandıklarını bianet'e söyledi.
Nurhan, projenin asalara aykırılığının yanı sıra, altyapıya, ulaşıma dair birçok alternatif maliyet de getireceğini, üstelik maliyetlerin de yine "bizim cebimizden çıkacak vergilerle karşılanacağını" söylüyor. Nurhan'ın dikkat çektiği bir başka konu da, hükümetin yasal düzenlemelerinden ihale anlaşmasının şartlarına kadar bütün sürecin demokratik yollardan bağımsız işlemesi.
Basına yansıyan bilgilere göre, Galataport projesi liman alanı, Karaköy Meydanı'ndaki Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlük binasından Deniz Ticaret Odası'na kadar yaklaşık bin 200 metrelik sahil şeridinde yer alıyor.
Projenin işletmesi için 49 yıllığına açılan ihaleyi, Royal Ortak Girişim Grubu, yaklaşık 3.5 milyar avro teklif ederek kazanmıştı.
Konsorsiyum'un ortaklarından Çeçen Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çeçen'in verdiği bilgiye göre, konsorsiyum ihale bedelini dördüncü yıldan itibaren KDV hariç 3.5 milyon avro başlangıç taksidi ve her yıl yüzde 10.75'lik artış ile 49 yılda ödeyecek.
Şirketin 15'nci yılda ödeyeceği taksit KDV hariç 10 milyon 760 bin avro olacak. Şirket, 20'inci yılda 17 milyon 929 bin, 30'uncu yılda 49 milyon 774 bin, 40'ıncı yılda 138 milyon 179 bin, 49'uncu yılda 346 milyon 367 bin avro taksit ödeyecek. Toplam taksit ödemesi 3 milyar 538 milyon 449 bin avro olacak.
Nurhan: Kıyılar kamunundur
"Galata uluslararası yolculuğun çok olduğu, yük de indirilip bindirilen, içinde depoların ve antrepoların bulunduğu bir limandır" diyor Nurhan, süreci anlatmaya başlarken.
"Planı 50'li yıllarda, o dönemin gerçeklerine göre doğru sayılabilecek bir plandır. Galataport projesi, vasfın liman olarak devam etmesini ama şeklinin değişmesini öngörüyor. Kruvaziyer liman tanımı getiriliyor; yani turistik tesislerden, alışveriş merkezlerinden ve altyapıdan oluşuyor. Liman için gerekli ve öncelikli olmayan yatırımları içeriyor."
Nurhan yapılmak istenen limanın Anayasa'ya da Kıyı Kanunu'na da aykırı olduğunu söylüyor:
"Anayasa'ya göre kıyılar kamunun kullanımına açıktır ve devletin tasarrufu altındadır. Kıyı kanunu da 'kıyıda hiçbir yapı yapılamaz, kıyı halka kapatılamaz' diyor. Bunun tek istisnası, kıyıdan başka yere yapılamayacak olan binalar; liman, iskele, çekek yerleri, marinalar gibi. Kanun bunların da nasıl yapılabileceğini düzenliyor. Bunların amacı, kıyıların yapılaşmadan uzak tutulmasının sağlamaktır."
Anayasa'nın kamu yararını düzenleyen maddelerinden 43. madde, "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir" diyor.
"Dolayısıyla, yapılmak istenen liman Anayasa, Kıyı Kanunu varken mümkün değildir. Ayrıca, Galata limanı zaten denizden doldurularak elde edilmiş dolgu alanlarıdır. Kanuna göre dolgu alanlarında sabit yapı yapılamaz.
"Torba kanunlarla, Anayasa, Kıyı Kanunu, İmar Kanunu baypas ederek yapılaşmaya gidiliyor."
"Bakanlık yargı kararını dinlemedi"
Nurhan, kruvaziyer liman tanımının değiştirilmesi için Kıyı Kanunu Yönetmeliği'nin çıkarılmasını, ancak açtıkları davayla bu yönetmeliğin yürütmesinin durdurulmasını sağladıklarını anımsatıyor.
"Buna rağmen planlar Bayındırlık Bakanlığı tarafından onaylandı."
Nurhan'ın dikkat çektiği bir başka konu da, bu tür kararların İstanbul'u plansız bir kent olmaya mahkum etmesi.
"İstanbul'un üst ölçekli planlarında öngörülmeyen bir nokta karardır bu. Büyükşehir Belediyesi İstanbul'un planlarını üretmeye çalışıyor. Ama Galataport, Formula 1 gibi noktasal kararlar bakanlıktan tepeden inme geliyor.
"50 yıllık plan yapmaya çalışırken, bütün tasarımlar bir anda sıfırlanıyor. Bakanlığın bu tutumundan vazgeçmesi gerekiyor. İstanbul'u plansız bırakıyor; süreci uzatıyor.
"Örneğin ulaşım master planı bir anda boşa çıkıyor. Trafiğin ne olacağını bilmiyorsunuz; kestiriminiz yok. Her seferinde sıfırdan başlıyorsunuz.
"Sonuçta, yatırımcı firmalar, İstanbul'un adını kullanarak kendilerince elverişli olan şeyler istiyor."
"Alternatif maliyetler bizim cebimizden çıkacak"
Nurhan, Galataport gibi bir projenin birçok alternatif maliyet getireceğini, bunların da devlet ya da belediye tarafından karşılanacağını, dolayısıyla paranın "bizim cebimizden çıkacağını" söylüyor:
"Bunlar, İstanbul için değil, İstanbul'dan ne kazanırız diye yapılan yatırımlar. Yatırımcılar kazanırken, halk ve İstanbul kaybedecek."
Nurhan, alternatif maliyetleri şöyle özetliyor:
"Trafik: Şu an liman dolayısıyla bölgede çalışan insan sayısı belli. Alışveriş merkezi olduğunda, turistik merkez olduğunda, bu sayı en azından üçe dörde katlanacak. Çalışanların servislerini de koyarsanız; çekim merkezi de olacağı için ziyaretçi sayısı da kat kat artacak. Halihazırda yetmeyen ulaşım altyapısı hiç yetmeyecek. Tıkanmadan öte, bir kangren söz konusu.
"Elektrik, su, kanalizasyon: Sadece ziyaretçi sayısı, şimdikinin 10-15 katı olacaktır. Yine aynı nedenlerle, altyapı ihtiyacı da kat kat artacak. Şu anki nüfusa göre ayarlanmış olan mevcut altyapıyla bunu karşılamak mümkün değil. Bunu ya belediye yapacak, ya devlet. Ve maliyetini halk ödeyecek. Firmanın yatırımını biz sübvanse etmiş olacağız. Trafolar da yetmeyecek. Bunun da maliyetini biz karşılayacağız."
"Kıyıdan parası olan yararlanabilecek"
Nurhan, projenin eşitlik ilkesine de aykırılık doğuracağını vurguluyor.
"Şu an, limanın uluslararası ticaret bölgesi olması nedeniyle halka kapalı olması hoşgörülebilir bir durum.
Fakat turizm merkezi haline geldiğinde, sadece burayı kullananlar girebilecek. Parasını veren kullanabilecek. Bu da Anayasa ilkelerine aykırılık doğuracak; aynı zamanda eşitlik ilkesine de aykırı."
Nurhan, gerek projenin gerekse ihaleyi kazanan firmayla yapılan anlaşmanın, resmi yollardan hiçbir zaman kamuya açılmadığına da dikkat çekiyor.
"Her şey hızlıca, kimseye sorulmadan yapılıyor. Meslek odalarının, sivil toplumun görüşü hiç alınmadı. Gizlilikle, demokratik süreçten uzak tutuluyor." (TK)