Ama üzüntüye mahal yok, çünkü Türkiye'nin yeni seri katilleri yolda. Çocuklara şu öğüdü veren bir ülkede mi yaşıyoruz: "Serseri olma, olacaksan seri katil ol!"
Türkiye'de, işlediği cinayetlere "seri" denilmeye başlanan Adnan Çolak, "kaynaklarda" seri katil olarak anılan ilk isim. Ancak Türkiye'nin ilk seri katil muştusu Çolak'la değil, İstanbul'daki mobilyacı cinayetleriyle bilinen Seyit Ahmet Demirci ile gelmişti.
"İlk seri katilimiz" Demirci...
"İstanbul'un ilk seri katili" olarak lanse edilen 32 yaşındaki Demirci, 1998 yılı içerisinde Esenler ve Bağcılar'da Ali Osman Beldek, Mehmet Kayatuzu ve Celal Pınargöz adlı üç mobilyacıyı başlarına kursun sıkarak öldürmüştü.
Mobilyacıları öldürmesinin nedeninin, en yakın arkadaşının bir mobilyacının tecavüzüne uğradığı iddiasıydı. Cinayetlerin arkasında bu tür "hikâyelerin" bulunması, medyanın iştahını daha da kabartıyordu. Demirci'nin işlediği cinayetlerin hemen ardından, bunların seri olduğuna olan inanış daha da güçlendi.
Bu, o kadar enteresan bir çarpılmaydı ki, polisiye uzmanlara şu tür soruların sorulmasında bir beis görülmüyordu: "Zeki, delilleri yok ederek giden bir seri katil Türkiye'de çok da zorlanmadan cinayet işleyebilir mi?"
"İşleyebilir tabii, Türklerin ne eksiği var?"
Bu soru, refleks olarak şöyle bir cevabı hak etmek için sorulmuyor mu: "İşleyebilir tabii, Türklerin ne eksiği var?" Öyle ki, 18 Şubat 2001'de Hürriyet'te, bu soruyu soran Sevinç Yavuz'a İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Bürosu Amiri Metin Örel, sağduyunun nasıl bir şey olduğunu şöyle hatırlatma gereği duyuyordu: "Ama her katilin hata yaptığı gerçeğini unutmamak gerekir".
İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü eski müdürü Sevil Atasoy'la, 11 Eylül 2005'te, röportaj yapan Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün soruları da seri katil konusunda Türkiye'nin içinde bulunduğu "çıkmazı" gösterir gibiydi:
"Türk katiller bu kadar aptal mı? Filmlerde bu kadar sahne var. Hiç mi ders almıyorlar? Türkiye'de niye seri katil çıkmıyor? Seri katillikle ülkenin gelişmişlik düzeyi arasında bir ilişki var mı?"
"Masum yüzlüler" klişesi
Sadece mobilyacıları öldüren Seyit Ahmet Demirci, medyanın ham vahşete duyduğu özleme yeni soluk getirmişti âdeta. "Seri katilleri neresinden tanırsınız" minvalli haberlerde şu akıl almaz cümleler geçiyordu:
"Masum yüzlüler, muhafazakârlar, birçoğu dindar, hepsi kurbana ait bir eşyayı saklamayı seviyor, düzenli ibadet ve ayinlere katılıyor". Yani Amerika'ya nazire yapmaya hakkımız yok muydu tüm bu özelliklerle.
Ancak o dönemde bu ayrıntılara takılan gazetelerin hiçbirisi bu davranışların, cinayet zanlılarıyla ne kadar bağdaştığını umursamıyordu, onlar filmlerden izledikleri, kitaplarda okudukları giysileri, yerli zanlıların üzerinde görmek istiyordu.
Üstelik "masum yüzlüler, kurbanına ait eşyayı saklamayı severler" gibi en eski klişeleri kullanmak konusunda hiçbir imtinada bulunmadan. (Örneğin son seri katil adaylarından Yiğit Bekçe ile Mehmet Karahasan'ın, bu kriterlerden hangisine uyduğu söylenebilir? Ortada ne bir masum görünüş ne saklanan eşyalar ne de katılınan ayinler var. O zaman neden bu heyecan?)
"Seri katillerin kitabını yazarım"
Yakın zamanda gündemi en yoğun olarak işgal eden "yeni seri katil adaylarına" gelince... Yiğit Bekçe ve Mehmet Karahasan ikilisi, Türkiye'ye bir kere daha özeleştiri yapma imkânı tanıdı. Türkiye'den seri katil çıkar mıydı, bu adamlar seri katil miydi, seri katil nasıl olurdu, Türkiye seri katil liginde kaçıncı olmuştu?
Seri katilimiz olsun diye uğraşanlar, ehven-i şer deyişle, cinayetleri bir sofistike ruha büründürmeye çalışanlar, iki katil zanlısının performansını aynen değerlendirmeye girişti. Ramazan Bayramı tatiline "damgasını vuran", 1343 kilometre yol alıp yedi kişiyi öldüren Yiğit Bekçe ve Mehmet Karahasan, Türkiye'nin, zaman zaman alevlenen tartışmasına kaldığı yerden devam etmesine olanak tanıdı.
Daha önceki vakalarda olduğu gibi herkes yine bir anda adlî tıp meraklısı, seri cinayet romanlarının sıkı takipçisi veya Hollywood korku filmlerinin seri katilli olan çeşitlerinin koleksiyoneri çıktı. Ajanslardan "Türkiye'nin seri katilleri" derlemeleri geçmeye başladı.
Hürriyet'in 26 Ekim tarihli İnternet baskısı görülmeye değerdi. Mehmet Karahasan'ın babasından bahsederek "Seri katilin babası diyor ki: Oğlum asılmalı" diye sunulan haberin hemen altında "ABD'deki seri katil idam edildi" başlıklı bir başka haber vardı.
Hürriyet bize bir şey mi demek istiyordu? Birileri bizi, son cinayet zanlılarının seri katil olduğuna inandırmaya mı çalışıyordu? Yoksa, seri katilimiz yoksa AB'ye üyelik de hayal miydi?
"Seri cinayetin karizması bozuldu"
İşte bunlara yanıtlar, Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Yazarı Serdar Turgut'tan geldi: "Bunlar seri katil filan değil" (26 Ekim 2006).
Tesadüf eseri seri katiller üstüne yazılmış bir kitabı okuduğu günlerde bu cinayetlerin işlendiğini belirten Turgut, "konu hakkında biraz bilgilendiğim için baştan söyleyebilirim ki, 60 saat içinde 7 kişiyi öldürmüş olmalarına rağmen seri katil olarak nitelendirilmeleri yanlıştır," diye yazıyordu.
Konunun kendisini aştığını, bilim adamlarının işi olduğunu söyleyen Turgut, yine de bu iki kişinin seri katil olmadığını vurgulayarak tarihteki "ünlü seri katillerden" örnekler veriyordu. Hitchock'un "Psycho" filmine ilham veren Edward Gein' den söz eden Turgut, "Gein, tuzağına düşürdüğü kadınları önce öldürür, sonra da cesetleriyle sevişir, daha sonra da kadınların vücudunun bir kısmını kesip yerdi" diyor (Biz, normalde sevişmek lafı, iki kişinin yaptığı şeyler için kullanılır diye biliyoruz, ama).
Turgut'un söylediğine göre, Gein kurbanlarının derilerini yüzüp kendi vücudunu bu deriyle kaplarmış. Birbiri ardına insan öldüren iki hapçı, serseriden başka bir şey değildir," diye yorum getiren Turgut şöyle bağlıyor: "Bu zavallı halleriyle seri cinayet denilen olayın bile karizmasını bozmuşlardır". Yani Turgut'a göre katiller ikiye ayrılıyor: karizmatikler (yani seri olanlar) ve serseriler. Üstelik ortada ne deri soyma var ne "cesetle sevişme". Peh!
Ayrıca, Akşam'ın aynı gün yayımladığı "En tanınan seri katiller" haberinin altında "Bunlar da bizimkiler" başlıklı bir haberin bulunduğunu hatırlatmadan geçmek olmaz. "Bizimkiler"...
Kararlı olursak bizim de olur
Seri cinayetler hakkında görüş belirten Psikiyatrist Murat Tuna, seri cinayet eğilimli vakalarda evrensel bir tema olduğundan bahsediyor: Çocukluğun geri dönmesi. Eğer durum gerçekten böyleyse seri cinayetleri işleyenlerde de onlara özlem duyanlar ve alkışlayanlarda da buna benzer bir tür geri dönüş olabilir mi?
ABD'de seri cinayetlere yılda 4-5 bin kurban veriliyormuş. Zaten gazeteler, üstüne basa basa bu iki zanlının Türkiye'de bir ilk olmadığını ve Türkiye'de 11 seri katilin bugüne kadar toplam 46 cinayet işlediğini yazıyor.
Bu haber, seri cinayet özleyenlerin yüreklerine su serpmiş midir bilinmez, ama bu gidişle yeni katil adaylarının daha komplike ve sofistike olmak için daha fazla çalışacakları açık. Bu bir tür müjde olarak da değerlendirilebilir: Türkiye'de seri cinayetlerin karizmasını teslim edecek yeni nesiller, bu haberlerin eseri olacaktır. (BU/EÖ)