Serdar Ortaç ilk kez genç bir mankenin göbeğinden zeytin yiyerek adını duyurdu. Çekik gözleri ve kulaklarının altına kadar inen saçlarıyla bir anda gündeme oturuverdi.
Japon asıllı olduğundan tutun da, cinsel kimliğine kadar her şeyi bir anda ortaya seriliverdi. Cinsel kimliğiyle ilgili söylenenlere son vermek için her hafta yanında başka kadınla dolaşmaya başladı ama nafile, kimseyi inandıramadı.
Sahnesi iyi
Ortaç ilk kaseti ve "Kara Biberim" klibinden sonra çok bilinenler, çok tanınanlar listesinin vazgeçilmezlerinden oldu. Kasetleri sattı, zamanla 'iyi' kabul edilen bir besteci haline geldi. Dönemin starları şarkılarını söyleyebilmek için birbirlerini "ezdiler".
Kendisi için de çalışıyordu elbette. Yeni kasetler çıkartıyor, şarkılarını ezberletmeyi başarıyor. Üstelik. Onun için. "sahnesi iyi' deniyor.
En iyi sahne ne demekti? Açıklaması basit aslında. Programları yaptığı barlarda kendisini izlemeye gelenleri eğlendiriyor. Sahnedeki şovu ilgi çekiyor. Özetle masalar doluyor.
Serdar Ortaç barlarda program yapmayı sürdürüyor. Artık Etiler'de değil, gece hayatının yeni merkezi olmaya aday Taksim'de, 90'lı yılların ilk diskolarından Andromeda'nın yerine açılan Spica adlı gece kulübünde.
Masa mı, stand mi?
Spica için gündüzden rezervasyon gerekiyor. Telefona cevap veren genç kadın "stand mı, masa mı?" diye soruyor. Stand, bütün geceyi ayakta geçireceğiniz anlamına geliyor, eğer bunu tercih ederseniz, bir sonraki günü yatarak geçirmeyi de göze almalısınız.
Masa, size bir masa ayrılması demek. Standa göre yüzde elli daha fazla para ödüyorsunuz. Rezervasyon yaptırdıysanız, akşam saat 12'ye doğru barda olmanız yeterli. Çünkü gece hayatı saat 12'den sonra.
Program. günün popüler şarkılarıyla başlıyor. Saat 1'e geldiğinde ise gecenin "yıldızı" görünüyor.
Serdar Ortaç günün modasına uygun dar deri pantolon ve dar beyaz gömlekle sahnede. İlk şarkısıyla ortalık gürültüden yıkılıyor; "Alemin Kralı Geliyor". Alemin kralı belli ki alkolü fazla kaçırmış, ne kendisi ne de dinleyenler ne söylediğini anlıyor.
BBG'nin Edi'si
İlk şarkıdan sonra, "sahnesini iyi" yapan "konuşmaları" başlıyor.
Açılış, o gece sona eren "Biri Bizi Gözetliyor" (BBG) yarışması ile ilgili. Edi'nin birinciliğinden pek de memnun değil. Dediklerine bakılırsa, hoşnutsuzluk nedenlerinden biri Edi'nin Müslüman olmaması. Bu, müşterilerinin inanç ve inançsızlık durumlarını tam bilemediğinden olsa gerek, öyle açıkça söylenmiyor elbette.
Yine de, "insaflı". Edi'nin o kadar da kötü bir adam olmadığına karar veriyor. Çünkü Fenerbahçeli. "Fenerbahçe", der demez, konuşması Fenerbahçe sloganlarıyla kesiliyor.
Müşteri velinimet! "Ama Galatasaray'ı da unutmamak lazım" der demez de, Galatasaraylılar "gaz"a geliyor. Bu "iyi sahne"nin anlamı netleşiyor gibi; herkese uygun bir iki laf ettin mi, salonu peşine takıyorsun.
Serdar Ortaç içkili, ama ciddi içkili; lafları birbirine karışıyor, ne dediği belli değil. Olsun, "sahnesi iyi".
Ortaç kendi şarkılarını, eski popüler şarkıları, insanları oynatacak ne varsa, bulup söylüyor. Bu tarz gece klüplerinde adet olduğu üzere bir süre mikrofonu dinleyicilere uzatıyor, böylece aslında kendisi de birkaç dakika dinlenmiş oluyor. "O kadar para veriyoruz, şarkıyı da mı biz söyleyeceğiz" demek de pekala mümkün.
Tarkansız olmaz
Şarkı aralarında Ortaç konuşmaları sürüyor. Sıra Tarkan'da. Herkesin hedefi, onun da hedefi. Besteci kimliği de var ya. başlıyor Tarkan'ın bestelerine sataşmaya, "bunu yapamayacak ne var"a getiriyor meseleyi.
Seyirciden de destek geliyor. Bu seyirci, Tarkan'dan mı hoşlanmıyor, alkışsız mı yaşayamıyor? Sanki, olay alkış düşkünlüğü gibi. Alkış, onun "doğru" yolda gittiğini gösteriyor, Tarkan'a bir miktar daha devam.
Sıra, vokalistlerde. Ortaç yoruldu, kuliste dinlenecek.
Bu kez kadife, kırmızı, yine dar bir pantolonla karşımızda. İkinci bölüm göbek atmayla başlıyor. Tavırları hayli feminen, etkisi ise hayli maço. O göbek atan adam, masaların arasında dolaşırken bakışlarıyla kadınları bir süre kendilerinden geçiriyor.
Sıra, usul olduğu üzere, Ortaç'a peçetelerin arasına gül gibi yerleştirilmiş kadehlerde şampanya göndermede. O, her kadehten bir yudum alıyor, peçetelerdeki isimleri okuyor. Okunan isimler, gazete ya da televole programlarından biliniyor.
Öldürülen otelci Nihat Akgün'ün, aynı adı taşıyan oğlu, önce Beşiktaş için, sonra da Ortaç'ı seyretmeye gelen Sibel Tüzün için kadehini kaldırıyor.
Ortaç'ın daveti üzerine sahneye gelen Sibel Tüzün bir Sezen Aksu şarkısı söylüyor. Bu hep böyledir ya; televizyonlardan hatırlayacaksınız. Sahnedeki şarkıcı, o gecenin kendisini dinlemeye gelen şarkıcıyı bir şarkı söylemesi için yanına davet eder. Gelen konuğun şarkıcı olması gibi bir kural da yok aslında. Sinema sanatçısı da olabilir, televizyon sunucusu da.
Ortaç, "mühim" konuklarını selamladıktan ve peçetelerdeki adları anons ettikten sonra, programına geri dönüyor. Bu kez hedefinde, kendinden önce aynı mekanda sahneye çıkan Kenan Doğulu var.
Sıra Doğulu'da
"Bu alemin, en çok kazanan, en çok dinlenen iki insanıyız. Kendimden başka delikanlı diyebileceğim bir tek o var," diye başlıyor sözlerine. "Ne de güzel dayanışıyorlar" demeye kalmadan "Yeni bir mekan açtı dün akşam, buradakinin yarısı kadar insan yoktu ama, olsun tabii," demez mi? Yarış, sahne alınan kulübü doldurma mevzuu. Kurtlar sofrası; ekmek aslanın ağzında!
Ortaç saat birde başladığı programını saat beşe doğru bitiriyor. Ne onda hal kalmış, ne de dinleyenlerde. Sahneden iniyor, tekrar banttan müzik başlıyor. Herkes, bu kadar para verdik, bir kadeh daha içelim havasında.
Kadınlar tuvaletinin önünde uzun kuyrukta, "Gördün mü bilmem kim de burada", cümlesi, hani gözden kaçan "ünlü" olmasın uyarısı gibi.
Sabah saat beşte, kulüpten çıkınca, kapıda sadece taksiler ve selpak satmaya çalışan çocuklar var, Ortaç ise sahneden inerken söylediği gibi "oyuna gitmek" üzere, mekanı çoktan terk etmiş bile...
Meraklısına not: Serdar Ortaç geçtiğimiz ay Kıbrıs'ta bir gazinoda "oyunda", tam 125 bin dolar kaybetti, iki saat süren oyundan sonra, tek bir şey söyledi; "Kazanıyorum, harcıyorum, benim işim stresli, sahneye çıkıp, şarkı söylemek kolay değil, oyun oynamak beni rahatlatıyor."