Saraçhane eylemleri yeni bir gençlik hareketinin habercisi mi?

Gençlik çoğu zaman, apolitik olmakla ya da neoliberal düzenin birer tüketici bireyleri olarak tanımlanıyor. Ancak son dönemde özellikle Saraçhane eylemlerinde gözlemlenen gençlik profili, bu dar çerçevenin ötesine geçiyor.
Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Demet Lüküslü genç kuşağın siyasi aktör olarak nasıl konumlandığını, gençlik içerisindeki sınıfsal çeşitliliği ve gençlerin yaşadığı çoklu krizlerin etkilerini anlattı.
Lüküslü, gençliğin homojen bir kitle değil, farklı sınıfsal aidiyetler taşıyan, çok katmanlı bir yapı olduğunu vurguluyor.
"Gençler homojen değil"
Siz günümüzü “çoklu krizler dönemi” olarak tanımlıyorsunuz. Bu bağlamda, yeni kuşak gençlerin bu krizlerle nasıl yüzleştiğini, sınıfsal yapıları ve sosyoekonomik profilleriyle birlikte nasıl bir rol üstlendiklerini düşünüyorsunuz?
Evet içinde yaşadığımız dönem küresel ölçekte “çoklu krizler çağı” ya da “çoklu krizler dönemi” olarak adlandırılıyor. Bu dönemin en önemli özelliği ise farklı krizlerin iç içe geçmesi ve belirsizliklerle dolu olması. Tüm bu olup bitenden tabii ki gençler de etkilendi, etkileniyor.
Bu çağda bir siyasal aktör olarak gençlik de hem eski gücünü yitirdi hem de kırılgan bir kategori olarak karşımıza çıktı.
Gençlik olarak adlandırdığımız kategori tabii ki kendi içinde homojen değil ve farklı ailelerin ve farklı sınıfların içine doğmuş olan gençleri de barındırıyor. Ancak belirsizlikler döneminde kapitalizmin de krizi yaşanmakta ve kapitalist sistem ekonomik olarak gençlere vaat ettiklerini vaat edemez durumda. Bu sebeple de gençler ekonomik gelecekleri ile ilgili kaygılılar ve prekarite ekonomik hayatlarının merkezine yerleşmiş durumda.
Gençlik alanında küresel ölçekte yapılan çalışmalarda geleceksizlik teması önemli bir tema olarak tartışılıyor örneğin.
Türkiye açısından konuyu incelediğimizde ise tüm bu yaşananlara paralel olarak Türkiye’de üniversite ve üniversite öğrenci sayısının arttığı ciddi oranda arttığı bir son yirmi yıl yaşadık. Üniversite ve üniversiteli sayısındaki artış bir diploma enflasyonunu beraberinde getirdi. Ancak beraberinde iş piyasasında benzer bir artış yaşanmadı.
Bu yüzden hem eğitimin hem de iş piyasasının vaatlerini yerine getiremediği bu dönemde gençler büyük bir memnuniyetsizlik ve hayal kırıklığı yaşıyorlar.
Üstelik onların memnuniyetsizliğini ve hayal kırıklığını anlayan ve onlar için politikalar üreten siyasal aktörlerin ve yapıların da eksikliğini yaşıyorlar.
Bu durum kimi durumlarda kendilerini gelecek kaygıları ile bezenmiş bunalımlarına hapsedebilirken, kimi durumlarda da hem Türkiye’de hem de dünyada protestolar aracılığıyla kendini belli ediyor, kimi zaman ise yükselen ırkçılık, milliyetçilik, eril şiddet gibi olaylar üzerinden kendini hissettiriyor. Aslında tüm bunlar aynı durumun ve sorunlara çözüm bulunamamasının ve geleceğe dair umutsuzluğun farklı tezahürleri.
"Öğrenci’’ kimliği dışında gençliğin görünürlüğü
Gençlik' dediğimiz kesim tam olarak kimleri kapsıyor ve Saraçhane eylemlerinde öne çıkan genç profili bize ne anlatıyor? Medyada bu eylemlere katılan gençler çoğunlukla “öğrenci” kimliğiyle temsil ediliyor. Ancak NEET (ne eğitimde ne istihdamda olan) ya da düşük ücretli, güvencesiz işlerde çalışan gençlerin de bu eylemlerde yer aldığını görüyoruz. Bu katılımın nasıl bir anlamı var?
Farklı profildeki gençler üzerine soru sormanız çok anlamlı ve önemli. Belirsizlikler çağının her kesimden genci etkilemekte olduğunu biliyoruz. Ancak bununla beraber sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve kronik sorunlar da bir o kadar derin ve can yakıcı şekilde yaşanmaya devam ediyor.
Saraçhane eylemlerine gelince.. Eylemler biliyorsunuz aslında bir siyasal parti tarafından, CHP, tarafından örgütlendi. Ancak Saraçhane eylemlerinin ve bu eylemlerde yaşanan itirazın sadece CHP’li bir kitleden yükselmediğini, eylemlerin farklı kesimlerden kişileri birleştirdiğini (her ne kadar detaylı bir araştırmam bulunmasa da) görmek mümkün.
Aslında yaşananlardan memnuniyetsizliğini ve gidişata itirazını gösteren geniş bir kitle var. Bu hareket içinde kimin görünür olduğu konusu ise aslında bir güç mücadelesine gönderme yapıyor. Görünür olabilmek için birilerinin de sizin tarafınıza, size bakması gerekir ve bu da minimumda da olsa bir gücü gerektirir. Oysa ki ben yaptığım pek çok çalışmada bazı kategorilerin görünmez kaldıklarını, bir türlü görülmediklerini özellikle vurguluyorum.
Ancak son dönemde yaşanan hareketlilikte şu ana kadar “görünürlük” kazanının ilk önce üniversiteli ve ardından ise liselilerin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır sanırım. Bu görünürlüğüe sokaktaki görünürlükle kazandıkları gibi kampüslerde düzenledikleri forumlarla, açık hava dersleriyle ve liselilerin okullardaki protestolarıyla kazandılar.
Ancak diğer yandan da gençler, Türkiye siyasal tarihinde kendilerine atfedlen benim gençlik miti olarak tanımladığım konumlarından dolayı da ne diyorlar denilen, siyasi aktörler olarak sürekli referans verilen bir katgeori oldukları için de görünürlüklleri arttı.
Bununla beraber, sadece öğrenci gençliğin değil farklı genç kategorilerinin önemli sorunlar yaşadığını ve eylemlere katılsın ya da katılmasın farklı gençlik kategorilerini yatay kesen sorunlar olduğunu belirtmek gerekir.
"Genç kuşak sınıfsal sorunları bireysel başarısızlık olarak görüyor"
Bu gençliğin kendi sınıfsal konumu hakkında farkındalığı olduğunu düşünüyor musunuz? Buna ek olarak sizce Türkiye’de güvencesiz çalışan, esnek işlerde tutunmaya çalışan gençlerin sınıfsal farkındalığı yeterince gelişmiş mi?
Gençlerin içine doğmuş olduğu dünya sınıfsal analizlerin pek revaçta olmadığı, sınıf temelli eşitsizliklerin hissedildiği ancak tartışılmadığı bir döneme denk geldi.
Bu sebeple, gençlerin ya da yetişkinlerin ya da siyasetçilerin söylemlerinde bu sınıfsal analizleri layıkıyle görmüyoruz. Bu tarz tartışmalar yaşanmadığından da aslında genç kuşak kendi yaşadıkları sorunların temelinde kapitalizmin krizini değil de kendi sorunları olduğunu düşünebiliyorlar.
Türkiye’de de gençlerde ya da yetişkinlerde de bu açıdan her zaman sınıf bilinci olarak dillendirilebilecek bir durum söz konusu olmasa da eşitsizlikleri hissetmek ve hayal kırıklıkları ile birlikte yaşamak denince geniş kesimlerce hissedilen bir durumla karşı karşıyayız.
"Dijitalleşme ile ekonomik eşitsizlik görünür oldu"
Genç kuşağın dijital dünyaya doğmuş olması, onların bilgiye erişimi ve kendi sosyo-ekonomik konumlarını algılamaları üzerinde nasıl bir etkisi var? Sizce bu kuşak önceki nesillere göre daha mı bilinçli?
Dijitalleşmenin ve sosyal medyanın genç kuşağa etkisi akademik alanda çok tartışılan, üzerine çok yazılan bir konu.
Yeni iletişim teknolojilerinin gençlere kendini ifade etme aracı sunduğunu, örgütlenme için fırsatlar tanıdığını söyleyenler olduğu gibi karamsar yorumlar yapanlar da var. Ancak sınıfsal eşitsizlikler, eşitsizliklerin nasıl yaşandığı üzerine düşünmek için de sosyal medya üzerine düşünmek önemli.
Çünkü sosyal medya hiç olmadığı kadar bu sınıfsal eşitsizlikleri gözler önüne seriyor. Bu yüzden de sınıfsal bir tartışma yapılmasına çok da imkan tanımasa da bu eşitsizlikleri gözler önüne sermesi ve gençlerin yaşadıkları göreceli yoksunluğu arttırıcı bir rol oynuyor.
Saraçhane eylemleri: Özgürlük mü, ekonomik adalet mi?

Saraçhane eylemlerine baktığınızda, bu gençlerin temel motivasyonu sizce nedir?
Gençlerle yaptığım nitel araştırmalar (derinlemesine görüşmeler ve odak grup çalışmalar) bana “ya o ya bu” şeklinde sorgulamaların (sorunuzda olan özgürlük mü, ekonomik adalet mi gibi) gündelik hayatta her zaman yeri olmadığını oysa ki bireylerin “hem o hem bu” olarak tanımlayabileceğimiz istek ve ihtiyaçları olduğunui ve hatta bunların birbirleriyle çelişebildiklerini de gösterdi. Bu sebeple sorunuza da hem özgürlük hem de ekonomik adalet yanıtını vermek sanırım daha doğru olacaktır.
Siyasi bir özne olarak gençlik
Genç kuşağı sıklıkla “tüketici”, “neoliberal değerlerle biçimlenmiş” ya da sadece “seçmen davranışı” üzerinden değerlendiriliyor. Ancak Saraçhane’deki harekette doğrudan eyleme geçen ve siyasete müdahil olan bir gençlik profili görüyoruz. Bu sizce neyin göstergesi?
Aslında genç kuşağa böyle bakılmasının sebebi gençlerin nesne olarak görülmesi, nesneleştirilmesi ile ilgili. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemden itibaren gençlik üzerine çokça araştırma yapılıyor gibi ancak bu araştırmaların bir kısmı pazarlama araştırmaları ve gençlerle olan ilişkisini onları tüketici olarak tanımlayarak kuruyor.
Gençleri sadece seçmen olarak görüp, onları siyasi özne olarak görmeyen, onları genç yurttaşlar olarak görmeyen yaklaşım da benzer bir yerden gençlerle ilişkisini kuruyor ve yine gençleri nesneleştiriyor.
“Gençlik miti”; “makul olmayan gençlik” dışlanıyor
Konu gençlik ve siyaset ilişkisi olduğunda da nesne/özne ilişkisini gözlemliyoruz. Ben örneğin modern Türkiye tarihini incelediğimizde siyasi kültürün içinde gençlik mitinin çok güçlü olduğunu ve bu mitler sebebiyle de aslında gerçeklerden çok mitleri konuştuğumuzu düşünüyorum.
Saraçhane eylemlerini analiz ederken ya da siyasi çağrılar yapılırken gençlere yapılan vurgu gençlik mitinin bugün de çok güçlü olduğunu gösteriyor. Benim gençlik tarihi çalışmalarından ilhamla görebildiğim kadarıyla gençlik miti, gençlik hareketi için hem bir lütuf hem de lanet olarak işlev görüyor. Bir yandan lütuf, çünkü gençlik hareketine önemli bir güç veriyor.
Bu güç, özellikle gençlik kategorisinin eski imtiyazlı konumunu yitirdiği, kırılgan bir kategoride olduğu günümüzde hiç kuşkusuz önemli. Ancak diğer taraftan bir lanet çünkü gençliğin omuzlarına büyük bir yük bindiriyor ve hatta adeta yetişkinlerin sahip olduğu sorumluluğu görmezden geliyor.
Ve de yine bu mit, gençliğin ideal gençlik tanımları üzerinden tanımlanmasını, ideale uymayanların makbul olmayan gençler olarak görülmesini ve de gençlere bedel ödettirilmesini beraberinde getiriyor.
Gezi kuşağı ile genç kuşağı arasında benzerlikler/farklılıklar neler?
Şu an eylemlere ve mitinglere katılan gençler Gezi’yi yaşamamış olan gençler. Gezi’nin üzerinden ise hem zaman geçti hem de hem dünyada hem de ülkemizde olan bitenlerle bugün aslında Gezi’den farklı bir dünya ve ülkede yaşıyoruz.
Öncelikle Gezi tutuklularının tutuklukları devam ediyor. Gezi sırasında ölen gençler de bugün yaşasalardı yetişkin olacaklardı. Türkiye toplumu da Gezi’den beri çok daha kutuplaşmış bir toplum. Siyasal düzlemde konuşacak olursak Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi.
Ayrıca yaşam maliyetinin oldukça arttığı, ekonomik krizin kendisini hissettirdiği bir dönemde yaşıyoruz, vs. O yüzden de önemli farklılıkların altını çizerek başlamak gerekiyor sanırım.
Önemli olan hareketin çözüme kavuşması
Ben Gezi ile benzerlikleri farklılıklarından çok bu hareketliliğin yarattığı/yaratacağı siyaset ve sorunların çözümüne dair adım atılıp atılamayacağı ile daha çok ilgileniyorum sanırım.
Çünkü bildiğiniz gibi Gezi’nin de içinde olduğu 2010’lu yılların toplumsal hareketleri yerini umutsuzluğa bırakmıştı. 19 Mart öncesinde bizler de gençleri konuşurken onların umutsuzluğunu, Türkiye’den gitmek ve başka bir ülkede yaşama isteklerini konuşuyorduk.
Çoklu krizler çağı olarak tanımlanan belirsizlikler çağının gelişmekte olan ülkelerdeki izdüşümü ekonomik ve siyasal krizlerin gençleri umutsuzluğa itmesi ve yurtdışına göç/kaçış trendini yükseltmesi oldu. Gelişmiş ülkelerin yaşlanan toplumlara sahip olması ve özellikle eğitimli/nitelikli iş gücüne ihtiyacı olması da hiç şüphesiz bu trendi etkiledi ve farklı ülkelerin gençleri için bir fırsat oluşturdu.
Uzun lafın kısası, bugünün gençlerinin Gezi’deki gençleri ve farklarından konuşmak yerine Gezi deneyiminden ders alarak benzer bir umutsuzluğa düşülmemesi ve siyasi alternatiflerin oluşturulmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

İSTANBUL BAROSU RAPORU
Saraçhane protestolarındaki cinsiyet temelli işkence belgelerde

Gezi’den Saraçhane’ye otoriteryanizme karşı liberteryen gençlerin direnişi

Liseliler anlatıyor: "Saraçhane'den cesaret aldık"
(MG/EMK)
ZİRAİ DON FELAKETİ
CHP’li Gürer: İktidar, ürün fiyatları için önlem almalı

ZİRAİ DON FELAKETİ
Denizlili üreticiler: Afet fonu devreye girmeli

Kadınlar anlatıyor: "Bizim Hikayemiz"

9 ÖRGÜTTEN ORTAK TALEP
"Evden çalışmada işçiyi koruyan yasa hazırlansın"
