Fotoğraf: AA
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, dün (7 Aralık) Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanan 2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi üzerine konuştu.
Sancar, Genel Kurul görüşmeleri öncesi yaşanan söz verme tartışmasıyla ilgili olarak Meclis'in cumhuriyet döneminin en zayıf dönemini yaşadığını söyledi. Sancar "Demokrasi adına her gün yeni kayıplar yaşıyoruz. Özgürlükler adına her gün yeni tahribatlarla karşı karşıya kalıyoruz" dedi.
TIKLAYIN - Kılıçdaroğlu: Beşli çetenin yatırımlarını kamulaştıracağız
TIKLAYIN - Bütçe görüşmeleri Genel Kurul'da tartışmayla başladı
Sancar, "İktidardaki otoriter yönetimle beraber siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunlar derin bir krize dönüşerek, halkımızı nefessiz bırakmıştır. İktidar koalisyonu bu sorun alanlarını ve krizleri ya yok saymakta ya da daha büyük krizlerle unutturmaya, üstünü örtmeye çalışmaktadır" ifadelerini kullandı.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bu ülkede Kürt sorunu yoktur. Kürt sorununu çözdük" sözlerini anımsatan Sancar, Erdoğan'ın, "Kürt sorunu vardır. Benim sorunumdur" dediği zamanları bildiklerini söyledi.
TBMM Genel Kurulu'nda Kürtçe konuşsa bunun tutanaklarda "bilinmeyen bir dil" olarak yer alacağını söyleyen Sancar, "Arapça konuşsam Arapça olarak girecek biliyorum, daha önce gördüm. İngilizce konuşsam İngilizce girecek ama Kürtçe girmiyor. Bundan daha açık kanıt var mıdır Kürt sorununun varlığına? Bu iktidarın Kürt sorununda geldiği yeri daha açık gösteren ne olabilir?" diye konuştu.
"Cunta Anayasası'nın bile gerisine düştük"
Sancar, Erdoğan'ın beş sene önce Meclis kürsüsünde "Kürdistan" kavramını kullanabildiğini ancak şimdi bu söz kullanıldığında haklarında dava açıldığını, Meclis'in de disiplin cezası verdiğini dile getirdi.
Sancar, sözlerinine şöyle devam etti:
"Bu iktidar, içeride yasaklarla, kayyumlarla, hapislerle, işkencelerle, ölümlerle Kürt'e yönelik her türlü baskıyı artırırken dışarıda da Kürtlerin en ufak kazanım elde etmemesi için her yola başvurmakta. İşte, Suriye politikası. Kürt sorunu ve Kürt sorununa bu temelde yaklaşım iktidarların çözülmesinin en önemli sebebidir, geçtiğimiz 40 yıl bunun örnekleriyle doludur. Kürt sorununa böyle yaklaşırsanız, demokrasi sorununda da sınıfta kalırsınız ve mutlaka çözülürsünüz. Şu an bu iktidarın da yaşamakta olduğu durum budur. Anayasa'yı değiştirme hedefi ve sözüyle iktidara geldi AKP, şimdi, 12 Eylül cunta Anayasası'nın bile gerisine düştü. Bugün, Anayasa tartışmasını bile suç sayar hale geldi."
Türkiye'nin, her geçen gün derinleşen siyasi, toplumsal ve ekonomik sorunların bunalım döngüsüne terk edilmiş durumda olduğunu savunan Sancar, "Birbiriyle bağlantılı bu çoklu krizlerin esas kaynağı da siyaset alanıdır. Bugün bunların kılıfı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, ülkede olağanüstü hali kalıcı hale getirmenin de diğer adıdır. Keyfiliğin, demokrasiyi tasfiye etmenin, otoriterliğin, yandaşlara rant aktarmanın adıdır ve ülkeyi felakete sürüklemenin de en önemli sebeplerindendir. Yeni hükümet sisteminin uygulamaya geçmesiyle Türkiye çok ağır bir ekonomik buhranın içine adım adım girdi." değerlendirmesinde bulundu.
"Türkiye, gelir eşitsizliğininde üst sıralarda"
Sancar’ın konuşması özetle şöyle sürdürdü:
"Bu iktidar Türkiye tarihinin en büyük kayırma ve sermaye transferi rejimini inşa etti. Kamu kaynaklarının aktarıldığı 5 yandaş şirket eliyle dünyada en çok devlet ihalesinin peşkeş çekildiği talan siyasetinin merkezine dönüştü. Bu mu adil düzen? Adil düzenden bugüne gele gele buraya gelmek bir yüzleşme ve muhasebe ihtiyacı doğurmaz mı?
"Doğurmasa bunu hep birlikte toplumun bu ihtiyacını hisseden bütün kesimleriyle birlikte bizlerin yapması gerekecek. Bu gidişatı durdurmak bizlere düşecek. Türkiye adil düzen şiarından OECD ülkeleri arasında gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ilk 5 ülke arasındaki yerini sabitledi.
"Uluslararası Şeffaflık Derneği verilerine göre 2001'de ülkedeki yoksulların toplam sermayeye sahiplik oranı yüzde 33 iken 2018’de bu oran yüzde 18’e geriledi. Geriye kalan yüzde 82’lik sermaye de bir avuç zengine tahsis edildi. Gitgide artan güvenlik ve savaşa politikaları, her yıl hazırlanan bütçenin, halkın refahına ve özgürlüğüne değil iktidarın devamını, bekasını güvence altına almaya yönelik ceberut bir güvenlik aygıtına dönüştürmeye harcanmıştır.
"Bu ülkenin geleceği bu politikalarla ipotek altına alınmıştır. Bir ülkenin geleceği çocukları ve gençleridir. Bugün liyakat yerine biat işliyor; kayırma, torpil ve benzeri uygulamalarla gençler hayattan bezdiriliyor ve umutlarını artık bu ülkede aramaktan vazgeçer hale getiriliyor. Gençlerin en çok takip ettiği rap sanatçıları bile şarkılarını özgürce söylemek için yurt dışına çıkmak zorunda kalıyor.
"Türkiye tarihin en ağır ekonomik bunalımına sürüklendi"
"Yeni hükümet sisteminin uygulamaya geçmesiyle, Türkiye çok ağır bir ekonomik sisteminin içine girdi. Oysa 2017 referandumundan önce yapılan kampanyalarda iktidar sözcüleri Türkiye’yi uçuracak bir sistem olarak tanıtıyorlardı bu yeni düzenlemeyi. Tam tersi oldu ve Türkiye tarihin en ağır ekonomik bunalımına sürüklendi.
"Türkiye'nin bugün karşımıza getirilen bütçesinde, güvenlik harcamalarına ayrılan pay %17. Neyle açıklıyorlar bunu, güvenlik ihtiyacıyla. Oysa bütün bunların gerçek bir güvenlik tartışmasıyla ilgisi yok.
"İktidarın amacı, esas itibariyle bir iç çatışma ihtimaline binaen silahlı güç tahkimatıdır. Bunun mutlaka dikkatle takip edilmesini öneririm bütün demokrasi güçlerine. Türkiye’nin gerçek güvenliğini arayan bir hükümet ne yapar? Düşman sayısını, çatışma ihtimallerini, savaş risklerini azaltır. Oysa bu iktidarın politikaları hatta varoluşu hem içeride hem de dışarıda çatışma dinamiklerini yükseltme üzerine kurulu ve bu sonuçları doğurmaktadır.
"Dışarıdaki her güç ve içerideki her yurttaş potansiyel düşman olarak kodlanmaktadır. Bu paranoyanın şekillendirdiği iç siyaset hem toplumda güvensizlik halini besliyor hem de devlet bu hale yaslanarak iç güvenlik ve savunmaya daha çok kaynak daha çok insan tahsis etmeyi, savunma ve güvenlik bütçelerini şişirmeyi meşrulaştırıyor.
"Güvenliğe, ranta, yandaşa, israfa, ayrılan kaynaklar"
"Bu bütçe savaşa, yandaşa ve Saray’a bütçedir, halka değil. Yapılan tercihlere baktığınızda bunların hepsi bilinçli birer seçim olarak karşınıza çıkar.
"Mesela güvenliğe, ranta, yandaşa, israfa, ayrılan kaynaklar eğer değiştirilirse neler yapılabilir? Başlıklar halinde sayayım. Yüzbinlerce öğretmenin ataması yapılabilir. Milyonlarca EYT’linin sorunu çözülebilir. Milyonlarca KYK borçlusu gencin borçları silinebilir. Milyonlarca işsiz vatandaşımıza, pandemi döneminde 2.500 TL doğrudan gelir desteği verilebilir. Asgari ücretin vergiden muaf net 4.000 TL yapılması sağlanabilir. Her gün yükselen mazot ve girdi fiyatlarıyla beli bükülen çiftçilere bütçeden yapılan destekler iki katına çıkarılabilir. Elektrik, su, doğalgaz ve internetin ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz hale getirilebilir Her geçen gün daha da büyüyen kredi borçlarıyla yaşamak zorunda bırakılan ve pandemi nedeniyle işyerleri yeniden kapatılan yüz binlerce esnafın doğrudan gelir destekleriyle desteklenmesi mümkün hale gelir.
"2023'te cumhuriyetten de eser kalmayacak"
"Eğer cumhuriyetin yüz yıldır süregelen sorunları, yanlış uygulamaları ve eksikleriyle yüzleşmeyi becerebilirsek, cumhuriyete ve demokrasiye en büyük tahribatı veren bu iktidarı halkın gücüyle seçimlerde değiştirmemiz mümkün olacaktır. Eğer bunu başaramazsak, cumhuriyeti demokrasi ile buluşturamazsak inanın zaten kırıntısı bile kalmamış demokrasiden artık hiç söz edemeyeceğiz. Belki en geç 2023'te cumhuriyetten de eser kalmayacak.
"Şimdi bunun için bir yüzleşmeye ihtiyacımız var. Bizler bu ülkenin demokrasiden, barıştan, adaletten, eşitlikten, özgürlükten yana tüm insanlarını ve kesimlerini yeni bir başlangıç yapmak ve onurlu bir yaşamı kurmak için yan yana gelmeye ve birlikte yürümeye çağırıyoruz. Bu davet bizim!" (HA)