Türkiye cazının en büyük yeteneklerinden trompetçi Ahmet Muvaffak Falay namı diğer “Maffy”’nin belgeselinin yönetmeni Deniz Yüksel Abalıoğlu ile hayatını, belgeseli, müziği ve en önemlisi “Maffy”i konuştuk.
Belgesel izleyiciyi öylesine etkiliyor ki bir yandan izleyicinin canını yakarken öte yandan hayat dersi veriyor. Pek tabii bize de konuşmak için çokça konu çıkıyor.
Türkiye’de 'Mafi', Avrupa ve ABD'de 'Maffy' olarak adlandırılan dünyaca ünlü caz trompetçisi Ahmet Muvaffak Falay, 92 yaşında hayatını kaybetti.
Miles Davis ve Roy Eldridge ile kıyaslanan Ahmet Muvaffak Falay'a, 2005 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı İKSV tarafından ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ verilmişti.
Caz hayranı mısınız? Belgeseli yapmak nereden aklınıza geldi?
Caz aslında sevdiğim bir müzik ama caz tutkunuyum yahut engin bir caz bilgim var diyemem. Ben müzik seven sese duyarlı bir insanım. Hatta bu Muffy sayesinde Türk musikisi etkisine girdim.
Eskiden çok dinlemezken Türk musikisi dinlemeye başladım. Farklı etnik müzikleri dinlemeye çalışıyorum. Yalnızca radyonun bize sunduklarıyla yetinmiyorum, farklı müzikleri dinlemeyi seviyorum. Bu belgeseli yapmak mastırda aklıma geldi. Belgesel dersimiz vardı. Ne yapabilirim diye düşünürken aklıma ilk bu proje geldi.
Maffy ile nasıl tanıştınız? Maffy’i yakından tanımak sizde nasıl bir his bıraktı?
2006 yılında İzmir’de ortak ahbaplar aracılığıyla tanımıştım onu. İlk gördüğümde çok enteresan bir karakter gibi gelmişti. O zaman müziğini bilmiyordum. Tanıştıktan sonra 10 yıl boyunca hiç bağlantımız kopmadı. İzmir’i her ziyaretinde arardı, bir gelişinde kardeşimin evinde kalmıştı. Böylece aramızda belli bir samimiyet oluştu.
Aslında bir yandan Maffy aracılığıyla çok fazla müzikal birikim elde ettim öte yandan ise Maffy’nin yaşlanması ve enstrümanını çalacak nefesini yitirmeye başlaması bambaşka bir his bıraktı bende.
Maffyle konuşurken sizi en çok etkileyen yönleri nelerdi?
Büyük müzikal yeteneği karakterinin en iyi tanımı olsa da en farklı ve baskın özelliklerinden biri de spontan kişiliğiydi. 1955 yılında 25 yaşındayken Almanya’da bir radyo orkestrası ile çalma teklifi alıyor.
Atlıyor, gidiyor ve 5 yıl kalıyor. Ardından o orkestra ile İsveç’e konser vermeye gidiyor. Yolda gördüğü bir panayırdaki müzisyenlerle çalıyor ve o akşam İsveç’de kalmaya karar veriyor. Kalış o kalış. 60 yıl İsveç’de kalıyor, hayatını orada geçiriyor. Aslında biraz çocuksu bir karakteri vardı. Çok güldürürdü, ama espri yaptığı için değil, bu naif karakterin kendine has bir jargonu, kendine has bir mizacı olduğu için. Filmde de onun bu karakteristik özelliklerini olabildiğince göstermeye çalıştım.
Belgeselde Maffy`nin yalnızlığından bahsediyorsunuz sizce Maffy’nin müziğinin özü yalnızlık mıdır?
Bence bir dönem Maffy çok parlakmış çok büyük müzisyenlerle çalışmış kendi grubu varmış fakat yaş ilerledikçe çevresindeki insanları yitirmeye başladı. Eşi vefat etti. Dostlarını kaybetti. O dönemde artık çok müzik yapamıyordu.
Bu nedenle müziğinin özü yalnızlıktır diyemem. İyice yalnızlaştığı dönem hayatının son dönemidir artık.
Bence Maffy’nin müziğini besleyen Türk müziğidir. ‘Sevda’ albümü adeta bunun ispatı gibi Türk müziğinin etkileri görülebilir. “Türk müziğinde ruh var, cazda da var ruh!” Maffy’nin filmde de yer alan bu sözü ile, “evinin müziği” ile caza bakışını iyi ifade ettiğini düşünüyorum. Bence müziğinin en iyi beslendiği yer memleketi.
Belgesel Maffy’nin ölümünden hemen sonra gösterime giriyor. Bu durum senin için zor oldu mu? Belgeselle kurduğun ilişkiyi başka bir şekle dönüştürdü mü?
Benim için biraz hüzünlü oldu tabii. 2016’da ilk yanına gittiğimde Türkiye’den birinin, yalnız olduğu evinde, onu ziyaret etmesinden dolayı çok mutlu ve coşkuluydu. Bu coşkuyu ben de hissettim ve paylaştım.
Hayat coşkusunu henüz kaybetmemişti. Fakat yıllar içindeki ziyaretlerimde giderek bu coşkusunu yitirdiğini ve canlılığını kaybettiğini gördüm. Yaşadığımız pandemiyle birlikte artık yanına gidemedim. Pandemide vefat etti. Bu kadar yakınlık kurup son yıllarını beraber geçirdiğin kişiyi kaybetmek benim için çok acı oldu.
Belgeseli izlerken akla gelen ilk soru o büyük arşive ne oldu?
Bana filmden sonra en çok sorulan soru bu oldu. Ben de çok memnun oluyorum. Çünkü Maffy’nin son zamanlarda en çok kafasını kurcalayan şey arşiviydi. Ben bu nedenle özellikle belgeselde bunu yansıtmak istedim.
Sorumluluğu hep beraber taşıyalım istedim. Hiçbir yerde olmayan notalar, farklı aranjmanlar var ortada. Maffy’nin oğlu Emily bütün arşivi önce dijital olarak kayıt altına geçirip sonra da bir yere bağışlayacağını bizlere söyledi.
Şu an oğlunun takdirine kaldı. Şimdi takip ettiğim kadarıyla oğlu kıymetini biliyor ve müziğini kayıt altına alacak. Müziği gelecek nesiller tarafından da dinlenmeye de devam edecek
"Belgesel çoğu festivalde ödül aldı"
Belgeseli tamamladıktan sonra gösterimi nerelerde yaptınız nasıl tepkiler aldınız?
İlk belgesel filmim olduğu için çok heyecanlıydım. Gelen tepkilerle çok mutlu oldum. Türkiye’nin en eski ve en büyük film festivallerinden Adana Altın Koza’da yer alan “Maffy’s Jazz” film festivallerinin yanı sıra, caz festivallerinde de gösterime girdi. Filmin premieri İstanbul Caz Festivali aracılığı ile Kadıköy sinemasında yapıldı. Tüm salon doluydu.
Çoğu insan Maffy’i tanıyarak geldiği için çok duygulu bir gösterim oldu. Film sonunda izleyicilerden çok güzel tepkiler aldım. Akbank Caz Festivali de “Maffy’nin Cazı” isimli bir anma gecesi düzenledi, filmin gösterimi ardından, Türkiye’de Maffy ile çalışan müzisyenlerin, sohbetler eşliğinde harika bir konseri oldu. Biletler çok kısa zamanda rağbet gördü.
Şimdiye kadar, İtalya’nın Ravenna şehrinde düzenlenen, Soundscreen Film Festivalinde “bir sanatçının yalnızlığını şiirsel olarak yakalayabilme ve cazın coğrafyaları aşarken, özgün biçimini hiç yitirmeden her yere ulaşabildiğini anlatabilme yeteceği için” gerekçeli açıklaması ile “Miglior Regia” yani “En İyi Yönetmen” ödülünü aldım.
ABD Boston’a bağlı, 27. Flickers' Rhode Island International Film Festival’inde (Academy Awards Qualifying, Bafta Qualifying ve Canadian Screen Award Qualifying) finalist oldum.
İzleyici neden bu belgeseli izlemeli?
Maffy sürekli filmde Şükrü Tunar’ı dile getiriyor. İnsanlar Şükrü Tunar’ı dinlesin onu tanısın ve müziğini takdir etsin. Ben de Maffy’nin büyük bir değer olduğunu, bu değerin herkesçe bilinmesi ve tarih içinde yok olup gitmemesi gerektiğini düşündüm. Bu yaklaşımla, değerli bulduğumu kayda geçirerek, onları hem kalıcılaştırdığımı hem de insanlara tanıttığımı düşünüyorum.
TIKLAYIN - Belgeselin detayları
Awards and Screened Festivals as a Finalist Best Documentary Award - 21st Boston Turkish Film Festival Screened in Boston Fine Arts Museum Best Director Award- 7th Sound Screen Film Festival of Ravenna Second Best Documentary - 22th Frankfurt Turkish Film Festival 29th Istanbul Jazz Festival (Premiere) 2nd International Izmır Film and Music Festival 15th Documentarist / Istanbul Documentary Days 6th Bodrum Jazz Festival 27th Flickers’ Rhode Island International Film Festival – USA 32nd Akbank Jazz Festival |
(SS/EMK)