Türkiye'nin en eski kilise korosu... Dönem dönem çalışmaları zayıflasa da hiç durmadan seslerin insanlarla buluştuğu 560 yıllık bir koro... Zamanında ''Küçük Paris'' diye anılan, İstanbul'un küçük, mütevazi mahallesi Samatya'da konumlanan, Samatya Surp Kevork Kilisesinin Sahakyan Tıbrastas Korosu.
Bu eski koro şimdilerde bir belgesele konu oldu, belki çoğumuzun bilmediği bir tarih tanıklıklarla izleyeciyle buluşuyor: "Ailem Sahakyan: Samatya Sahakyan Korosu."
Erdil Onur Kocatürk'ün çektiği belgesel, koronavirüs nedeniyle gala/gösterim, festival programlarını gerçekleştiremedi.
"Belgeselimizin dünyanın her yerinde gösterilmesini, Sahakyan Korosu'nun hikâyesinin, sesinin tüm dünyaya ulaşmasını istiyoruz" diyor yönetmen Kocatürk.
Şimdilerde koro şefliğini Sevan Agoşyan üstlenmiş. Filmde koristlerin anlatımları, deneyimleri, konser provaları ve tarihi kilisenin yanı sıra Anadolu'dan İstanbul'a göçen Ermenilerin ilk konağı Samatya'yı da izliyoruz.
Haziran sonunda duyurmayı planladıkları bir festival/gösterim takvimi olacağını aktarıyor. Filmi merak edenler, gösterim tarihlerini bekleyenler belgeselin sosyal medya hesaplarını takip edebilir.
Yaşadığım mahalle Samatya
Ailem Sahakyan: Samatya Sahakyan Korosu belgesel fikri nasıl doğdu? Nasıl yola çıktınız?
Ailem Sahakyan belgeselinin fikri, 2017 yılında başladığım Mahallem Samatya projesinin ilhamı ile ortaya çıktı. Mahallem Samatya yaşadığım mahalle olan Samatya'daki insan hikâyelerini kayıt altına aldığım sözlü tarih çalışması olarak tanımlayabileceğim bir video röportaj serisiydi.
2000 yılından bu yana çocukluğumun geçtiği, büyüdüğüm Samatya sokaklarını, bu sokaklarda yaşayan insanları, onların anılarını, tanıklıklarını ve hatıralarını dinleyerek kayıt altına aldım. 2019 yılında İstanbul Üniversitesinden hocam aynı zamanda belgeselimizin danışmanı olan Dr. Selçuk Gürsoy'a mahalle ile ilgili bir belgesel çalışması yapma fikrimden bahsettim ve ardından sohbet etmekten keyif aldığımız insanlardan Aram Nalçacıyan'ın yaşam öyküsünü biyografik bir belgesele dönüştürmek istedik birlikte.
Süreç önümüze bir takım teknik-bürokratik engeller çıkardı ve bizde de Aram abinin sohbetlerde sıklıkla söz ettiği mahallede yeterince tanımadığımızı düşündüğümüz bir değer olarak Sahakyan Korosu'nu tanıma ve bu koronun tanık olduğumuz tarihinden kısa bir kesiti belgeselleştirme fikri ortaya çıktı.
Mahalleli yapım ekibi
Bu fikri Mekanda Adalet derneğinin #MADaraştırma Desteği Programına sunduk ve 2019 yılında destek alan 12 projeden birisi oldu Sahakyan Belgeseli projemiz. Biz Mekanda Adalet Derneğinin verdiği desteğin motivasyonu ile yola koyulduk.
Çekimlerine 2019 Eylül'ünde başladığımız belgeselimizin post prodüksiyon sürecini 2021 Şubat'ında tamamladık. İlk defa deneyimlediğim bir süreç olduğu için her aşaması oldukça öğreticiydi benim için. Aslında Mahallem Samatya projesi sayesinde mahallede tanıştığım ''mahalleli' ile bir yapım ekibi oluşturduğumuz için tüm ekip için süreç çok öğreticiydi diyebilirim. Değerli emekler sonucu ortaya çıkardığımız belgesel ise Sahakyan Korosunun sesini dünyanın her yerine ulaştırma arzusunda ve tarihe kalıcı bir miras olarak kalacağını düşündüğümüz bir iş oldu.
'Küçük Paris' Samatya
İstanbul'un en eski semtlerinden biri Samatya, yaşadığınız, bildiğiniz bir semt aynı zamanda... Samatya'yı kiliseden bağımsız düşünebilir miyiz?
Samatya'yı Yarımada'dan ayrı ele almıyorum ben. Kültür varlıklarıyla, hafıza mekânlarıyla, inanç mekânlarıyla, tarihi eserleri ile Yarımada bir açık hava müzesi... Samatya da öyle... Sahakyan Korosunun 1461 yılından beri sesinin yükseldiği Surp Kevork Kilisesinin tam karşısında yer alan 1533 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edilen Abdi Çelebi Camii, klasik Osmanlı mimarisinin önemli yapıtlarından sayılan Hekimoğlu Ali Paşa Cami, İstanbul'un en eski Bizans yapılarından olan Samatya-Yedikule arasında yer alan Studios Manastırı... Her gün bir yenisine dair bilgi sahibi olduğum, insanın yaşadığı yerle kurduğu bağı anlamlı hale getiren hamamlar, çeşmeler vb. saydığım ve sayamadığım tüm bu yaşamla birlikte Yarımada bir bütün bence. Samatya da Yarımadanın eskiden ''Küçük Paris'' diye anılan insanların birlikte yaşadığı küçük, mütevazı bir mahallesi.
Anadolu'dan İstanbul'a göçen Ermenilerin ilk yuvası
Samatya Surp Kevork Kilisesinin İstanbul ve Anadolu Ermenileri için önemi nedir? Röportaj ve kilisedeki tanıklıklarınızdan yola çıkarak neler söylemek istersiniz..
Samatya, Anadolu'dan İstanbul'a göçen Ermenilerin ilk konağı, yuvası, ilk Ermeni patrikhanesinin kurulduğu semt-mahalle bu anlamıyla gerek Anadolu Ermenileri gerekse İstanbul Ermenileri için çok değerli. Anadolu'dan göçen insanların memleketlerinde harap halde bıraktıkları kiliselerinin, yuvalarının, yaşam tarzlarının, anılarının, özlemlerinin, yarım kalmış hikayelerinin devamı niteliğinde bu semtle kurdukları ilişki...
Anadolu'dan İstanbul'a göçen Ermeniler memleketlerine ve ekonomik koşullarına göre Ortaköy, Bakırköy, Feriköy, Kurtuluş... gibi semtlere dağılmış. Samatya bu semtler arasında diğer semtlerden farklı olarak her ekonomik durumdan insanın bir biçimde barınabildiği bir yer olmuş. Yoksul Ermenilerin de bu semtte barınabilmesi, Ermenilerin büyük çoğunluğunun kuyumculukla uğraşmalarını bir zenginlik göstergesi olarak kabul eden yaklaşımın aksine burada bambaşka bir gerçeklik yaratmış.
Samatya demek Surp Kevork Kilisesi demek
Çay ocağı işletmecisi, levazımatçı, demirci, organizasyon işleri ile uğraşan orta direk olarak tanımlanabilecek insanların da bu semtte yaşaması ve bu semtle kurdukları bağın kuvveti bu mahalleye Ermeniler için eskimeyen bir değer kazandırmış. Surp Kevork Kilisesinin İstanbul ve Anadolu Ermenileri için önemi deneyimlediğim, gözlemlediğim kadarıyla Samatya'dan bağımsız ele alınamayacak bir önem taşıyor.
Belgeselde geçen bir ifade ile tamamlamış olayım: "Samatya demek Surp Kevork Kilisesi demek Surp Kevork Kilisesi demek Samatya demek.''
560 yıldır varlığını sürdüren bir Aile
Koristler hep "aile" vurgusu yapıyor koro için. Belgeselin ismi de "Ailem Sahakyan." Bu aile hissi nereden geliyor sizce?
Aile vurgusu dışarıdan bakıldığında azınlık olma halinin verdiği bir duygu veya tanımlama gibi geliyor ama belgeselin çekim sürecinde deneyimlediğim, belgeselimde yansıtmak istediğim aile olma hali Sahakyan Korosu için tek başına böyle tanımlanabilir bir duygu-durum değil.
Üyelerinin her birinin farklı motivasyonlarla parçası olduğu, dönem dönem çalışmaların zayıfladığı dönem dönem hızlandığı ama hiç durmadan seslerin insanlarla buluştuğu 560 yıldan söz ediyoruz. Bu tarihsel birikim Sahakyan Korosunu sanatsal olarak da kendini yenileyen, ileriye taşımış bir hale büründürüyor, işleyiş ve yönetim açısından da kendi tarzını yaratmış bir topluluk olarak bugüne taşıyor. Aile olma hali Sahakyan Korosu açısında mikro ve makro ölçekte tanımlanabilir bir durum yani. Hem Ermeni toplumunun bir parçası hem de kendi karar mekanizmaları, işleyişi, tüzüğü olan bir yapı olarak 560 yıldır varlığını sürdüren bir Aile.
Çok yaşa, daim ol Sahakyan!
560 yıllık bir koro nasıl ayakta durabiliyor sizce bunca zamandır?
Bu sorunun en açıklayıcı cevabı: "Ailem Sahakyan." (gülüyor) Belgeselde ifade edilen bir tanımlama var koroyla ilgili, şöyle deniyor; ''koro yaşayan bir organizma'' bu ifade her ne kadar yaptığım son çekimlerde duyduğum bir ifade olsa da beni çok etkilemişti.
Etkilenmemin sebebi aslında sorunuzun cevabının bu tanımlamada saklı olmasıdır. Organizmayı yaşatan, bugünlere taşıyan birden fazla motivasyon ve enerji kaynağı var... İlahilerin susmaması, kültürün sürmesi, halk ezgilerinin bugüne taşınması, toplumun bir aradalığının sürdürülmesi gibi... Sahakyan Korosunun sesinin bugüne ulaşmasının motivasyonları farklı olsa da koronun yükselttiği ses duyulduğunda hissedilenleri anlatmak için benim cümlelerim yeterli olmayacaktır. Tam olarak bu tanımlayamadığım hisler sebebiyle kamerama sarılıp Sahakyan Korosunun sesine kulak verdim. Belgeselde her röportajın sonunda insanlardan söylemesini istediğimiz bir söz vardı bence bu soruyu o sözle bağlayalım: "Çok yaşa, daim ol Sahakyan."
'Görünebilen' kilise
Belgeselde bir yerde kilisenin adının "görünebilen" olduğu söyleniyor. Filmde de özellikle kiliseyi tepeden, bütün olarak İstanbulla birlikte görüyoruz... Bu açıdan çekimi özellikle mi tercih ettiniz?
Kiliseye Peribleptos adı Bizans zamanında, yani İstanbul'un fethi öncesi, kilise Rumlara aitken verilmiş bir ad. Fetih öncesinden bugüne yapılaşmayı da gördüğümüz, bu yapılaşmaya rağmen hâlâ Samatya sahilinden mahalleye doğru bakıldığında Surp Kevork Kilisesinin tüm heybetiyle orada durduğunu ve Samatya'nın en "görünebilen" yapısı olduğunu göstermek için tercih ettiğim bir çekim açısı.
(AÖ)