Diyarbakır 5 No.lu Askeri Cezaevi'nde 1980-84 döneminde yaşananların tartışıldığı "Türkiye, Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşiyor" sempozyumu, bugün (3 Aralık) Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleştirildi. Sempozyumda, "Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu"nca yapılan çeşitli çalışmaların sonuçları aktarıldı.
Bu sene üçüncüsü düzenlenen sempozyumun açılış konuşmasını yazar Vedat Türkali yaptı. Türkali, Kemalizmi ve asimilasyon kültürünü eleştirerek başladığı konuşmasına, "Bugün dünya sistemi bir yıkım içerisinde; dünyada bir sivil iktidar oluşuyor" şeklinde devam etti. Uluslararası hukuk çerçevesinde de faşistliğin bir insanlık suçu olarak kabul edildiğini belirten Türkali, yaptığı konuşmada Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) yürüttüğü mücadeleye destek verdiğini de dile getirdi.
Türkali'nin konuşmasından sonra araştırmalar sırasında Diyarbakır'da 12 Eylül darbesinden sonra hapis yatan 517 tanık ile görüşmelerin bir kısmından derlenerek hazırlanan yönetmenliğini Hüseyin Karabey'in yaptığı "Resmi Tarihin Kör Karanlığına Yakılan Işık isimli" bir belgesel, ilk kez seyirciyle buluştu.
Mahkumların yüzde 36'si ölüme tanıklık etti
Sempozyumun ilk oturumunda araştırmanın genel bulguları ve Diyarbakır Cezaevi'nde mahkum olmanın ruhsal ve fiziksel etkileri tartışıldı. İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören'in moderatörlüğünü yaptığı oturuma, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Murat Paker, Dr. Mustafa Sütlaş ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı konuşmacı olarak katıldı.
Yapılan araştırmaların genel bulgularına değinen Murat Paker, 1980 döneminde hapse atılan kişilerin ortalama yaşının o dönemde 23 buçuk olduğuna değindi. Araştırmalara göre, bu kişiler arasındaki her dört kişiden biri yargılanmaları tamamlandıktan sonra suçsuz bulunarak beraat etti.
Konuşulan 361 mağdurun ve 38 tanığın hepsi de bu dönemde sistematik olarak (dışkı yedirilmekten, kaba dayağa kadar değişen şekillerde) ya işkence görmüş ya da işkence vakalarına tanıklık etmiş. Paker, hapishanede ölüme tanıklık edenlerin oranının ise yüzde 36 olduğunu belirtti.
Bu dönemde mahkumlara hem fiziksel hem de psikolojik şiddet uygulanmış. Tutuklulara, onları "disiplin" etmek amacıyla; İstiklal Marşı, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi ve "Andımız" ezberletilmiş.
Paker'in sunduğu araştırma sonuçlarına göre görüşülen mahkumların tamamı yaşadıklarından sonra politik açıdan bilinçlenmiş. Görüşülenlerin yüzde 93'ü yapılanlara itaat etmek zorunda kalırken; yüzde 87'siyse direnişe geçmeyi tercih etmiş. Yapılanlar sırasında fedakarlık göstererek yaşadığı zorlukları atlatmaya çalışanlar ise görüşülenlerin yüzde 80'i.
Paker'e göre işkence görmüş kişiler için, psikolojik veya fiziksel arazlarını belgeledikleri taktirde bir tazminat hakkı doğuyor. Paker, kişilerin bu şekilde zarar görmesinde sorumlu olan bir devletin, bu kişilerin rehabilitasyon haklarını karşılamakla da sorumlu olduğunu düşünüyor.
Taner Gören'in "hasta hakları aktivisti" olarak takdim ettiği Dr. Mustafa Sütlaş ise cezaevlerinin "insan sağlığını bozacak temel unsurlara sahip olduğu"nu belirtti.
Sütlaş'a göre cezaevlerinde bu dönemde yapılanlar "'birey' kimliğinin ötesinde suçu [kişilerin] etnik kimliği ile özdeşleştirerek 'varoluş'u suça dönüştürmeyi amaçlıyor". Sütlaş, araştırmalar sonucunda, tıbbın, işkencenin etkilerini artırıcı metotlar geliştirmek amaçlı kullanıldığını gözlemlediklerini de belirtti.
Adalet olmadan hakikat olmaz
Şebnem Korur Fincancı ise konuşmasına "Adalet olmadan hakikat olmaz" diyerek başladı. Fincancı konuşmasında, yoksun bırakmanın en temel işkence yöntemi olduğuna ve işkencenin daha sonra bir aşağılama boyutu da kazandığına değindi. Fincancı ayrıca anlatılan işkence yöntemlerinin sonradan, üniversitede okurken öğretmenleri olan kişilerce icat edildiğini öğrendiklerine de değindi. İncelenen vakaların yüzde 71'inin saptanabilen ve belgelenen sağlık sorunlarına, yüzde 38'ininse kalıcı darp izlerine sahip olduğunu da belirtti.
Fincancı'ya göre, her şeye rağmen "30 yıl sonra dahi adalet sağlanabilir." Sempozyumda daha sonra Celalettin Can "Tarihsel Açıdan Diyarbakır Cezaevi", Nazan Üstündağ "Sosyolojik Açıdan Diyarbakır Cezaevi", Ozan Erözden "Geçiş Dönemi Adaleti Açısından Diyarbakır Cezaevi ", Fikret İlkiz "Ceza Hukuku Açısından Diyarbakır Cezaevi" ve Turgut Tarhanlı "Uluslararası İnsan Hakları Hukuku Açısından Diyarbakır Cezaevi" başlıklı sunuları yaptılar. (IK/HK)
* Diyarbakır Askeri Cezaevi (1980-84) Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu, Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşiyor III. Sempozyum'un geniş sunu özetleri için tıklayın.