Öngider kitabından yola çıkarak cumhurbaşkanlığı tartışmalarına ilişkin yorumunu bianet'e yazdı
On birinci cumhurbaşkanı nasıl seçilecek?
Altı ay kadar sonra, Mayıs 2007'de Türkiye Cumhuriyeti'nin on birinci cumhurbaşkanı seçilecek.
Çankaya Köşkü'nün yeni sakininin Adalet ve Kalkınma Parti (AKP) lideri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olma ihtimali ülkeyi geriyor.
Gerçekten de daha önceki iki başbakan gibi, Anavatan Partisi (ANAP) lideri Turgut Özal ve Doğru Yol Partisi (DYP) lideri Süleyman Demirel nasıl başbakan oldukları sırada Çankaya'ya çıkarak cumhurbaşkanı oldularsa, Erdoğan da aynı yolu izleyemez mi?
Bütün gelişmeler de Erdoğan'ın da aynı niyet ve heves içinde olduğunu gösteriyor.
Gerçekten de son zamanlarda AKP'nin izlediği politikalar, özellikle de ordu ve komuta heyetiyle kurduğu ilişkiler Çankaya Köşkü'nün altı ay sonraki yeni sahibinin kim olacağı sorusuyla bağlantılı görünüyor.
İslami bir zeminden çıkıp geldiği için baştan beri sistemin çeşitli kurumları ve güçleri tarafından kuşkuyla karşılanan AKP ilk günden beri bu kesimlere güven vermeye, kendisini kabul ettirmeye çalıştı, hala da çalışıyor.
Erdoğan, İslami kimliğini kast ederek "Biz o gömleği sırtımızdan çıkarıp, attık" dedi ve eski lideri Erbakan'dan "Eee, ne oldu, şimdi gömleksiz kaldın" cevabını aldı, ama sırtına geçirmeye çalıştığı yeni gömlek, AP'nin, ANAP'ın veya benzer milliyetçi-muhafazakar partilerin gömleğinden farklı değil.
Ancak yine de henüz bu gömlek tam üstüne oturmuş değil ki, özellikle de ordu tarafından hala kuşkuyla bakılıyor.
Son haftalarda kuvvet komutanlarının ve genelkurmay başkanının art arda yaptığı konuşmaların anlamı buydu. Ve Erdoğan'ın, hatta bir AKP'linin Çankaya Köşkü'ne çıkmasına ordunun tahammülünün olmadığının açıkça ve yüksek sesle ilan edilmesiydi.
Öyleyse bu durumda ne olacak, ne olabilir?
On birinci cumhurbaşkanı nasıl seçilecek?
Bu sorunun en iyi yanıtı daha önceki on cumhurbaşkanının nasıl seçildiğine bakarak verilebilir.
Daha önce görev yapmış "Çankaya'nın Bütün Adamları" oraya nasıl gelmiş, hangi koşullarda ve nasıl seçilmiş, seçildikten sonra neler yapmışlar?
Tüm bunları ele alan bir çalışma on birinci cumhurbaşkanıyla ilgili tartışmaların da daha sağlıklı bir eksene oturmasına yardımcı olabilir.
Nitekim Çankaya'nın Bütün Adamları kitabının asıl amacı da budur.
On cumhurbaşkanı, on kriz
Her ne kadar Başbakan Erdoğan gazeteci Hasan Cemal'e "Biz o işi Nisan'a bıraktık Hasan abi" diyerek tartışmayı ertelemek istese de, belli ki bu tartışma yoğunlaşarak önümüzdeki Mayıs'a kadar sürecek.
Hem de muhtemelen bir siyasi kriz haline dönüşerek sürecek.
Olayın bir tür kriz haline dönüşecek olması veya belki de şimdiden dönüşmüş olması, AKP gibi, bazı çevreler tarafından bırakınız iktidar partisi olmasını, varlığı bile rejime tehdit olarak görülen bir partinin liderinin Çankaya Köşkü'ne çıkmaya niyet ve heves etmesinden dolayı değildir.
AKP'nin varlığı ve siyasi kimliği durumu ağırlaştıran bir faktördür ama Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimi zaten genellikle bir tür kriz haline gelerek sonuçlanır.
Neden böyle olduğunu anlamak için ise daha önce seçilen on cumhurbaşkanına bakmak gerekiyor.
Gerçekten de Atatürk'ten Sezer'e tüm cumhurbaşkanları çeşitli çalkantılar ve tartışmalar içinde, çoğu da siyasi kriz halini alan çatışmalar sonucunda seçilmiştir.
Çankaya'nın Bütün Adamları kitabının ilk tezi budur.
Cumhuriyetin ilanı Atatürk'ün bilinçli ve planlı bir şekilde yarattığı bir hükümet krizinin sonucunda yapılan bir Anayasa değişikliğiyle gerçekleştirilmiş, yapılan seçimlerde ise salt çoğunluğu kıl payı aşmıştır.
Atatürk'ün isteği üzerine bir yıldır kenara çekilmiş, bir başka deyişle gözden düşmüş eski bir başbakan durumundaki İsmet İnönü'yü Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Atatürk'ün bazı yakın arkadaşları ABD'ye elçi tayin edip sürgüne göndermek istiyordu.
Celal Bayar en sorunsuz seçilenidir ama onun da rakipleri vardı.
27 Mayıs darbesinin lideri olarak Cemal Gürsel'in Çankaya'ya yerleşmesi için ordunun yeni bir darbe tehdidi yapması gerekmişti.
Cevdet Sunay kolayca seçilmiş görünür ama sonuçta o da Genelkurmay Başkanlığı'ndan Çankaya Köşkü'ne transfer edilmişti.
Çünkü başbakanı ve bakanları asan 27 Mayıs'ın etkisi hala tam olarak geçmemişti. Etrafı askeri birliklerce sarılan TBMM'nin sonuçta Fahri Korutürk'ü seçmesi de tam bir siyasi krizdir.
Kenan Evren ise işini sağlama alarak hiç parlamento ile uğraşmamış, Anayasa'nın onaylanmasıyla kendisinin cumhurbaşkanlığı da onaylanmış sayılmıştır.
Özal sadece kendi partisi ANAP'ın oylarıyla seçilince meşruiyet tartışması açan Demirel ise Özal'ın açtığı yoldan yine sadece başında bulunduğu koalisyonun oylarıyla Çankaya'ya çıkmakta tereddüt etmemiştir.
Nihayet Sezer'in seçimi de kendisinden öncekilerden farklı değildir ve üzerinde anlaşılması tam bir sürpriz olmuştur.
Bu durumda on birinci cumhurbaşkanının seçiminin de sıkıntılı olması, daha şimdiden bir tür krize dönüşmesi hiç de beklenmedik bir şey olmasa gerek. Tersi olsaydı şaşmak gerekirdi!
'Atama' yoluyla 'seçim' yöntemi
Peki ama neden Türkiye'de cumhurbaşkanları bu kadar zor seçiliyor, hemen her seçim bir tür krize dönüşüyor?
Kitaptaki en önemli tartışmalardan biri bu ve yanıt ise atama yerine seçim yapmaya kalkışılması ekseninde geliştirilmektedir.
Yani gerçekte Türkiye'de cumhurbaşkanlığı makamına gelecek kişinin demokratik bir uzlaşma, konsensüsle belirlenmesi gerekir ancak böyle bir anlayış olmadığı ve dolayısıyla bu tür bir gelenek yerleşmediği için hemen her defasında ortalık karışır, krizler çıkar.
Esas olarak da ordu ile parlamentonun karşı karşıya geldiği gözlenmektedir.
Tarihsel nedenlerle kendisini ülkenin ve devletin "asıl sahibi" olarak görmekte olan ordu "Atatürk'ün emaneti" olarak baktığı Çankaya Köşkü'ne ancak kendisinin onay verdiği birisinin çıkmasını sağlamak için sistem içindeki gücünü ve ağırlığını kullanmakta sakınca görmez.
Hatta bunun hakkı olmaktan öte görevi olduğuna inanır.
Bu noktada başta parlamento olmak üzere diğer kurumlarla, rejimin iktidar mekanizmasında söz veya etki sahibi olan diğer odaklarla bir konsensüse varamadığı koşullarda ciddi krizler çıkar.
Nitekim daha önce bunun çeşitli örnekleri bulunmaktadır. Bu tür krizler fazla derinleşir ve sistemin başka düzeylerini de sarararak yayılırsa sonuçta hükümetler veya parlamentolar "görevden alınabilir." Yani iş darbelere kadar gidebilir.
Sonuçta bundan önceki on tanesinde olduğu gibi on birincisi de tercihen "seçim yoluyla atama" yapılarak Çankaya'ya çıkacaktır.
Ve bu noktada AKP'nin temsil ettiği "ılımlı İslam modeli" ile tam da buna karşı çıkan ordunun etrafında toplanan "laik cumhuriyet modeli" arasındaki çatışma, tarafların nereye kadar gidebileceklerine, neyi göze alabileceklerine bağlı olarak sonuçlanacaktır.
AKP'nin bugüne kadarki siyasi üslubu, gerilimden kaçınan çizgisi ve ordunun yeni komuta heyetinin son konuşmalarında ortaya koydukları kararlılık dikkate alındığında bu krizin sonucunun "Çankaya'da mutlu bir AKP'li" olması pek zordur.
Bu durumu değiştirmek için her şeyi yapacak olan Erdoğan yeni gömleğinin rengini "haki" olarak belirleyebilir ama bu bile yetmeyebilir... (SÖ/EZÖ)
* Çankaya'nın Bütün Adamları, Seyfi Öngider, Aykırı Yayıncılık, Ekim 2007, 191 sayfa, 11.5 YTL