Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Bana saldırdı ve kendimi korumak zorunda kaldım. Bu bir öz savunmaydı fakat 12 buçuk yıl ceza aldım. Çünkü adalet yok bu ülkede. Çok bekledim ama gelmedi o adalet bana...
“Korkunçtu… Bir anda hayatım karardı, siyah beyaz gördüm dünyayı. Hayatımın bittiğini düşündüm.”
Sanatçı Raperîn’in "hayatım bitti" diye anlattığı olay, kamuoyuna “İstanbul’da 401 No’lu odada cinayet randevusu!” başlıklı haberle yansıdı.
Olayda, Raperîn, kendisini dolandıran, fotoğrafla şantaj yapan Cüneyt Pala’yı meşru müdafaa hakkını kullanarak öldürmek zorunda kaldı ve 12,5 yıl hapis cezası aldı.
Haziran 2018’de Bakırköy Kadın Cezaevi’ne gönderilen Raperîn’in 12 yaşındaki kızı Berfin yaşamını kaybetti, kızının cenazesine dahi katılamadı.
Yaklaşık iki ay önce "pandemi koşulları nedeniyle" geçici olarak tahliye edilen sanatçı, cezaevinden çıkar çıkmaz yeniden dinleyicileri ile sosyal medya mecralarında buluştu. Şimdilik dışarıda olan ama sonrası belirsiz olan Sanatçı, “Müzikten de dinleyicilerimden de hiç kopmadım” diyor.
Tarûmar (Darmadağan), Xapînok (Kandırıkçı), Rê~newa (Melodi Yolu) isimli üç albümü bulunan, kimlikteki ismiyle Dilek Demir, yani “Kürt Sezen Aksu" Raperîn anlatıyor.
"Müzik yaralarımı iyileştiriyor"
Raperîn başkaldırıdır, hem anlam bakımından hem de içerik. 35 yaşında, hayatını müziğe adamış bir kadınım ben. Van doğumluyum fakat İzmir'de büyüdüm diyebilirim. Kültürümden, dilimden uzak kaldım. Sonradan öğrendiğim anadilimle müzik yapıyorum.
Hayatın anlamı nedir diye sorsalar, "müzik" derim. O derece hayati bir yeri var benim için. Ortaokuldan beri şarkı söylüyorum. Hatta daha eski... Ben acılarımı müzikle sağaltıyorum. Bir merhem benim için. Hem de öyle etkili ki mucize gibi dokundukça iyileştiriyor yaralarımı...
“Ben bilerek öldürmek istemedim”
Olayı yeniden anlatmak istemiyorum çünkü tekrar tekrar canım yanıyor. Fakat böyle biline ki ben bilerek öldürmedim o şahsı. O bir dolandırıcı ve çocuk tacizcisi. Üstüne üstlük saldırgan.
Bana saldırdı ve kendimi korumak zorunda kaldım. Bu bir öz savunmaydı fakat 12,5 yıl ceza aldım. Çünkü adalet yok bu ülkede. Çok bekledim ama gelmedi o adalet bana...
O gece korkunçtu… Bir anda hayatım karardı, siyah beyaz gördüm dünyayı. Hayatımın bittiğini düşündüm...
“Botox yaptıran mahpus var”
Cezaevinde geçici koğuştaydım. Uyuşturucu bağımlıları vardı ve krizdelerdi. Saldırıyorlardı. Yatacak yer yoktu, yemek verilmiyordu. Berbat bir yer ve berbat bir duyguydu. Hatırlamak bile istemiyorum.
Sonrasında, kurum müdürünün deyimiyle "elit" bir koğuşta kaldım. Deniz Seki de ordaydı. Koğuş ağası (mümessil) idi. Onun gördüğü özel muameleyi asla unutamam. Mahkûm gibi yaşamıyordu. Onda olan hiçbir şey başka kimsede yoktu. Botox bile yaptırıyordu. Özel odası vardı. Çok garipti her şey...
Cezaevi koşulları zordu. İnsanlar zordu, beraber yaşamak daha da zordu. Çok sıkıntı çektim. Fakat çok okudum, yazdım. Verimli geçirdim o süreci. Öyle düşünüyorum. İsterdim ki ben de sanatçı olduğum için biraz farklı bir muamele göreyim Deniz Seki gibi, ama Kürt müzisyen olunca farklı oluyor demek.
Cezaevinden sonra çok değiştim. Çok fark oldu bende. Duruldum, yoruldum, değiştim, yıprandım, tükendim. Nasıl aynı olabilirki iki Raperin? Başka iki insan gibi...
Görüyorum ki dinleyicilerimle arama bir gün bile girmemiş aslında. Ben de unutulurum sanmıştım çok mutsuz olmuştum ama öyle olmadı. Hep yanımdalardı onlar. Mektuplarla özellikle.
"Dinleyicilerim bana can verdi"
Müzikal açıdan uzak kaldım evet. Arayı hızlıca kapatmaya çalışıyorum yeni çalışmalarla. Çok beste yaptım. Hemen de başladım seslendirmeye. Dilerim bir daha ayrılmam onlardan. Onlar bana can verdi çünkü...
Erkek şiddeti bu toplumun genel sorunu. Hiçbir şekilde çözülmüyor. Şiddet yerine sevgi ve saygı aşılamadıkça bu düzen böyle gidecektir.
Kadına şiddet, yasalarla değil zihniyet değişimi ile son bulacaktır ve tek dileğim son bulmasıdır. Artık kadın ölümleri, tecavüzler o kadar sıradanlaştı ki birçok kişinin dikkatini bile çekmiyor. Duyarsızlaştık. Benim elbette projelerim var bu konuyla ilgili.
“Hayata müzikle tutunmaya çalışıyorum”
Kızım Berfin'im... Minik kelebeğim terk etti beni... Bu acı tarifsiz, bu acı baki. İnanın güçlü değilim. Fakat geride kalanlar için ayakta duruyorum, durmak zorundayım. Çok zor bir süreç bu ve ömürlük bir acı. Ama hayat devam ediyor. Ben de yaşama tutunmaya çalışıyorum müzik ile...
Ne olmuştu? Dilek Demir, cezaevinden gönderdiği mektupta olayı şöyle anlatmıştı: "Sarkis Margosyan adlı biri katalog fotoğrafçısı olarak bana sosyal medyadan ulaştı. Dünyaca ünlü markalarla çalıştığını söyledi. Gerçek adını olay günü polislerden öğrendim. Markaların yüzü olursan dünya çapında tanınırsın dedi. Görüşmelerimizden avukat eşimin de haberi vardı. Üç kez profesyonel fotoğraf çekimi yaptık. Sadece yüzümü çekecekti. Prada ile sözleşme imzalıyoruz diyerek 50 bin TL ödedik. Şiirlerimi bestelememi söylüyordu, albüm yaparız diyordu. Sonra dolandırıldığımı anladım... 'Ne zaman sıkışsam para vereceksin, fotomontajdan haberin yok mu' dedi. Psikolojim bozuldu, içime kapandım. Gülşah da dolandırılmıştı ve onunla görüşecekti. Fotoğraflarımızı, parayı alıp adamı polise teslim edecektik. Gülşah, otel odasında adamla buluştu. Ben dışarıda bekliyordum. Gülşah, 'Abla tecavüz edecek kurtar beni diye' mesaj atınca odaya girdim. Adam beni görünce canavara döndü. Defalarca kafamı duvara vurdu, aklıma kızım geldi, bir hamleyle cebimden meyve bıçağını çıkarıp savurdum... Yavrumu öpüp 'anneciğim yarın dönüyorum' demiştim. Dönemedim..." Kendilerini dolandıran ve şantaj yapan 41 yaşındaki Cüneyt Pala'yı öldürmekten Dilek Demir ve Gülşah Şat 12 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum olmuştu. Şat geçen yıl tahliye olurken, Demir de 21 Haziran 2020'de tahliye edildi. |
(EMK)