Eczane sorumlusu İlknur Akçardak ve hizmetli memur olarak çalışan Rahime Hacılar ve adını vermek istemeyen başka bir kadın çalışana kısa aralıklarla meme kanseri teşhisi kondu.
İstanbul Okmeydanı SSK: Radyoloji servisinde halen çalışanlar arasında aşırı radyasyon yüklenmesine bağlı olarak 7 düşük , 3 problemli gebelik ve doğum, akciğer kanseri yüzünden bir ölüm (Necati Demir), bir tiroid kanseri, bir meme kanseri ve bir mesane kanseri vakası saptandı. Bir kişiye de akciğerlerinde su toplanmasına bağlı zatürre teşhisi kondu.
Antalya SSK: Bir teknisyenin meme kanseri nedeniyle iki göğsü de alındı. Uzun yıllardır hastanede röntgen teknisyeni olarak görev yapan teknisyen halen tedavi altında.
İstanbul Göztepe SSK: Röntgen teknisyeni İbrahim Gökcan ve İbrahim Durutürk akciğer kanseri yüzünden yaşamını yitirdi, 3 çalışan lösemiye yakalandı.
İstanbul Tıp Fakültesi: Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı'nda çalışan Sami Kara mide, Mehmet Demirci ve Zeki Çınar akciğer, Semiha Bozer meme kanserinden öldü.
Kırklareli SSK: İki kişi kanser yüzünden hayatını kaybetti.
İstanbul Numune: Radyasyona bağlı anemi teşhisi kondu. Sürekli ve pahalıya mal olan bir tedavi görmesi gerekiyor.
Bunlar Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası 'nın (SES) Türkiye çapında başlattığı taramalardan çıkan ilk birkaç sonuç.
Kamu hastanelerinin radyolojiyle ilgili bölümlerinde çalışan doktor, hemşire ve teknisyenler, izolasyonsuz ortamlarda çalıştırılan röntgen cihazlarından yayılan radyasyon yüzünden arka arkaya hayatını kaybediyor.
Uzmanlar, bir başka tehlikeye karşı da uyarıyor:
"İlle de ölümlerin olması, ya da insanların kanser hastalığına yakalanması gerekmiyor. Sürekli alınan radyasyon insanda genetik bozukluklara yol açıyor. Radyoloji alanında çalışanların aldığı radyasyon düşük dozlarda olsa bile, bu bir sonraki neslin gen profilini olumsuz etkiliyor. Kaldı ki, Türkiye'de kontrolsüz, izolasyonsuz ışına maruz kalma durumu son derece yaygın".
Yasalara göre, röntgen cihazı bulunduran her yerin, kurşun kaplama dahil, alması gereken pek çok önlem var.
Bunlar, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Yasası ile bu yasaya dayanılarak hazırlanan Radyasyon Güvenliği Yönetmeliği'nce düzenlenmiş. Sadece bu önlemleri yerine getiren sağlık merkezlerine lisans veriliyor. Aksi takdirde röntgen odasına çivi bile çakılması yasak.
Pratikteki durum ise şöyle:
* Lisans vermeye yetkili TAEK'e göre, kayıtlı cihaz sayısı 9 bin 101. Ancak ülkedeki toplam cihaz sayısını kurum da bilmiyor.
* Lisanslı cihaz sayısı ise 5 bin 109.
* Cihaz sayısının her yıl çoğalması denetimlerin önemini daha da artırıyor.
* Pek çok devlet hastanesindeki radyoloji merkezleri ruhsatsız ya da izolasyon standartların altında.
* Avrupa'da bir teknisyen günde ortalama 15-20 hastaya hizmet verirken, Türkiye'de bu sayı 70-129 arasında.
* Bu merkezlerde çalışanlar arasında çok kısa süreli kurslara tabi tutulmuş veya konuyla ilgili hiçbir eğitim almamış hemşire, sekreter hatta müstahdemler de bulunuyor.
* Röntgen çekilen mekanların çoğu bodrum katlarında, havalandırmaları yok.
* Röntgen cihazı bulunduran özel merkezler sıkı olmasa da denetleniyor. Ancak devlet hastanelerinde denteleyen de denetlenen de devlet olduğu için prosedür sağlıklı işlemiyor.
* Sağlık Bakanlığı, TAEK bir kez cihaza onay verdikten sonra, bir daha kendisine bağlı kamu hastanelerindeki araçları denetlemiyor, çalışanlarla ilgili bir çalışma gerçekleştirmiyor. Halbuki, radyasyon yayan araçların aylık, altı aylık ve yıllık kontrollerden geçirilmesi, izolasyonun doğru sağlanıp sağlanmadığına sık sık bakılması, çalışanların ise belirli aralıklarla meslek içi eğitime alınması gerekiyor.
* Cihazların bakımları yapılıyor belki ama mutlaka yapılması gereken "doz ölçümü" işlemi es geçiliyor. Hastaya verilen doz doğru mu, doğru mu ulaşıyor, bu kontrol edilmiyor.
"5 saatlik mesai yetmez"
SES'in Hukuk Danışmanı Avukat Öztürk Türkdoğan , tüm Türkiye hastanelerinde konuyla ilgili olarak gerçekleştirdikleri araştırmalarını birkaç hafta içinde sonuçlandırmayı planladıklarını anlatıyor. Daha sonra bu sonuçları Sağlık Bakanlığı'yla paylaşarak, görüşlerini iletecekler.
Gerekli denetimleri yapmayan Sağlık Bakanlığı'nın bir tüzük değişikliğiyle teknisyenlerin çalışma saatlerini artırma peşinde olduğunu belirten Türkdoğan şunları söylüyor:
"1939 tarihli yasaya göre radyoloji çalışanları günde beş saat çalışabilir, geceleri çalıştırılamaz ve yıllık izne ilaveten "şua izni" kullanması gerekir. Ancak alandaki personel açığını gidermek isteyen bakanlık, yeni eleman almak çalışma saatini bir tüzük değişikliğiyle 7.5 saate çıkarmayı planlıyor. Yani kendi bünyesinde çalışan insanları resmen öldürmek istiyorlar. Aynı yasanın koruyucu tedbirlerle ilgili hükümleri de var, ama bakanlık bunları uygulamayı düşünmüyor bile.
Türkiye'de zaten bu insanlar pratikte beş saatten fazla çalışıyorlar, çünkü hasta yoğunluğu fazla. Her zaman radyolojide kuyruk olur bu ülkede. Teknisyenlerin 7.5 saat, fiiliyatta da daha fazla çalışması demek, kuyrukta bekleyen insanların da dolaylı olarak daha fazla zararlı ışın alması demektir. İki yanı keskin bir kılıç bu. "
Sendika olarak konuyla ilgili bir eylem planı hazırladıklarını kaydeden Türkdoğan, radyasyon ünitelerinde koruyucu önlemlerin alınması, çalışanların 6 aylık periyodik kontrollerinin yapılması ve hastalananlarla ilişkiye geçerek, onlar adına devlete maddi manevi tazminat davası açacaklarını anlatıyor.
Avrupa ülkelerindeki uygulamalar ve konuyla ilgili Türkiye'nin kabul ettiği sözleşmeler hakkında da bir çalışmaları olduğunu söyleyen Türkoğlu, AKP'nin liberal sağlık anlayışının "sağlığa zararlı" olduğunu söylüyor.
Sorun yasalarda değil, uygulamada
Türk Medikal Radyoteknoloji Derneği yetkilileri ise işin bir başka boyutuna dikkati çekiyor:
"Biz bir ara, durumlarını tespit etmek üzere emekli olmuş meslektaşlarımızı aradık. Ancak emekli olduktan sonra 10 yıl yaşayabilmiş kişileri bulmamız çok zor oldu. Röntgen ışınlarına maruz kalan doktor, hemşire ve teknisyenlerin emekli olduktan sonraki yaşam süreleri, diğer mesleklerden emekli olanlara nazaran çok çok daha kısa oluyor. Bu da bir gösterge."
Yetkililer, sorunun yasa ve tüzüklerle ilgili olmadığını, var olanların uygulanması halinde sorunların çözülebileceğini belirtiyor. Türkiye'de hastanelerdeki radyasyon üreten cihazlarla ilgili ruhsat veren bu aletleri denetleyen tek kurumun Türkiye Atom Enerjisi Kurumu olduğunu anlatan dernek yetkililerine göre, ülke genelinde sadece 13 elemanla çalışan kurumun bu işi tek başına yürütmesi mümkün değil.
Sağlık Bakanlığı konuyla ilgili 3153 sayılı kanunu değiştirmek için harekete geçtiğinde, Radyoteknoloji Derneği'nden de fikir istemiş. Sonraki süreç ise şöyle:
"Konuyla ilgili diğer derneklerle birlikte üç aylık hummalı bir çalışmaya giriştik ve geniş çerçeveli bir taslak hazırladık. Taleplerimiz, bir radyasyon güvenliği birimi oluşturulması, bu üst kurulda tüm ilgili derneklerden birer temsilci bulunması,iki yıllık meslek yüksekokulumuzun 4 yıla çıkarılması, çalışma saatleri, özlük hakları mesai saatleri konularında adil ve doğru bir yaklaşım idi. Fakat bakanlık hiçbir gerekçe göstermeden bu grup çalışmamızı feshetti. Geçen şubatta da sadece gece çalışma yasağı ve çalışanların 5 saatten fazla çalışamayacağını öngeren iki maddenin değişmesini önerdiler. Biz zaten gece çalışılmasının karşısında değiliz. Makul bir nöbet sistemiyle bu oturtulabilir. Ama diğer önerilerimiz dikkate bile alınmadı."
Eleman yetersiz
Hasta Hakları aktivisti, doktor Mustafa Sütlaş da özellikle kamuya ait hastanelerde uluslarası standartlara uygun koruma önlemleri alınmadığı kanısında.
Radyoloji alanındaki eleman yetersizliğinin, var olan elemanı daha uzun süre çalıştırarak aşılmaya çalışıldığını belirten Sütlaş, cihazların kontrollerinin de gereği gibi yapılmadığı uyarısında bulundu.
Sağlık Bakanlığı'nca hazırlanan kanun ve tüzük değişikliklerinin Mart ayı içinde tamamlanarak Başbakanlığa sunulacağı belirtiliyor. Çalışanlar, meslek örgütleri, ve sivil toplum örgütleri tepkilerini artırarak sürdürecek. Eğer bakanlık bu tepkilere gözünü kapatıp değişikliği geçirirse, sadece bugün çalışanlar ve hastaları değil, gelecek nesillerin de aşırı radyasyonun etkilerinden kurtulması mümkün görünmüyor.
Son yıllarda apartmanlarda açılan muayenehanelerde, gelişigüzel, koruma önlemleri alınmadan kullanılan röntgen cihazlarıyla ilgili tartışmalar medyayı uzun süre meşgul etti.
Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre, kat malikleri izin verse bile bu cihazların apartmanlarda bulunması yasak olmasına karşın "Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkındaki Yönetmelik"teki ilgili bölüme göre bir sakınca yok.
Sağlık Bakanlığı da çoğu kez hiçbir önlem ve koruma tedbiri alınmadan röntgen çekilen bu yerlere kanuna aykırı olmasına karşın ruhsat veriyor. Bu durum hem bu merkezlerde çalışanları hem de çevrede yaşayan halkın sağlığı için ciddi bir risk oluşturuyor.(AK)