Seçim sürecinin sona ermesiyle birlikte Türkiye'nin önde gelen haber kanallarından NTV'de önce Mirgün Cabas'ın, ardından Banu Güven'in ve Can Dündar'ın programlarından sonra Nuray Mert'in katıldığı Basın Odası adlı tartışma programı erken tatile girdi.
Seçim sürecinde yapılan yayınlar ve iktidara yöneltilen eleştiriler nedeniyle bu programların erken tatile çıkarıldığı son günlerde sıkça konuşulur oldu.
"Benim programımı ayıp olmasın diye bir, iki bölüm daha sürdürdüler"
Yaşanan süreçle ilgili bianet'e değerlendirmelerde bulunan, Başbakan'ın "namert" dediği gazeteci Nuray Mert, NTV'de yaşananları "deprem" olarak nitelendirdi.
"Herhalde Başbakan beni doğrudan hedef aldığı için, ayıp olmasın diye benim katıldığım programı bir, iki bölüm daha sürdürdüler" diyen Nuray Mert, sözlerine şöyle devam etti:
* Bizim programı da erken tatil yaptılar. "Erken tatil" artık bir şifre haline geldi.
* Önümüzdeki sezonla ilgili şu an konuşulmuş bir şey yok. Her program sürekli devam edecek diye bir şey de yok. Fakat benim yakışıksız bulduğum, zaten ay sonunda bitecek olan programı iki hafta öncesinden tatil etmenin mantığı ne olabilir?
"Tahammülsüzlük resmi politika oldu"
* Basın her zaman çeşitli baskılar altındadır. 2000'li yılların başındaydık, bırakın büyük medyayı, ben başörtüsünü hak olarak savunduğum için Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği Dergi'si benim röportajımı yayınlamadı.
* Bu bir zihniyet meselesi. İnsanların, sevmedikleri, beğenmedikleri fikirlere tahammülleri yok.
* Şimdi geldiğimiz noktada bu artık resmi politika haline geldi. Bu iktidar zaten demokratik bakışıyla tebarüz eden bir iktidar değil.
"Kendine 'demokrat' diyenler tepki göstermiyor"
* Sadece NTV de değil. Bütün basını saran bir iktidara göre hizalama ortamı var. Beni asıl üzen şey "demokratım" diye geçinen arkadaşlarımızın birçoğunun kalkıp iktidarı eleştirmek yerine yasaklanan, tutuklanan insanlara yüklenmesi oldu.
* Özellikle Ahmet Şık için "arkadaşım" diyen kendini demokrat olarak tanımlayan insanlar, Şık'ın gazetecilik faaliyetleri nedeniyle değil başka şeylerden içeri alındığını iddia ettiler. Meslektaşlarımız maalesef "demokratız" diyor, ancak bu yaşananlara karşı tepki göstermiyor, eleştirmiyor.
* İktidarlar böyledir. Güçlendikçe daha hoşgörüsüz hale gelebilir. Fakat bunu dengeleyecek bir şey olması gerekir. Bu ülkede asıl üzücü olan şey kendine demokrat, aydın diyen meslektaşlarımızın bu yaşananları doğal karşılaması.
* Bir ülkenin "demokratım" diyen insanlarının yarısı iktidara uyup, "Evet, bunlar zaten karanlık işlerde" derse zihinler de bulanıyor, iktidarın uygulamaları da meşrulaşıyor.
"Dayanışma geliştirmemiz gerekiyor"
* Mesela Başbakan beni hedef aldığı zaman pek çok meslektaşımız yanımda yer aldı ve çok güzel tepkiler gösterdi.
* Ancak maalesef biz iktidarın haksızlıklarına karşı birlik olamıyoruz, birlikte tepki gösteremiyoruz.
* Beni, beni sevenler savunuyor, başkasını onu sevenler savunuyor. Böyle olmaması lazım. Toplu şekilde dayanışma göstermek gerekiyor.
"Bugün 'basın özgürlüğü' diyenlerin bir kısmı 28 Şubat'ta baskı kuruyordu"
* 28 Şubat sürecinde ben köşe yazmıyordum ve içeriden ne yaşandığını tam olarak bilmiyorum. Ancak dışarıdan takip ettiğim kadarıyla, 28 Şubat'ı ciddi anlamda baskı dönemi olarak yaşamış bir insanım.
* Şu an "basın özgürlüğü" diyen pek çok arkadaşımız, 28 Şubat döneminde şu an iktidar olan çevreye çok ciddi baskı uyguluyordu. Bugün "basın özgürlüğü" diyenlerin bir kısmı, o dönem yönlendirilmiş haberlerin ötesinde, dinlemiyorlardı, yok sayıyorlardı, çarpıtıyorlardı. O dönemin mağduru, bugünün iktidarı, elinde iki, üç tane yayın organıyla olanı biteni anlatmaya çalışıyordu.
* Bu her dönem böyle. Ama her dönem böyle olması, 2011'de daha demokrat olduğunu iddia eden bir iktidarın kendisine geçmişte yapılanların aynısını yapmasını mazur göstermez. (EKN)