Nisan ayının üçüncü Cumartesi günü kutlanan Dünya Plakçılar Günü’nü fırsat bilip Galipdede Yokuşu başında gelecek ay 60. yılını tamamlayacak olan Lale Plak’ın sahibi Hakan Atala ile konuştuk.
Atala o doğmadan önce babası ve amcasının kırtasiye dükkanı olarak açtığı ve plak da sattığı “Lale Mağazası”nı 1987’den itibaren kendi kontrolünde yürütüyor. Plakların bitişine rastlayan yıllarda CD ve kaset dolu raflarda şimdi plaklar tekrar yerini alıyor.
Lale Plak’ın 60. yıla varan serüveniyle başlayan sohbet, yok olan plakların yeniden ortaya çıkışına, cazdan klasik müziğe ve Beyoğlu’ndaki dönüşüme dek uzadı.
"Başladığımda plak bitmişti"
Dükkanın hikayesini dinleyerek başlayalım mı?
13 Mayıs 1954’te babam ve amcam kurdu. Önce kırtasiye olarak başlıyor sonra yabancı neşriyat da satıyorlar. Plak da vardı. 70’lerde filan 45’likler 33’lükler epey çoğaldı. Caddede de plakçılar vardı.
Bir aile dükkanı olduğu için küçükken de yardıma gelirdim.
Siz ne zaman dükkanın başına geçtiniz?
1987 yılında dükkan tamamen benim kontrolüme geçti. 90’ların başında dekorasyonda değişiklik yaptım, kırtasiyeyi kaldırarak tamamen müziğe çevirdim. İkisi bir arada olmazdı çünkü.
Plaklar var mıydı siz başladığınızda?
Plak o zaman bitmişti. Kaset vardı, CD başlamıştı. Daha çok CD vardı dükkanda.
Plakların kayboluşunun nedeni neydi?
Plaklar kayboldu çünkü plakçılık bitti. Türkiye’de Yeşilköy’deki plak fabrikası kapandı. Son on senedir falan da plaklar tekrar hortladı. Plağa inanılmaz bir dönüş başladı.
Bunu neye bağlıyorsunuz?
Plak dinleyicisi her zaman vardı. Analog olduğu için sıkıştırılmamış, müdahale edilmemiş, samimi sıcak sesi plakta görürsünüz.
Öte yandan nostalji fırtınası, filmler etkili oldu. Yurtdışında da plak vardı ancak bu kadar güncel değildi, onlar da tekrar başladı. Plağı, kitabı hiç tanımayanlar plak dinlemeye başladı.
"Gençler de plak almaya başladı"
Müşteri profilinde değişim nasıl?
CD’lerde koleksiyonculara hitap eden bir koleksiyonum var. İlk tasarladığımda kafamdaki plan da oydu. Tamamen daha caz ve klasik ağırlıklı, bizim lokal müziğimizi de ihmal etmeden bir dünya müziği yansıtmaya çalıştım.
Plakta audiophile dediğimiz yüksek tesisatla müzik dinleyenler vardır. Plakta onlar çok çok iyi ses alabilir, onlar devam ediyor.
Öte yandan gençler de plak almaya başladı. Plak ucuz da değil. CD’ye 5 lira bile vermeyip indirenler 50 lira vererek plak almaya başladı bir şekilde.
İnternetten müzik indirmenin size etkisi nasıl oldu?
Satışları baya düşürdü. Dünyada da böyle, müzik marketlerin bir çoğu kapandı. Benim gibi birkaç tane butik dükkanlar kaldı.
Butik dükkanın farkı ne?
Dünya Plakçılar Günü |
Dünya Plakçılar Günü 2007 yılında Amerika'daki bağımsız plakçılar ve çalışanlarının katıldığı toplantıda tasarlandı. 2008 yılında kutlanmaya başladı ve diğer ülkelere de yayıldı. Nisan ayının üçüncü Cumartesi günü gerçekleşen Dünya Plakçılar Günü plakçıları bir araya getirmek ve plakçı kültürünü ve bağımsız plakçıların rolünü kutlamayı amaçlıyor. |
Eskiden Beyoğlu’nda kasetçi furyası vardı. Hediyelik eşyalar da satıyorlardı. Ben onlardan daha bağımsız, sohbet edilebilecek, müzik alışverişi yapılabilecek bir nevi berber dükkanı gibi olmak istemiştim. Onu da galiba gerçekleştirdim.
Buraya gelen yüz kişiden seksen tanesi zaten daha önceden gelmiştir. Hep eş dosttur. Biz onlara öyle bir hizmet vermişsizdir ki ne istediğini biliyoruzdur. Sosyal, siyasi, spor ne varsa hepsi konuşulur. Berber dükkanı da öyle değil midir? Güzel dostluklar vardır. Buraya çok müzisyen gelir. Özellikle festival zamanlarında yabancı müzisyenlerin uğrak yeridir. Müşterilerimize de hoş sürpriz olur.
Yabancı müzisyenler bizim müziğimizi çok merak ediyorlar. Burası müzik için buluşma noktası.
Gelenlere yönlendirmelerde bulunuyor musunuz?
‘Nereden başlayayım?’ sorusuyla karşılaşıyoruz. ‘Caz dinlemek istiyorum’ diyenler ne ile başlaması gerektiğini soruyor mesela. Onları kendi bilgim ölçüsünde yönlendirmeye çalışıyorum. Çok riskli bir iş, cazı sevdirmek lazım, yanlış yönlendirmeyle bırakabilir de.
"Her şeyin başı klasik müzik"
Müziğin olmazsa olmaz nedir?
Zamanında biraz rock, biraz pop caz tarzı şeyler dinlerdim. Daha sonra klasik caza sonra da tamamen klasik müziğe geçtim.
Her şeyin başı o çünkü. Dostlarıma, müşterilerime olmazsa olmaz diyerek önerdiğim albümler var, bunların yanında klasik de vermeye çalışıyorum. Klasik müziği tanırsanız, bilmek çok zor, diğer müzikleri tanımak çok daha kolay oluyor. Klasikte de başlangıç çok önemli tabi.
Plakları nasıl alıyorsunuz?
Kendi ithal ettiklerimizin yanı sıra buradaki dağıtıcılardan getirdiklerimiz de var.
Dükkandaki en değerli plak hangisi?
Cazda ilk aklıma gelen Miles Davis’in Kind of Blue’su, klasiklerde Bach, Schubert gibi yüzlercesi var.
Son beş sene hariç, zaten önemli kayıtları basıyorlar. İyi bir iş olduğu için plağa basılmış. Şimdi yeni gruplar da plağa basılıyor, eskiden öyle değildi.
‘Dükkanda şu da olsa’ dediğiniz plak var mı?
Yok. Geniş bir arşiv var. Olmazsa olmazlar olmazsa ben olmam.
Burada gelen ürünlerin hepsi dinlenir. Ben kendimi de öyle yetiştirdim, yanımdaki arkadaşlar da öyle. Dinelemediğimiz hiçbir şey raflardaki yerini almaz.
Öte yandan bir albümden en fazla iki, üç dakika da olsa müşteriye de mutlaka dinletiriz. Bazısını burada çok beğenir evde beğenmez bazısında tam tersi olur.
Dünya Plakçılar Günü ile ilgili programınız var mı?
İki, üç senedir bir kutlama durumu var Türkiye’de. Özel bir şey yapmıyoruz, sadece beraber kutluyoruz. Bilemiyorum belki özel bir şey yaparız.
"Devamı zor bir sektördeyiz"
Hakan Atala'nın babası İbrahim ve amcası Yusuf Atala.
60. yıl için kutlama var mı?
50. yılda bir kutlama yapmıştım. Bu sene öyle bir şey düşünmüyorum. Devamı zor bir sektördeyiz, nasıl olacağını ben de bilmiyorum, kaygılarım var.
Beyoğlu’ndaki dönüşüm size nasıl yansıyor?
Negatif bir dönüşüm. Olayları iyi seyretmiyorum. Tünel ve çevresi eski cazibesini şimdilik kaybetti diye düşünüyorum. Her yer dönerci, yiyecek, içecekçi. Koskoca Taksim Meydanı rezil bir halde.
Kültürden çok turizme yönelik bir dönüşüm gibi görünüyor. Hep öyleydi ama Galatasaray Lisesi’nden buraya dek olan yer daha farklıdır. Yine farklı ama eskisi gibi değil.
Gelecek için pek ümidim yok ama Galata ve çevresinin mevcut oturmuş bir alan olması, 1900’lerden beri yaşayan bir kültürü olması da ümidimin olduğu yan. On sene önce nasıl gündeme geldiyse günün birinde tekrar gelecektir; o kadar da kötümser olmaya gerek yok.
Artan kiralar ve otele dönüşen binalar nedeniyle kitapçılar, tiyatrolar yer değiştiriyor. Sizin bu konuda kaygınız var mı?
Burası tamamen bana ait değil. Kaygılarım var. Bakalım gidişat neyi gösterecek. Belki ben de gider buralarda başka bir yerde devam ettirmeye çalışırım.
60. yılı kutlamak istememenizin nedeni bu kaygılar mı?
Evet biraz da. 60. yıl için çok motive olduğum söylenemez.
Son söz?
Plaklar günü geçici olmasın sonsuz olsun. (BK)