OYDER Başkanı M. Sirus Leki, Hürriyet Gazetesi'ne verdiği bir demeçte, 30 milyon çocuk nüfusu olan Türkiye'nin yıllık oyuncak ithalatının 100 milyon dolar civarında olduğunu; aslen Türk oyuncak sektörünün büyüklüğünün 180 milyon dolar olduğunu belirtmiş. Bu rakam, oyuncakların çocuğun sağlıklı zihinsel gelişimi üzerindeki etkileri düşünüldüğünde, oldukça büyük.
Oyuncaklara her yıl 55 milyar dolar
Röportajında Leki, pazarın büyüme potansiyelinden de bahsediyor. Leki, oyuncak sektöründeki potansiyel büyümeyi yakalamak için yapılması gerekenleri "dünya trendleri takip edilmeli ve trend yaratılmalı" diyerek özetliyor. Buraya kadar OYDER Başkanı'nın söyledikleri çok normal gibi görülüyor. Ancak sayılara ve faaliyet konusuna baktığımızda durum bizi düşündürmeli.
Dünya'da her yıl 55 milyar dolar oyuncak tüketimine gidiyor. Bunun yüzde 13'ü okul öncesi oyuncaklara; yüzde 12'si oyuncak bebeklere; diğer yüzde 12'si de oyun ve puzzle tarzı oyuncaklara ayrılıyor.
Pazarın yüzde 12'si eğitici setlere, yüzde 10'u erkek çocuk figürlerine, yüzde dokuzu oyuncak arabalara, yüzde sekizi peluş oyuncaklara, yüzde sekizi bisiklet ve akülü arabalara ve nihayet yüzde 16'sı diğer oyuncaklara harcanıyormuş.
Yukarıdaki listede "erkek çocuk figürleri" denilmekle kız / erkek çocuk ayırımcılığı yapılmış tabi, ama konu bu değil.
Konu, kız çocukların ağırlıklı olarak bebek oyuncaklarla oynamalarına rağmen, araştırma sonucu ilan edilirken, bu kalem oyuncak ürünlerine "kız çocuk figürleri" denilmemiş olması ve/fakat erkek çocukların ağırlıklı olarak oynamayı tercih ettikleri şiddet oyuncaklarından "erkek çocuk figürleri" olarak bahsediliyor olması.
Bu erkek çocuk figürleri acaba nedir ki üstü kapalı bir kalem olarak anılmaktadır? Yoksa bu gruba silahlı kahramanlar ve bizzat oyuncak silahlar mı dahil? Yoksa yetişkinler "şiddet oyuncakları" değiminden ve çocuklara yaptıklarından utanıyorlar mı?
Oyuncaklar ve "trend yaratmak" ,
OYDER'in Leki'sine göre, trendler takip edilmeli ve yeni trendler yaratılmalı. Zaten oyuncak üreticileri Hollywood'u yakından takip ediyorlarmış ve "çocuklara bir ürün değil, bir yaşam tarzı" sunuyorlarmış. Buna trend yaratmak deniliyor.
Yapılan araştırmalar çocukların iki yaşından itibaren marka bağımlılığı geliştirdiklerine işaret ediyormuş. Çizgi filmler ve sinema ile desteklenmeyen oyuncaklar piyasada tutunamıyormuş... Eyvah!! Çocuklarımıza şiddet oyuncakları vasıtasıyla şiddet öğretiliyor ve hatta şiddet uygulayan bir yaşam tarzı benimsemeleri için oyuncak sektörümüz katkıda bulunuyor.
OYDER, üyelerinin haklarını koruma ve Türkiye'nin dünya oyuncak pazarındaki payını arttırma adına çok etkin çalışmalar yapıyordur. Ancak bir diğer misyonu da çocukları şiddet içeren, şiddeti çağrıştıran oyuncaklarla buluşturmamak olabilir.
Az değil. Şiddet içeren oyuncakların tüm oyuncak pazarı içindeki payı yüzde 10. Yani Türkiye'deki 180 milyon dolar yıllık oyuncak tüketiminin yüzde 10'u; 18 milyon dolar şiddet oyuncaklarına harcanıyor. Tüm sivil toplum kuruluşları biraraya gelse, çocukların ve onların ailelerinin eğitimi için 18 milyon dolar kaynak bulabiliyorlar mıdır? Hiç olası değil...
İşte karşımızda bir dev ve biz bir sivil toplum kuruluşuyuz. Dev, 18 milyon dolarlık bir pazarı yok etmek istemeyecektir ve bizler inatla çocuklarımızı şiddetten korumaya çalışmaya devam edeceğiz.
Onlar yeni yeni "trendler yaratıp" şiddeti bir yaşam tarzı olarak koynumuza salacaklar. Biz de, şiddet içeren oyuncakların şiddet ve saldırganlığı arttırdığını, şiddeti genel geçer, kabul görmüş bir davranış biçimi olarak sunduğunu, çocuklarımızı saldırgan davranışlar geliştirmeye yönelttiğini, çocuğa yok edilmesi gereken bir düşmanın varlığını empoze ettiğini tekrar edip duracağız.
Devlet uyanırsa...
Elimizdeki kaynaklarla kolay kolay bir aşama kaydedemeyiz gibi görünse de, umudumuzu kaybetmenin bir anlamı yok. Belki devletimiz konuya bir sabah uyanabilir ve gerekli yasal düzenlemeleri yapmaya karar verebilir.
Çünkü şiddetin faturasının ne kadar kabarık olduğunu ancak devlet bu kadar çok yakından takip ediyordur ve belki de artık korkmaktadır. Belki bir sivil toplum kuruluşu olarak OYDER, medyadaki şiddet haberleri, film ve dizi filmleri ile son dönem çok moda şiddet reklamlarına sesini çıkaracaktır.
OYDER'in üyelerine kazandırdıkları çoktur ancak "neye rağmen" diye sormak lazım. Bu konumdaki bir sivil toplum kuruluşunun toplumun menfaatine katkısı çok daha büyük olabilir. Onlar çocuklara yaşam tarzı modeli sunabilecek ve bunu satabilecek konumdalar. Peki, dikkatli olmaları gerekmez mi?(EÜ)