Yargıtay'da düzenlenen törene üst düzeylerden katılım fiziki olarak vardı, ama bir çoğu -başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, uykuya yenilmiş olarak resmedilmişlerdi. Acaba bu sadece yorgunluk nedeniyle mi böyleydi, yoksa kuruma duyulan saygıyla bir ilgisi var mıydı? Neden her ne olursa olsun, tutum kötüydü. Tasalanmaya yatkın bir kişilik içerisinde olsak, hemen ikinci nedeni banko seçerdik. Çünkü Recep Bey, hukukun üstünlüğüne en fazla inanması gereken kişi olarak kendisine hediye edilen tüm silahları kabul etmişti.
Yargı kendini aklamaya, yitip gitmiş karizmasını toparlamaya, bağımsız olduğunu bağırmaya devam ederken, Umut Vakfı geçtiğimiz Cuma günü Türkiye'de Bireysel Silahlanma Sorunu konulu arama toplantısına ev sahipliği yaptı. Konuya ilgi duyan medya mensuplarının, silah sanayi mensuplarının, hukukçuların, psikiyatristlerin, psikologların, emniyet mensuplarının, adli tıpçıların katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda taraflar arasında hemfikir olunan tek husus hukukun üstün olması ilkesiydi.
Kimileri can güvenliklerinden endişe duydukları gerekçesiyle hiç çekinmeden silahlandıklarını belirterek asayişten sorumlu olması gereken emniyeti suçladı. Ancak bir diğeri nüfusa oranlı olarak işlenen suçlara bakıldığında, diğer ülkelerin verileri gözönünde bulundurularak özellikle İstanbul'da suçun az sayılabileceğinden, dolayısıyla kolluk güçlerine duyulan güvensizliğin haksızlığından bahsetti.
Herkesi güldüren ama Umut Vakfı'nı çok endişelendiren bir tespit ise bazı silah sahiplerinin eşleri yerine yatağa silahları ile girmeyi tercih ettiklerini, silahlarına sevgili gibi muamele ederek, onları okşayıp sevdikleri şeklindeydi.
Silah sanayiine mensup konuşmacıdan aslen Türkiye'nin yıllık silah üretim kapasitesini, bunun ne kadarının ekonomiye yansıtılabildiğini, ekonomiye yansıyan kısmının ne kadarının asker, ne kadarının polis tarafından tüketildiğini, ne kadarının ise sade yurttaşların talebini karşıladığını duymayı beklemiştik. Aslen "Devlet"in tekelci 6136 sayılı kanununu yermesini beklemiştik. Ancak kendisi "nasılsa yurtdışından kaçak geliyor, bari biz ekmek yiyelim" diyerek, Emniyet Teşkilatı'nı görevini yerine getirmekten aciz olarak niteledikten sonra (Saptama: İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu Yargıtay'daki açılış toplantısında uyuklarken resmedilmiş) doğru olanın savunma sanayiini teşvik etmek olduğunu belirtti.
Halbuki, biz yurttaş olarak aldığımız her piyango biletiyle savunma sanayiine destek oluyoruz zaten. Daha ne olalım? Her piyango bileti aldığımızda paramızın ne kadarının savunma sanayiine gittiğini ve/fakat sadece ne kadar komik kadarının Çocuk Esirgeme Kurumu'na gittiğini hiç sorgulamış mıydınız? Burada küçük bir saptama daha yapmadan geçemeyeceğiz; Yargıtay'daki açılış toplantısında uyuklayanlardan biri de Aileden Sorumlu Devlet Bakanı -Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kendisine bağlıdır- Güldal Akşit'tir.
Davetimizi kabul ederek, aslında toplumsal sorunumuzun çözümü için katkı sağlamak peşinde olmasa da taraf olmanın sorumluluğunu taşıyan davetlimiz; bazıları daveti kabul bile edemeyecek kadar yoğunlukta silah üretmekteydiler, vakit ayıramadılar, silah kullananlara "Silah kullanma etiği" üzerine eğitim verilmesi gerekliliğini vurguladı ve maalesef bir televizyon programı yapımcısının "Siz toplumsal bir sorunumuzun kaynağını oluşturan aleti üreten ve bundan kazanç sağlayan bir kişi olarak hangi etkinliklerle sosyal sorumluluklarınıza sahip çıktınız ki, başkalarından silah eğitimi verilsin talebinde bulunuyorsunuz" sorusunu cevapsız bıraktı.
Toplantıda sınırsız sayıda çarpıcı tespitler yapıldı ve bunları önümüzdeki haftalarda sizlerle paylaşacağız, ancak bu yazının sonuna yakışan cümle şudur: Silah üreten bir firmanın yetkilisi söz alarak kendisine yakışan kavgacı bir ses tonu ve tavırla bireysel silahsızlanma konusunda faaliyet gösterenleri ayıpladı, yerden yere vurdu, görüşlerin hiçbirine katılmadığını haykırdı.
Hukukun üstünlüğüne inananlar ise kendisini saygıyla dinlediler ama inanmadılar.(YS)