Konferanstan bir gün önce Bilgi Üniversitesi Kuştepe Kampusü son günlerin bildik protestocularından "Kemal Kerinçsiz ve arkadaşları"nı ağırladı, konferans günü ise meydan Bedri Baykam ve beraberindeki "yedi yurtsevere" kalmıştı...
Konferans Cumartesi günü Bilgi Üniversitesi Dolapdere kampusunda başladı. Sabah içeri girmek bir eziyet oldu, önce polis aradı, ardından iki tur özel güvenlik... Bu arada iki listede davetiyem sorgulandı ve sonunda içeri girmeyi başardım.
Toplantı öncesinde pek çok kişinin davetiye bulmaya çalışıp bulamadıklarını biliyordum ama buna rağmen içeride mahşeri bir kalabalık yoktu. Daha önce "Ermeni konferansı" deneyimimden yola çıkarak davetiyelerin hemen hemen aynı insanlara dağıldığını, ek olarak da Güneydoğu ve Doğu Anadolu'dan katılımcılar vardı.
Konferansın ilk gününü sonuna kadar takip ettim. Dolayısıyla söyleyeceklerim sadece ilk günü bağlar, ikinci gün olanları başkalarından dinledim, üzerlerine bir şey söyleyemem.
Herkesi etkileyen
Konferansta, esas olarak bildiklerimizi, duyduklarımızı, okuduklarımızı bir kez daha konunun muhataplarından ve tanıklıklardan dinleme şansı bulduk ki bu da balık hafızalı olduğumuzdan gayet yerinde oldu kanaatimce.
Ancak, bir günlük yoğun Kürt sorunu tartışmalarına dair söyleyecek bir şeyler oluştu elbet kafamda. Kürt sorunu uzun yıllardır kapalı kapılar ardında tartışılan, zaman zaman bir "sorun" olarak kabul gören, zaman zaman "yok sayılan" ama herkesi ama herkesi doğrudan etkileyen bir sorun.
Tam da bu durumdan hareketle, "Sivil ve Demokratik Çözüm Arayışları-1" başlığıyla düzenlenen toplantı bence gereğini yerine getirdi. Aynı masa etrafında buluşması çok da hayal edilemeyecek pek çok kişi iki gün boyunca Kürt sorunu üzerine görüşlerini dile getirdi.
Otel salonlarından üniversiteye
Toplantıda Murat Belge'nin de dile getirdiği gibi otel salonlarından üniversite çatısı altına geçmek, polis kordonuyla da olsa çok önemliydi.
Ayrıca artık genç akademisyenlerin de konuyla ilgili çalışmalarını dinlemek, yine Belge'nin söylediği gibi ezberlediğimiz insanların dışına çıkmamız açısından değerliydi. Belge "tabii ki ikisi olsun, alıştıklarımızla devam edelim, gençleri de dinleyelim" dedi ki doğru...
Kürt kadınlarının, Nebahat Akkoç'un, Zozan Özgökçe'nin, Rojbin Tugan'ın belki de sorunun bugüne kadar en konuşulmayan yanı olan kadın tarafına gayet içeriden ve gerçekçi bakışı salondaki pek çok insan için Kürt sorununa yeni bir açılım yarattı, dinleyenlerin gözlerinden bile bunu anlamak, "biz bunları bugüne kadar bilmiyorduk, bu tarafını hiç düşünmemiştik" bakışını yakalamak mümkündü.
"Türk aydınları!"
Birinci gün konuşmacılar arasındaki Kürtler nedendir bilinmez Kürt sorununun çözümü için tek bir yer gösterdiler: Türk aydınları. Yoksa ben mi yanlış anladım? Hemen her konuşmacı sözünün bir yerinde artık sıra "Türk aydınlarına gelmiştir" vurgusunu bir şekilde yaptı.
Hasbelkader mevzuu elinden geldiğince takip etmeye çalışan birisi olarak söz edilen "Türk aydınlarına" artık haksızlık edildiğini düşünüyorum. Zira, önceki yıllar bir yana, geçen yıl Haziran ayından başlayarak önce 150 imza ile, ardından Şemdinli'de yaşananlar sonrası oluşan Yurttaş Hareketi'yle, düzenlenen basın toplantıları, geziler ve imza kampanyalarıyla, başbakana kadar gitmekle "Türk aydınları"nın bir çaba içinde olduklarını düşünüyorum.
"Türk aydınları " -ayrıca kim Türk kim değil, o da ayrı mesele- son aylarda beklenen çevrelerden gelen aşırı tepkilere doğru bir şekilde karşı durmaya çalıştılar. Ama şimdi tepki aynı yerde olduklarını düşündüğüm "Kürt aydınları"ndan gelince, bilemediğim bir denklem oluştu kafamda.
Özetle, "Kürt aydınları"nın "beyaz Türk aydınlar artık bu konuyu namus meselesi yapmalıdır" çağrılarını anlamaya çalıştım ve çalışıyorum da... Ama, zorlanıyorum da doğrusu... Ağustos'tan beri PKK'nın ateşkese uyduğunu söyleyen açıklamalar yapmak son bir ayda gittikçe artan ölümleri ne durduruyor ne de sürece katkı sağlıyor.
Takıldım
Açıklamalara değil de, Batman'da ölen dört polisin cenazelerini ya da Van'daki canlı bombayı düşününce yine aklım karışıyor. .
Demem o ki, Murat Belge'nin bir süre önce aynı toplantı salonunda gerçekleşen Ermeni konferansına da vurgu yaparak "Ben bu yaşıma kadar uzunca bir süre Türk milliyetçileriyle baş etmeye çalıştım, şimdi aynı şeyi Kürt ve Ermenilerden de beklemenin hakkım olduğunu düşünüyorum," sözlerine takıldım. Hala düşünüyorum. (ÇM/BA)