Cep harçlıklarımızı aldığımızda ilk iş bakkala koşmak olurdu çocukken. Leblebi tozu, sakız, çikolata, mevsimine göre de dondurma alınırdı. Bir de annelerimiz yollardı bakkala. Evde ekmek bittiğinde ya da misafire kek yapılacağı zaman kabartma tozu kalmadığında. Bakkal, çocukluğumuzun en güzel ritüellerindendi. Sonra büyüdük. Çocukluğumuzun bakkalları da, mahalle aralarındaki birkaçı dışında, süpermarketlere devretti işlevini.
Mahalle arası bakkalların yanı sıra yıllardır devam eden bir gelenek daha var: gezici bakkallar. Bakkal haline getirdikleri minibüsler ya da kamyonlarla köy köy dolaşan, bakkalı olmayan köylerde dört gözle beklenen, çocukların arkasından koştuğu bakkallar bunlar.
Bakkalı olmayan, gezici bakkalın geliş saatinin beklendiği köylerden birisi de Eskişehir yakınlarındaki Yusuflar Köyü. Büyükşehir Belediyesi’nin altı sene önce koyduğu belediye otobüsleriyle yaklaşık yarım saatte ulaşılıyor Yusuflar Köyü’ne. Hafta sonları ve tatillerde hanelerin dolduğu, okul zamanlarında ise boşaldığı bir köy burası. İç Anadolu’nun klasik köy tanımına uyan bir köy Yusuflar Köyü. Nadasa bırakılmış arpa, buğday tarlaları, evlerin bahçesine dikilmiş veriminden sual olunan meyve ağaçları, sıra sıra dizilmiş kavak ağaçları.
“Önce devletin arkasındayım”
İlk durağım köyün muhtarının evi. Muhtar evde yok ama eşi Selime Özen karşılıyor beni olanca misafirperverliğiyle. “Eskiden muhtar kızıydım. Bu köye gelin geldim. Sürünün içinden çıkmış sürmeli kuzu gibiydim. Sonraları çok fazla kurtla karşılaştım. Olsun. Şimdi de muhtar eşiyim. Ama önce devletin sonra kocamın arkasındayım.” diyen Selime Özen’le hem köyün hem de ülkenin gündemi hakkında koyu bir sohbete koyuluyoruz, köy çeşmesinden yapılma çayın demlenmesini beklerken.
Selime Hanım köyün okulunun, sağlık ocağının ve hatta bakkalının olmamasından yana dertli. Ailelerin çocuklarını okutmak için şehre taşındığını söyleyen Özen, anlatmaya devam ediyor: “Servis yapsalar, yollasalar köye. Aileler çocuklarını okutmak için şehre yerleşip kira ödüyorlar. Ne gerek var hâlbuki? Kiraya verecekleri parayı çocuklarının eğitimlerine harcasalar daha güzel olmaz mı?”
İhtiyaç duyduğu an gidecek bakkalın olmamasından da şikayetçi Selime Özen, köyde bakkal olmamasının zor olduğunu söylüyor ve ekliyor: “İhtiyaçlarını karşılamak için şehre gitmen lazım. Bir sürü benzin parası, mazot parası. Bazen tüm gün kulağım minibüs bakkalın kornasında bekliyorum, gelsin de ihtiyaçlarımı alayım diye.”
Köyün ortak fırınında hazırlıklar
Muhtarın evinden çıkıp köyü gezerken taze ekmek kokuları, beni köyün ortak fırınına sürüklüyor. Köyün kadınları hummalı bir hazırlık içerisinde. Birisi fırının ateşini harlarken birisi hamur yoğuruyor, bir diğeri baklavanın cevizlerini kırıyor. Haftada bir yanan fırında, bir yandan hazırladıkları hamur işlerini pişirirken bir yandan sohbet ediyorlar.
Mehtap Kaya bir yandan fırının ateşini canlandırmaya çalışıyor bir yandan da yakınıyor: “Kuru mayamız bitmiş. İstediğimiz gibi kabarmadı hamurumuz. Almak lazım. Almak için de bakkalın gelmesini beklemek lazım. Bugün geç gelmese bari.”
Necibe Taştan, hazırladığı hamuru yoğururken eşinden şikayet ediyor: “Evin eksiğini gediğini söylüyorum bizim beye. Şehre inince alsın diye. Çoğunu unutuyor. Kağıda yazıp versem, kağıdı kaybediyor. Ama İbrahim’e bir gün önceden sipariş veriyorum. Bir güzel getiriyor. Yoksa bizim adamların keyfini bekle dur işin yoksa.”
Pencere önünde bakkalı beklemek
Fırından ayrılıp köyü dolaşırken, çevreme biriken çocuklar bana köyün en yaşlısının, Kemal Kaya’nın evini gösteriyor. Kemal Amca, eşiyle birlikte pencere kenarına oturmuş yolu gözlüyor. Pencere önünde kuşlar yesin diye serpiştirilmiş buğday taneleri var ve bir de gezici bakkal geldiğinde margarin almak için hazırlanmış bozuk paralar.
Kemal Amca köyün geçmişini anlatıyor. Zamanında şehirde çalıştığını anlatan Kemal Amca şöyle diyor: “Biz bu köyün insanıyız. Burada doğup büyüdük. Şehirde de yaşadık. Bir sürü işte çalıştım. Kahvecilik, taksicilik, kamyonculuk yaptım. 87’den beri de ev bekçiliği yapıyoruz.”
Gezici bakkalla ilgili: “Herkes ihtiyacını alır. Şehirde kimsesi olamayanlar için özellikle iyi. Kimseye muhtaç olmadan ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar” diyen Kemal Amca, seksen yedi yaşında olup da hala bu kadar dinç olmasının sırrını da veriyor: “El âlemin işinde çalışmayacaksın. Helalinden yiyeceksin. Dürüst çalışacaksın. Dürüst yetiştireceksin.”
Köyü olmayan bakkal
Karanlık çöküp akşam ezanı okunduktan sonra nihayet ulaşıyor gezici bakkal Yusuflar Köyü’ne. Minibüsün kornasının duyulmasıyla, köy sakinleri minibüsün duraklayacağı yerlerde toplanmaya başlıyor. Kimisi liste hazırlamış, kimisi torunun isteklerini almak için bekliyor, kimisi de akşam yemeğinin yanına yenecek ekmeği almaya gelmiş.
En çok da çocuklar heyecanlı. Akşamki maçı izlerken yemeye çekirdek, cips almak istiyorlar. Emirhan yakınıyor yine de köyde bakkal olmamasından: “Hadi şimdi havalar soğuk. Ama yazın dondurma istiyor canımız. İşin yoksa bekle dur bakkalın gelmesini.” Muhammed ise daha iyimser yaklaşıyor duruma: “Geç saatte de olsa geliyor. Hem ne istesek getiriyor. Ya hiç gelmeseydi?”
Havva Kaya, elinde sipariş listesi sıraya giriyor. Listesi epey bir kalabalık. Gezici bakkalın yolunu gözleyenlerden o da: “Yıllardır gelir İbrahim bu köye. Ne istesek de getirir. Ben zaten sevmem o şehirlerdeki kocaman kocaman marketleri. Aradığın şeyi bulamazsın. Bulsan seçemezsin. İnsanın başını ağrıtıyorlar. Zaten gözlerim bozuk benim, okuyamam ne markasını ne fiyatını. Ama burada ne söylesem veriverir İbrahim.”
Nurgül Balcı da sırada bekleyenlerden. Bir gün önceden sipariş ettiği çay bardaklarını almaya gelmiş. Bir de cam temizleyici deterjan istiyor. Olmadığını öğrenince de sıkı sıkı tembihliyor: “Sakın unutma İbrahim. Sen öğrettin zaten cam temizlemek için ayrıca deterjan olduğunu. Yarın getir mutlaka.”
Selim Kara, ekmek almaya gelmiş gezici bakkaldan. O da şöyle anlatıyor: “Bizim hanım hastaydı bugün. O yüzden fırında ekmek yapamadı. Biz de mecburen akşam yemeğine oturmak için İbrahim’in gelmesini bekledik.”
Bakkal yolu gözlemek
İbrahim Ceylan yirmi senedir gezici bakkallık yapıyor köy köy dolaşıp. Sabah dokuzda yola çıktığını, eve dönüş saatinin belli olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Bizim işimiz de bu. Bakkalı olmayan köylere gidiyorum. Onların bakkalı yok, benim bakkalımın da köyü.”
Kış aylarında zorlandığını ifade ediyor İbrahim Ceylan, yine de memnun işinden. Bakkala dönüştürdüğü minibüsünde yok yok. Ekmeğinden makarnasına, çikolatasından nemlendirici kremine kadar pek çok şeyi satıyor. Verilen siparişleri not ediyor defterine, bir de veresiye verdiklerini. Bir yandan köylünün isteklerini veriyor bir yandan da anlatıyor: “Yollarda olmak zor ama aynı zamanda keyifli. Yazı ayrı zor kışı ayrı zor. Yine de ekmeğimizin derdindeyiz. Veresiye de veriyoruz. Kimisi hasat zamanı ödüyor, kimisi soğanlarını satınca.”
Siparişleri alıp, ihtiyaçları karşılayınca ayrılıyor İbrahim Ceylan köyden, bir sonraki gün aynı saatlerde gelmek üzere. Bakkalı olmayan köy, bir sonraki güne kadar köyü olmayan bakkalın yolunu gözlüyor. (İD/ÇT)