Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, CHP'nin gündeme getirdiği Deniz Feneri, Dengir Mir Mehmet Fırat, Şaban Dişli'yle ilgili yolsuzluk dosyalarının "kurumsal, sistematik bir rant dokusunun yavaş yavaş açığa çıkmasının örnekleri" olduğunu söylüyor.
Ancak, bianet'in görüştüğü Önen, sorunun bu birkaç dosyadan, hatta yalnızca "yolsuzluk"tan çok daha büyük olduğu görüşünde.
"Her şeyden önce bir insan hakları savunucusu olarak, din kisvesi altında insani duyguların sömürülmüş olmasını vahim bulduğumu söylemeliyim. Tıpkı işkencede olduğu gibi, Deniz Feneri dosyası, tek başına, tekil bir vaka değil. Rantiye kesim her şeyi mubah görüp yolsuzluğu kurumsallaştırmış; siyasal İslam'ın altyapısı, sermaye birikimi, yolsuzluk üzerine kurulmuş durumda."
Önen buna örnek olarak, Romanlar başta olmak üzere, yoksul kesimlerin barınma hakkını ihlal ederek toprak ve emlak rantını yeni kapitalistlere aktarmakta kullanılan kentsel dönüşüm projelerini gösteriyor.
"Bütün kentsel alanlar, yolsuz bir şekilde, gayriinsani bir uygulamayla müthiş bir rant alanına dönüşüyor."
Önen, AKP'nin seçim bildirgelerini ve propaganda metinlerini anımsatıyor: "Bu metinlerde ve hükümet programlarında 'insanı temel aldıklarını' yazmışlardı. Bunun aslında tamamen göstermelik olduğu, esas derdin yasadışı yoldan sağlanmış bir rant olduğu meydana çıktı."
"Vatan, millet nutukları atıldığında, yolsuzluk yükselir"
Türkiye'de yolsuzluğun, işsizliğin, açlığın arttığı bir ortamda temel bir insan hakları ihlali olduğunu söyleyen Önen "Türkiye'de yolsuzluk inanılmaz bir şekilde kurumsallaştı. Siyasi istikrarsızlık çıkaranlar, ekonomik yolsuzluğa en uygun ortamı hazırlıyorlar. Dikkat edin, vatan, millet nutuklarının yükseldiği anlar yolsuzluğun en üst düzeyde olduğu dönemlerdir" diyor.
"Sistemin bütününü hedef almak gerek, CHP bunu yapamaz"
Önen siyasi kadrolaşmanın yolsuzluklar üzerine oturduğunu, bir taşın oynamasıyla çoğunun düşeceğini saptadıktan sonra, "Peki hesabı kim soracak?" diye soruyor.
"CHP sadece birkaç dosyayı gündeme getirdi. Ama şimdiye kadar insan hakları ortamında hiç görünmedi. Barış, demokrasi konularında hep sistemle, devletle, derin devletle paralellikler çizdi. Oysa sistemin bütününe karşı çıkmak gerek."
Önen bu mücadelenin insan hakları mücadelesini içerdiğini, ama ötesinde olduğu kanısında.
"Adil paylaşım ve gerçek demokrasi üzerine bir program kurmak, sistemin bu yapısını halka çok iyi anlatmak gerek. Bunu ve sosyal haklar alanında bir mücadeleyi ancak sosyalistler verebilir. Tarihi bir hesaplaşmanın momenti böylece yakalanabilir." (TK)