Haberin Kürtçesi için tıklayın
IPS İletişim Vakfı tarafından bu yıl onuncusu düzenlenen ve 1-9 Temmuz tarihleri arasında Büyükada’da gerçekleştirilecek Okuldan Haber Odasına (OHO) programı başladı.
Programa Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’tan çeşitli üniversitelerin iletişim fakültelerinden 68 gazeteci adayı katılıyor. Geçtiğimiz yıl ülke koşulları nedeniyle gerçekleştirilemeyen programa seçilen 35 gazeteci adayı da bu yılki programda yer alıyor.
OHO programı süresince, gazetecilik öğrencileri iletişim akademisyenlerinden, gazetecilerden eğitim alacak ve öğrenciler için haber atölyeleri düzenlenecek.
Program sabah saatlerinde katılımcıların kayıt işlemlerinin ardından başladı. bianet proje koordinatörü Nadire Mater'in açılış konuşmasının ardından BİA Medya Gözlem Raportörü ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu “Türkiye’de Habercilik Nereden Nereye” başlığıyla ilk ortak oturumu gerçekleştirdi.
Mater: OHO bizim için çok heyecan verici
Mater, OHO'nun tasarlanmasından oluşumuna kadar desteği olan Sevda Alankuş'a ve OHO'da eğitim veren bütün katılımcılara teşekkür etti. Bu yıl 10. ve 11. dönemlerin birlikte yapıldığını hatırlatan Mater kalabalık bir ekiple olmanın bianet için de yeni bir deneyim olduğunu söyledi.
"15 Temmuz'dan bu yana özellikle medya açısından bakıldığında çok zor günler yaşıyoruz. Gazeteciliğin tarifi, ne olmadığı suç fiiline başvurarak yapılıyor. Yani biz yaptığımız işi 'gazetecilik suç değildir' diye tarif etmek zorunda kalıyoruz.
"OHO bizim için çok heyecan verici bir program. Bana çok büyük sürprizler ve aynı zamanda küçük mahcubiyetler yaşatıyor. Kimi zaman birileri bana 'Merhaba' diyor herhangi bir yerde. OHO'dan öğrencilerimiz olduğunu öğreniyorum. Sevinci de tabi bu kadar çok yayılmakla ilgili.”
Önderoğlu: bianet hak odaklı perspektif geliştiriyor
1996’da arşivci olarak işe başvurduğu bianet’te Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi olarak işe başladığını belirten Önderoğlu, 90’larda ve günümüzde gazeteciliğin kendi pratikleri üzerinden dönüşümünü ve aynılığını aktardı:
“Uluslararası gazetecilerle dayanışma içinde çalışırken veya uluslararası medyayla ilgili haberler geçerken Türkiye'de haberciliğin nasıl yapılmaması gerektiğini de daha iyi gören bir yerde duruyorduk. O da yerel gazetecilerin ulusal medyanın birer temsilcisi olarak orada bin bir zahmetle yaptıkları haberlerin Ankara'daki ve İstanbul'daki merkezlerde bozulması, sansasyonel hale getirilmesiydi.
“Dolayısıyla 1996, 1997, 1998 daha çok Türkiye'deki sansasyonel ana akım haberciliğine biz nasıl çare oluşturabiliriz ve yerel gazetecilerle bunun ihtiyaçlarını nasıl belirleyebiliriz üzerine odaklanarak geçti. Ankara, İstanbul, İzmir gibi merkezi yerlerde yerel gazetecilerle toplantılar yapıldı.
“Teknolojideki ilerleme sizin şansınız”
"İnternet bağlantı modemi o zamanlar için muazzam bir olanaktı. Ben bilgisayar kullanmaya 25 yaşında başladım. Dolayısıyla biz eğer size burada gazeteciliğin sorgulanması, misyonunun yeniden belirgin hale getirilmesiyle ilgili size bazı veriler sağlayabileceksek bilin ki sizin elinizde çok daha büyük olanak var. O da gazeteciliğin hangi tekniklerle, aplikasyonlarla kamuoyuna ulaştırılacağı, yaygınlaştırılacağı konusunda sahip olduğunuz olanak.
"Son yıllarda 'Biz bunu 90'larda biz görmemiştik cümlesini çok kullanmaya başladık. Medya saikliği denilen bir kavram var. Yani gazeteleri, televizyonları, medya organlarını elinde tutan patronların oluşturduğu bir camia var.
"90'lı yıllarda biz buna daha çok tekelleşme diyorduk. Çünkü iki üç tane medya patronu ana akımı ana akımın belli başlı organlarını eline almış, sermayeyle, iktidarla bağlantısı var ve haberciliği kontrol ediyorlar. Onun dışında kamuoyunun hoşuna gitmeyecek konuları tablo olarak tutuyorlar, yasak olarak işletiyorlardı.
“Bugün medya patronlarının sayısı 10'a yakın ve haber içeriği hala tek tipleştirilmiş vaziyette. Yani patronların yine finansal açıdan çıkarları var, iktidarla sıkı bağları var ve bu iş birliği içerikte tekelleşmeye neden oluyor. Zannediyorum ki yerel gazeteciler de kendi ölçütlerinde bu oto-sansür yoluyla bu kulvarda tutunmaya çalışıyor ki özgün habercilik yeşermesin.
"Gazeteciliği yoksullaştıran bir ortamda çalışıyoruz”
"Hala ana akım medya içerisinde çalışan gazeteciler içerisinde bianet'in hak odaklı, insan hakları odaklı sorgulamada çok önemli bir perspektif geliştirdiğini düşünüyorum. Gerçekten de bunu refleks haline getirmiş, ana akımın görmek istemediği haberlerin aslında gazetecilerin içlerinden geçtiği ve bunu yaptıklarını görüyoruz, bundan memnuniyet duyuyoruz.
"Gazeteciliği yoksullaştıran bir ortamda çalışıyoruz. Bir gün içerisinde o kadar fazla sosyal ve politik sorunla karşılaşıyoruz ki aslında yazı işlerinde çalışan gazetecinin kendisi bile herhangi bir konsantrasyon ve haber yönetimi içerisinde yer alamıyor. Bu kadar fazla haberle uğraşmak neyi öncelikli kılacağınızı ve nasıl bir habercilik geliştireceğinize dair vakit bırakmıyor. Bu nedenle çok farklı tekniklerle gazeteciliğin yapıldığını söylemek zor. Toplumsal olarak gazeteciler belirli bir yükün ağırlığını sırtlama sorumluluğunu gösteriyorlar. Bu şartlar altında onlardan daha fazlasını beklemek çok kolay değil.
"Oto-sansür ve yasal baskıları yendiğiniz andan itibaren gazeteciliğinizi sorgulamak ve nasıl bir habercilik yapmanız gerektiği konusunda yeterince bir perspektif geliştirmeniz gerekiyor.
"90'lı yılların ilk bölümünde daha çok Kürt medyasında çalışan gazetecilerin fail-i meçhul veyahut JİTEM'in öne çıktığı cinayetlerden öldürüldüğünü görüyoruz. 90'lı yılların cezasız bırakılan cinayetlerini bugünün vehametiyle yan yana getirince tutuklu gazeteciler akla geliyor. Bugün Türkiye cezaevlerinde 100'den fazla arkadaşımız var. Eskiden gazeteci öldürüyorlardı bugün hapsediyorlar çok yavan bir slogan olarak kalmıyor artık. Bugünün bedeli itibariyle mesleki ölüm olarak karşımıza çıkıyor. bianet'in yakından takip ettiği bir konu tutuklu gazeteciler. Ve haberlerin en önemli yanı sorgulanarak yazılması ve işlendiğinde de bir ajans haberinden rahatlıkla ayırt edilebilecek duyarlılıkla ele alınması. İnsan haklarının o haberin ve habercinin odağında yer aldığını baktığınız zaman görürsünüz.
Medyadaki temas-mesafe sorunsalı
"Muhalif medya da dahi olmak üzere en sorunlu gördüğüm meselelerden birisi 'temas-mesafe' ilişkisi. İktidarın baskıları karşısında var olmaya çalışan meslektaşlarımızın bağımsız, alternatif yayıncılık olarak gördükleri gazeteciliğin de sorgulanmaktan muaf tutulamayacağını düşünüyorum. Son yıllarda, politik kutuplaşmanın artmasında medya organları da nasibini aldı.
“Tarafsızlığa inanmıyorum ancak geliştirdiğiniz yayın çizgisine göre dahi güven duyulan ‘nesnel bir haberciliğin’ zorunlu olduğunu düşünüyorum. Ancak bugünkü gazeteciliğin siyasi partilerden, siyasi grup ve inisiyatiflerden bağımsız kalamadığını, içeriklerin denetlenmeyip sorgulanmadığını, bu girişimlerin doğrudan sözcülüğüne razı gelindiğini görüyoruz. Gazeteciliğin altın kurallarından biri olan haber kaynağıyla temas-mesafe kuralı angaje gazetecilik adına ne yazık ki aşındırılıyor.” (TP/EA)