"Eğitim hayatım boyunca hiç fen bilimleri kitabım olmadı."
"Boğaziçi'ni kazanmışsın niye ÖSYM'ye dava açtın diyorlar."
Yukarıdaki cümleler görme engelli iki üniversite öğrencisine ait.
Turgay Gümüş, Marmara Üniversitesi Edebiyat Öğretmenliği 3. sınıf öğrencisi, ataması yapılırsa öğretmen olmak istiyor ama buna hiç inanmıyor.
Çağrı Gökçek, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi 1. sınıf öğrencisi, akademik kariyer düşünüyor; sınavda yaşadığı ayrımcılığa dair ÖSYM'ye açtığı davanın emsal teşkil etmesini umuyor.
"Alternatif eğitim modelleri lazım"
Üç yıl önce birkaç görme engelli öğrenci, mail grubu üzerinden bir araya gelerek yaşadıkları sıkıntılara karşı ne yapabileceklerini konuşmaya başlıyor. Genellikle üniversite öğrencilerinden oluşan ve Görme Engelli Öğrenciler Platformu adını alan oluşum, bu sene taleplerini dile getirmek ve muhatap alınmak için dernek kurmaya karar verdi.
Platform, her ne kadar görme engellilerin tüm sorunları ile ilgilense de odağına eğitim sistemi içinde engellilerin yaşadığı sorunları koyuyor ve alternatif eğitim modelleri üzerine çalışıyor.
"Arabalara çarparak yürüyorum"
Platformun İstanbul temsilcisi Turgay Gümüş, okulda "eğitim"e dair yaşadığı sıkıntılardan önce evden çıkışından üniversiteye gidene kadarki "mimari engeller"e dikkat çekti.
"Evden çıktım, ara sokaklarda düzgün park edilmemiş en az üç arabaya çarparak ilerliyorum. Otobüs durağında ses sistemi olmadığı için insanlara otobüsleri soruyorum; bu yüzden birçok yere geç kalabiliyorum. Otobüse bindim, şanslıysam durakları bildiren ses sistemi var ki genelde olanlar da çalışmıyor.
"Üniversite kapısına geldim; karşıya geçmek için ışıklarda hala ses sistemi yok. Bu yüzden her engelli gibi birçok kez kaza atlattım. Okula girdim, kampüste engelliler için yürüme çizgileri yok, köstebek yuvası gibi inişli çıkışlı yollarda güç bela sınıfı buldum. Ve okulun ilk günü hocanız sizi 'Kimse benden bir ayrıcalık beklemesin' diye karşılayabiliyor."
"Matematikten 65 vereyim geç sen"
Peki, görme engelli öğrenciler sınıflarda ne gibi zorluklar yaşıyor?
İlkokulu Körler Okulu'nda okuyup daha sonra süper lise ve üniversiteye devam eden Gümüş, hocaların inisiyatifine bırakılan eğitim sisteminde yaşadıklarını somut örneklerle anlatıyor.
"Hoca tahtaya bir şeyler yazıyor ama sesli okumuyor; power point sunum yapıp ikinci sayfada 'gördüğünüz' gibi diyebiliyor. Oysa tüm bunların basit çözümleri var; biraz çaba gösterse ben o sunumu alıp kabartma metne dönüştürebileceğim.
"Tüm bunlar yasalarla güvence altına alınsa, hocaların inisiyatifine kalmayacak. Çünkü hoca zaten bu konuda hizmet içi eğitim almamış, engelliler konusunda toplumsal farkındalık da olmayınca her şey hocaların insafına kalıyor. Benden diğer öğrencilerle aynı başarıyı göstermem bekleniyor. Oysa Anayasa'nın eşitlik ilkesi benim güvencem olmalı."
"Hiç mi pozitif ayrımcılık yok" diye sorarsanız Gümüş yanıtlıyor:
"Olmaz mı, mesele matematik hocası gelip 'Sen şekilli soruları yapamazsın, ben sana 65 veriyim, dersi geç. Sana şekilli soruları yine kabartma yöntemiyle ya da değişik yöntemlerle verebilecekken kendine göre 'pozitif ayrımcılık' yapıyor."
Turgay, Türkiye'de ders kitaplarının kabartma kitaba çevrilmesinin çok yetersiz olduğunu söylüyor. Çevrilenlerin genelde eski basım sosyal bilimler kitapları olduğunu mesela kendisinin eğitim hayatı boyunca hiç kabartmalı Fen Bilimleri kitabı olmadığını söylüyor.
"Görme engelli neden öğretmen olamasın?"
Engellerle dolu eğitim hayatı güç bela bittikten sonra; sırada Gümüş'ün şu sıra "geleceğimi ipotek altına alıyorlar" dediği meslek yaşamı var.
En son 2009'da bin tane engelli öğretmenin ataması yapıldı. Konuyla ilgili MEB'ten "Okullardaki fiziki şartlar öğretmenlere uygun değil" diyen açıklamalar geldi.
Gümüş, MEB için "özrü kabahatinden beter" diyor. Çünkü zaten bu sene süresi uzatılan 2005'teki kanun kapsamında bütün kamu kurum ve kuruluşları engellilerin kullanımına uygun hale getirilmeliydi.
Turgay, bu açıklama ile okulların engelli öğrencilere de uygun olmadığının kabul edilip bir de öğretmen ataması yapmamak için "meşru" bir neden ortaya sürülmek istendiğini söylüyor.
"Okullar engelli öğretmenler için revize edilse, görme engelli bir kişinin öğretmen olması için bir engel yok. Ama 'engelli öğretmenler başarısız' gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Ben seneye mezun oluyorum ve ne yapacağımı bilmiyorum."
Gümüş şöyle bitiriyor sözlerini: "Zaten en başta 1-0 başlıyoruz hayata, sınavlarla 2-0 geriye düşüyoruz, meslek yaşamında 3-0 oluyor. Ne yapsak geride kalıyoruz..."
"Demek görüyorsun, ek süre yok"
Çağrı Gökçek, yüzde 5 ila 10 arasında "az gören" kategorisinde ancak bu küçük yüzdelik fark onun hayatında avantajdan çok ayrımcılık haline dönüşmüş.
Eğitim hayatı boyunca şekilli sorular üzerinden çalışan Gökçek, sınava üç ay kala sınavda şekilli soru çözmesi halinde "görüyor" kabul edilip ek süre alamayacağını öğreniyor. Bunun üzerine yarım saatlik ek süre için şekilli sorulardan vazgeçiyor; çünkü ek süre almazsa soruları aynı hızda yanıtlaması imkansız.
Bunun üzerine ÖSYM'ye yönetmelikte az gören öğrencilerle ilgili düzenlemenin değiştirilip sınavlarda her engellinin özgün koşullarına göre düzenleme getirilmesi için dava açıyor.
"Herkes zaten Boğaziçi'ni kazandın" dese de Danıştay'da bekleyen davayı kazanacağını düşünen Gökçek, olmazsa AİHM'e taşıyacak; amacı kendi yaşadığı mağduriyeti başkalarının yaşamaması.
"İntegrali bilmeyen biri soruyu nasıl okusun"
Peki engelli öğrenciler merkezi sınavlara hangi koşullarda giriyor?
Merkezi sınavlarda görme engellilerin yanında iki görevli bulunuyor; biri soruları okuyor, diğeri işaretliyor. Görme seviyesine göre yarım saatlik ek süre alıyor. Sınavda istediği materyallerin sağlanması gerekiyor. Bazen kontrastı yüksek metin isteyebilir, bazen keçeli kalem, kabartma daktilo vb.
Gökçek, Türkiye'de "az gören" kavramının net bir şekilde tanımlanmaması nedeniyle büyük sıkıntılar yaşandığını söylüyor.
"Öncelikle tüm görme engelliler için büyük sorun olan okutman meselesi var. Bazen bu insanlar 'temizlik görevlisi' de olabildiği için mesela matematikte integral sorusunda takılıp kalıyorsunuz. Aksan sorunundan dolayı anlaşmakta güçlük çekilebiliyor. Bu insanların hiçbir suçu yok çünkü hiç eğitim almamışlar bu konuda. Yönetmelikte bunun belli kriterleri olmalı.
"İkincisi ise az görenler, bazen ek süreden muaf tutulabiliyor; bazı materyaller istediğinde 'görüyor' kabul edilebiliyor. Oysa dünyada da olduğu gibi her engelli kendi özgün koşullarında değerlendirilmeli."
Gökçek, sınav engelini aşıp iyi bir üniversiteye henüz yeni adım attı; akademik kariyer düşünüyor.
"Marksist olmak bile akademik kariyer için büyük bir engel, bir de görme engeli eklenince bakalım nasıl olacak" diyor. (NV)