Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) yeni Türk edebiyatı ders müfredatının işleyip işlemediğini ortaya koymak için öğretmenlerle yaptığı anket, konuların öğretmenleri çileden çıkardığını gösterdi.
Öğretmenler kitaptaki metinleri uzun buluyor, Arapça ve Farsça kelimelerin öğrenciyi dersten soğuttuğuna inanıyor. Ankete göre bazı öğretmenler yeni müfredatı "kitap müsvettesi" diye niteliyor.
MEB, 2005'te uygulamaya koyduğu yeni müfredatının değerlendirmesini almak için 28 ilden 310 öğretmenin eleştiri ve önerilerini aldı.
Buna göre hazırlana raporda yer alan eleştirilerden bazıları şöyle:
- İster edebi, ister öğretici olsun içinde Arapça, Farsça gibi yabancı kelimeler bulunduran metinlerde kelimelerin anlamının verilmemesi öğrencilerin metni anlamalarına engel oluyor ve dersten soğutuyor. En azından ellerindeki sınırlı kapsamdaki sözlüklerde olmayan kelimelerin anlamlarının metin sonunda bulunması gerekiyor.
- Divan edebiyatı, Tanzimat ve Servet-i Fünun edebiyatı metinlerinin dili çok ağır, günümüz Türkçe'siyle açıklamaları da bulunmuyor. Şiir yapılarında da dil ağır olduğu için öğrenciler anlam veremiyor.
- Sınıf mevcutları, geçmişten gelen alışkanlıklar ve eğitim anlayışı bu programın uygulanmasına engel. Ders sayısının fazla oluşu, öğrencinin bu tür etkinlikleri uygulayacak zamanının olmaması ve Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) sistemi yeni müfredatın hayata geçmesini engelliyor.
- Metinler uzun ve öğrenci seviyesine uygun değil. Öğrencilerin edebiyat altyapısının olmaması sorunu daha da derin hale getiriyor. İlk bir aylık dönemde edebi dönemler, dokuzuncu sınıfların Türkçe’den edebiyata geçiş dönemini yaşadıkları da göz önüne alınarak kısaca ve sevdirilerek verilebilir.
- Kitaplarda seçilen örnek şiir ve metinler öğrencilerin sanat anlayışını geliştirecek düzeyde değil. Dünya edebiyatından örneklerin artırılması gerekiyor.
Akademisyenlere tepki
Öğretmenler, ders kitaplarının akademisyenlerden oluşan bir kurul tarafından hazırlanmasını eleştirirken müfredat değişmesine rağmen, ders kitaplarının özünde aynı kaldığını savundu:
“Akademisyenler kendilerinin varlık sebebi olarak gördükleri tezlerini (işgüzarlıklarını) programa ve kitaplara sokuşturmuşlar. Bu programı ve kitapları kendilerinin de anladığını zannetmiyoruz. Zaten anlasalar böyle kitap müsvetteleri ortaya çıkmazdı. Edebiyat sanatsa bu işi sanatçılara yaptırın. Bu kitap müsvetteleri de sahiplerine verin belki doçent ya da profesör olurlar."
"İşte at gibi küpür çavuldur..."
Dokuzuncu sınıf Türk dili edebiyatı kitabında, öğrencilerin düzeyine göre ağır bulunan eserlere örnek Asaf Halet Çelebi’nin "Cüneyd" ve "Mansur" eserleri:
"Bakanlar bana gördüğünü görürler / Ben başka yerdeyim / Gömenler beni / Gövdemi gömerler / Ben başka yerdeyim / Aç cübbeni Cüneyd / Ne görüyorsun, görünmeyeni / Cüneyd nerede, Cüneyd’e ne oldu / Sana bana olan ona da oldu / Kendi cübbesi altında Cüneyd yok oldu”
“Renkler güneşten / Renkler güneşe / Renkler güneşsiz / Ne renk gerek bana ne renksizlik”
Dokuzuncu sınıf kitabında, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın "Malazgirt Ululaması" eseri de öğrenci seviyesine uygun bulunmuyor. Eserden bir bölüm:
“İşte Danişment uçar çizmeli / İşte mengücük kargısı yalanı / İşte sadalı kurt bana / İşte at gibi küpür çavuldur”
11. sınıf kitabında, Ziya Gökalp’ten alınan eserden, "öğrenciler anlamıyor" denilen bir cümle:
“İslamlaşmak fikrinin taraftarı ve propagandacısı sıraat-ı müstakim-ebil’ür-reşad, Türkleşmek fikrinin taraftarı ve propagandacısı Türk Yurdu dergisidir.”
Yine 11. sınıf kitabında Hüseyin Cahit Uçar’ın "Edebi Hatıralar" adlı eserinde şu ifadeler var:
“Servet-i Fünun’da kafiye göz için değil, kulak için olduğu ileriye sürerek, malumatın neşriyatına mukabele etmişlerdir.”(BK/EÜ)