Nesrin Nas YSK'nin İstanbul seçimlerini iptali kararını yorumlarken; "YSK mevcut sorunlarımızın kaotik bir hal alması kararına imza atmıştır. Bu karar YSK'nın kendini lağvetmesidir ve aynı zamanda geçmişteki seçimlerin meşruiyetini tartıştıracak ve ülkeyi bir daha seçim yapılmayacak hale getiren bir karardır." diyor.
Nas, Türkiye’nin önemli bir dönemini yöneten Anavatan Partisi’nin genel başkanlarından. Ekonomist ve siyaset bilimci. Nas’la yerel seçim sonrası ortaya çıkan seçim atmosferini ve muhalefetin rolünü konuştuk.
İstanbul seçimin iptal edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu Türkiye'nin geleceğine ilişkin çok önemli bir karardır. YSK mevcut sorunlarımızın kaotik bir hal alması kararına imza atmıştır. Bu karar YSK'nın kendini lağvetmesidir ve aynı zamanda geçmişteki seçimlerin meşruiyetini tartıştıracak ve ülkeyi bir daha seçim yapılmayacak hale getiren bir karardır.
Son ana kadar, elimizde demokrasiden son kalan araç olan sandığa tekme vurmayacakları ümidimi korudum. Çünkü iktidarın da meşruiyetinin tek kaynağı sandıktı. Bunun altını Erdoğan defalarca çizmiştir. Üzerine basa basa sandıktan çıkan millet iradesine saygı göstermeyenleri darbecilikle itham etmiştir.
Şimdi yaşanan tam da budur. İktidar elindeki "zor" aracını kullanarak halkın iradesini gasp etmiştir. Bu adım sadece gelecekte yapılacak olacak seçimleri değil, bu iktidarın yönetimi altında yapılan tüm seçimleri, özellikle 2017'den sonra yapılan seçimleri de boşa çıkarmıştır.
Çünkü valilerin ve bürokrasinin sandık kuruluna müdahalesi 2017 de başladı. Anayasa mahkemesi bunda bir sakınca görmedi. 1950 mutabakatına göre seçimlere yürütmenin hiçbir dahli olamaz. Oysa şimdi iktidar bunu tanımıyor. Bu sürecin sorumlusu İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı. Bunlar soruşturulmuyor. Gizli güçler, hurafeler işim içine karışıp hile yapmış gibi sunuluyor. Ve bu gerekçeyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri iptal ediliyor. Bu gerekçeye göre 24 Haziran seçimlerinin ve 16 Nisan referandumunun da iptal edilmesi gerekir oysa. Hatta sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı değil, tüm İstanbul ve tüm Türkiye seçimlerinin iptali gerekir.
Ancak şu saatten sonra hukuki hiçbir gerekçenin ve mantık yürütmenin anlamı olmadığını biliyoruz. George Orwell, " hiçbir şey yasa dışı değildi, çünkü artık yasa yoktu" demiş. Tam da bu noktadayız.
Bu karar siyasi bir karardır. İktidarın asla seçim yoluyla bırakılmayacağının ilan edilmesidir. Onun da ötesinde siyasi islam ve demokrasinin bir arada olamayacağını kanıtlayan bir adımdır.
Yönünü demokrasi ve hukuk devletine döndüremeyen bir Türkiye'yi bekleyen ise dağılmak, yoksullaşmak ve tarihin karanlığına hapsolup yok olup gitmektir.
Yerel seçim sonuçlarını nasıl okuyorsunuz?
Seçimlerin kazananı muhalefettir. Çünkü metropolleri aldı. Metropolleri almak da şu anlama geliyor. Türkiye’de üretilen katma değerin yüzde 59’unu bu kesimler üretiyor. Bu kesimler, iktidarın ortaya koyduğu mevcut rejimden beklediklerini bulamadıklarını belirtip net bir şekilde muhalefetten yana tavır almışlardır.
Çünkü 17 yılda iktidar ekonomiden dış politikaya her meseleyi siyasal olarak propaganda aracı haline getirmiş ve tüketmiştir. Artık söyleyecek yeni bir sözü, atacak yeni bir adımı yoktur. Ve kendisinin bir parçası olduğu bu sorunların hiçbirini çözecek ehliyeti kalmamıştır. Sorunların üzerini zor yoluyla örtmekten başka bir şey yapmayan iktidarın bu tavrı artık çoğunluk tarafından da görülmektedir.
Muhalefete gelince; muhalefet uzun bir aradan sonra AKP’nin yenilemezlik ünvanını elinden aldı. Bundan sonra AKP’nin yönü aşağı doğrudur. Ama şimdi karşımızda yaralı bir dev var. Daha saldırgan ve acımasız olacaktır. Nitekim YSK üzerinde kurulan baskı ile saçma sapan ve aslında yürütmenin kendisinin sorumlu olduğu bir uygulamaya dayandırılan bir gerekçeyle muhalefetin kazandığı seçimin gasp edilmesi de iktidarın artık gözünü kararttığının habercisidir.
'Erdoğan iktidar kalmak uğruna partisini yok etti'
Ama muhalefet, bütün normları, kurumları, yasları çiğneyerek yol almaya çalışan ve kendi meşruiyetini dayandırdığı sandığa dahi darbe yaptıran iktidar karşısında, eskisinden daha kalabalık ve daha cesur olarak “herşeyçokgüzelolacak” diye çıkıyorsa bu iktidarın geri dönülmez bir biçimde kaybettiğinin resmidir. İstanbul seçiminin iptal kararı da iktidarın yenildiğinin tescilidir aslında...
Erdoğan iktidarda kalmak uğruna hem partisini yok etmiş hem de Türkiye’yi karanlık bir rejime hapsetmiştir. Fakat aynı zamanda kendi partisi yok olurken MHP’yi neredeyse yoktan var etmiştir. Dolayısıyla Bahçeli ve MHP’yi de bu seçimin kazananları arasında saymak gerekir.
Erdoğan’ın tüm hamleleri bana Macbeth’in pişmanlığını anlatan şu dizelerini hatırlatır hep:
“Beni mahmuzlayan tek şey, kendi yükselme hırsım;
O da bir atlayış atlıyor ki atın üstüne
Öbür tarafa düşüyor, eğerde duracak yerde.”
Bu an yaklaşıyor. Ve bunu görmek çok hazin.
“Bundan sonra asıl görev muhalefete düşüyor”
Muhalefet açısından…
Bu seçim Türkiye’ye yeni bir pencere açtı. Muhalefete ve Türkiye’ye açıldı bu pencere. Bu seçimler yerel seçim ötesindeydi muhalefet için. Demokrasi zemini oluşturabilecek miyiz? Bu sorunun yanıtını aldı muhalefet. Bunun olabileceği açığa çıktı.
Muhalefetin üzerine düşen büyük rol var. O da halkın sandıkta verdiği mesajı iyi okumaktır. Asıl iş bundan sonra muhalefete düşüyor.
Ortaya çıkan Ayşen Candaş’ın deyimiyle “umut koalisyonu”nu güçlendirmek. Bu kapıyı açık tutmak. Kentli, Kürt, Türk, Laz, LGBTİ, Alevi, her kesimden olan insanların bu koalisyonu sahiplenmesi ve öteye taşıyabilmesi. Burada da asıl görev muhalefete düşüyor.
“AKP MHP koalisyonu zorunlu evliliğe dönüştü”
“Umut koalisyonuna” karşı Erdoğan’ın “Türkiye ittifakı” önerisi sonuç getirir mi?
Bu çağrıyı hiçbir şekilde ciddiye almıyorum, üzerinde konuşulmaya değer bile bulmuyorum. Çünkü 24 saat geçmeden bu çağırının boyutunu gördük. AKP kendi seçtiği rejimi artık tek başına götürebilme durumunda değil. Yanına sürekli koalisyon bulmak zorunda. Bu koalisyona MHP’den başka bir alternatif görünmüyor. Ki MHP de açıklamanın hemen ertesi günü, “Nereden çıktı bu Türkiye ittifakı?” çıkışını gösterdi. Bu çıkış sonrası Erdoğan’ın yelkenleri suya indi. Bu koalisyon zorunlu bir evliliğe dönüşmüş durumda Erdoğan açısından.
Erdoğan ancak MHP isterse ondan ayrılabilir. Erdoğan’ın eli kolu bağlı.Erdoğan, bundan sonra hem ekonomide hem dış politikadaki faturayı paylaşacağı bir ortak arıyor. Türkiye ittifakı önerisi çoktan kapandı. Ancak, her an başka bir şekilde ortaya çıkabilir.
Erdoğan bundan sonra nasıl bir hamle yapabilir sizce?
Erdoğan’ın elindeki mevcut koalisyonu yeterli değil. Onun için başka yollar arayacaktır. Ama ilk adımı “umut koalisyonu” olarak ortaya çıkan muhalefet duruşunu bozmak ve araya nifak sokmak olacaktır. Bunu yapacak, devletin hem propaganda hem de zor araçları Erdoğan’ın elindedir.
Bundan sonra asıl direnmemiz gereken husus budur. Tüm gerçek dışı propagandaya rağmen yan yana bir arada durabilmek ve demokrasi mücadelesinde Türk-Kürt birlikte yürümek. Bunu başardığımız ölçüde Erdoğan’ın 7 Haziran sonrasının bir benzerini bize yaşatmasını önleyebiliriz.
Davutoğlu’nun manifestosuna dair ne söylemek istersiniz?
Davutoğlu’nun manifestosunu okudum. İçeriğine katılıyorum ama şu soruyu sormadan edemiyorum. Bugün Türkiye’de yaşanan sorunların arkasında Davutoğlu’nun politikasının payı var. Ortadoğu’daki sorunlar, ekonomik sorunlar, ABD ve Rusya ile sorunlar…. Kürt meselesi, “Sur’u Toledo yapacağız” söylemi. Hepsinde Davutoğlu’nun politikalarının etkisini görüyoruz.
Bu soruların kaynağının kendisinin olduğunu kabul emesi, sorunlarla toplum önünde yüzleşmemesi ben bu çıkışı hayretle karşılıyorum. Çünkü ben de eski bir siyasetçiyim ve ANAP’ın imzasının olduğu tüm kararlarda kendi dönemim olsa da olmasa da sorumluluk alıyorum.
Davutoğlu facebook hesabından yayınladığı manifestoda ne demişti? Partimiz dar ve çıkarcı bir gruba terk edilemez. Partide yenilenme gerekiyor. Cumhurbaşkanı'nın seçimlerin birinci derecede tarafı olarak seçim ortamının gerektirdiği yoğun ve çoğu zaman da sert siyasi polemiklere girmek durumunda kalması, devlet geleneğimiz içinde toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede durması gereken Cumhurbaşkanlığı kurumunun toplumun en az yarısı ile psikolojik bir kopuş yaşamasına yol açmaktadır. |
Peki Davutoğlu bu çıkışıyla tam olarak ne yapmak istiyor?
Davutoğlu’nun çok yalnız kalmış bir Erdoğan’a, “Ben buradayım partide yenilenme istiyorsanız sizinle birlikte bu partiyi eski güzel günlere götürmeye varım” diyor. Ama buradan bir hareket çıkmaz. Hem Davutoğlu’nun öyle bir karşılığı yok hem de öyle bir gücü yok.
“Başkanlık sistemine sarı kart gösterdiler”
31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını bir de Başkanlık Sistemi’nin sonucu olarak okuyabilir miyiz?
Başkanlık Sistemi, belirsizlikleriyle sürüyor. Karar yapısı, kim kime bağlı, devletin işleyişi tam bir muamma. Norm ve hukuk dışı, kocaman bir boşluğun olduğu bir yapı.Tek kişinin, kendi çıkarlarını gözeterek aldığı kararlar bu boşluğu dolduruyor. Ortada bilinçli olarak yaratılan bir kaos var. Bu kaosun varlığı iktidarın elini güçlendiriyor. Son YSK kararı da adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi dedikleri, bugünlerde Suriye, Kuzey Kore ve Türkmenistan’dan başka bir benzeri olmaya bir sistemin ürünüdür. Ortada bir anayasa var, ama bu anayasa iktidarı bağlamıyor ama yönetilenlere de iktidarın uygun gördüğü biçimde uygulanıyor. Buna Max Weber neo patrimonial sultanizm der.
Son seçim özellikle kentlilerin bu yeni rejim/sisteme sarı kartıdır. Eğer kitleler başkanlık sisteminden memnun kalsaydı, 31 Mart seçimlerinin sonuçları böyle olmazdı. Çok kısa sürede bile bunun nereye gideceği belli oldu.
Bu sistem değişmek zorunda. Eski parlamenter sisteme mi dönülür yoksa yerelden daha güçlü yönetim modeline mi geçilir? Bunu belirleyecek olan muhalefetin gücüdür.
Muhalefetin ağırlıklı olarak rolü misyonu bu olmalı. Şu an gelinen noktanın umuda dönüşmesi ve bu umudun demokratik bir Türkiye vizyonuna büründürülmesi muhalefetin öncelikli misyonu olmalı. Türkiye’nin bu sorunları bir daha yaşamaması muhalefetin atacağı bu adımlara bağlı.
“Muhalefetin birlikteliğini bozmak isteyen iktidara prim vermemek gerek”
Peki, muhalefet bu durumun farkında mı?
Şu ana kadar İstanbul, Ankara, İzmir’e buralardaki duruma bakınca, muhalefet bunun önemini kavramış gibi görünüyor. Yerelde halkı daha çok kavrayan, işin içine çeken o başlattıkları şeffaf, ortak karar alma sürecine gidecek adımı atmış durumdalar. Bu önemli.
Yerel yönetimler bu anlamda önemli bir başlangıç noktasıdır.
İktidar muhalefetin birlikteliğini bozacak her girişimi yapacaktır buna prim vermemek gerekir. Sunni, Alevi, Kürt, Türk herkesin düzgün okullara, düzgün parka, temiz suya ihtiyacı var. İnsanları daha iyi yaşlanılabilir Türkiye’de buluşturmak üzere muhalefet yan yana durabilmeli. Muhalefetin, farklı kesimlerin buluşmasını ortak bir Türkiye hareketine çevirmeye ihtiyacı var. Güzel bir gelecek ancak böyle kurulur.
Nesrin Nas hakkındaSiyasetçi ve akademisyen. Anavatan Partisi'nin 5. genel başkanı. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü'nden mezun oldu. İngiltere'de Uluslararası Para Piyasaları ile ilgili etüt ve incelemeler yaptı. Vakıf üniversitelerinde uzun yıllar ekonomi dersleri verdi. Demokrasi İçin Birlik girişmi üyesi. |
(EMK)