bianet’in de gölge raporunu sunduğu, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’nin 142. Oturumu Cenevre’de düzenleniyor. Toplantılarda gündeme alınacak olan Türkiye ile ilgili bu yıl, farklı hak örgütleri alternatif/gölge raporlarını Komite’ye sundu.
Komite’ye rapor sunan hak örgütlerinden Mor Çatı gönüllüsü Elif Ege bianet’e, hak ihlallerine dair ne gibi değerlendirmeler yaptıklarını anlattı.
Türkiye’nin “insan hakları karnesi” BM İnsan Hakları Komitesi’nde tartışılacak
BM İnsan Hakları Komitesine Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi çerçevesinde sunduğunuz raporda, özellikle hangi hak ihlallerine dikkati çekmek istediniz, buna dair hangi çözüm önerilerini sundunuz?
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından uygulanmasının izlendiği 2. gözden geçirme periyodu kapsamında BM İnsan Hakları Komitesi’ne bir gölge rapor sunduk. Komite daha önce yapılan izleme sürecinin sonucunda Türkiye’ye kadın cinayetlerine karşı alınan tedbirleri, şiddete maruz kalan kadınların adalete erişimlerin sağlanabilmesi için atılan adımları, şikayet, soruşturma, kovuşturma ve mahkumiyet kararlarının sayısına ilişkin ayrıştırılmış verileri sormuştu; devletten sığınaklar, psiko-sosyal destekler ve kadınları şiddetten koruyacak tedbirler hakkında güncel duruma dair bilgi vermesini istemişti.
Biz de bu soruları esas alarak gölge raporumuzda kadın cinayetleri, koruyucu tedbirler ve adalete erişim önündeki engeller başlıklarını ele aldık. Raporumuz, Mor Çatı’ya başvuran kadınların deneyimlerine ve bianet verilerine dayanarak hazırlandı.
Kadın cinayetleri
Kadın cinayetleri konusunda, Ceza Kanunu'nda kadına yönelik şiddetin ayrı bir suç olarak tanımlanmadığını ve devletin ayrıştırılmış veri tutmadığını vurguladık. 2012-2023 yılları arasında en az 3361 kadının öldürüldüğünü belirttik. Haksız tahrik ve iyi hal indirimlerinin hakimler tarafından patriyarkal bir bakış açısıyla uygulanmaya devam ettiğini dile getirdik.
Koruyucu tedbirler konusunda, 6284 sayılı Kanun'un uygulanmasındaki eksiklikleri, yetkililerin caydırıcı ve cinsiyetçi yaklaşımlarını, tedbir sürelerinin kısalığını ve Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinde (ŞÖNİM) ve sığınaklarda kadınlara sunulan hizmetin niteliğini eleştirdik. Ayrıca, deprem bölgesinde şiddetle mücadelede derinleşen sorunlara dikkat çektik.
“Tedbir” kararları
Raporumuzda kopyala yapıştır biçimde, kadınların özgül koşullarını dikkate almayan, kısa süreli kararlarla kadınların can güvenliklerinin tehlikeye atıldığını; kararların uygulanmasının izlenmediğini bu nedenle tedbir kararı olmasına rağmen öldürülen kadınlar olduğunu vurguladık.
Ayrıca şiddetin kadınlar ve çocuklar üzerindeki etkisini görmezden gelen biçimde babanın çocuklarla ilişkisini sürdürmeyi merkeze alan kararlarla kadınlara verilen gizlilik kararlarının çocuklara verilmemesi ve fail erkeğe görüş hakkı verilmesi nedeniyle şiddetin sürdüğünü ve kadınlarla çocukların can güvenliğinin tehlikeye atıldığını ifade ettik.
Göçmen kadınlar
Ayrıca koruyucu tedbirler konusunda göçmen kadınların şiddetten uzaklaşabilmelerinin önündeki engellerin altını çizdik. Ayrımcı uygulamalar ve kadınlara anadillerinde destek verilmiyor olması nedeniyle göçmen kadınların şiddetten uzaklaşmasının zorlaştığını vurguladık.
Adli süreçler ve cezasızlık
Adalete erişim konusunda özellikle kadınların şikayetçi olmalarının önünde bulunan engelleri (sisteme olan güvensizlik, şiddetin artacağı korkusu, boşanma sürecinin uzaması kaygısı, nafaka kaybı ve aile baskıları gibi) ve adli süreçlerde kadınların, sosyal, psikolojik ve hukuki desteğe ulaşmada yaşadıkları zorlukları dile getirdik.
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinin (ŞÖNİM) bu korkuları gidermek ve kadınları güçlendirmek için gerekli adımları atmadığını aktardık. Soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin uzunluğu, cezaların alt sınırdan verilmesi ve infaz sorunları nedeniyle yaygınlaşan cezasızlık atmosferine vurgu yaptık.
Raporumuzda ayrıca feministlerin ve kadınların 25 Kasım ve 8 Mart protestolarına getirilen kısıtlamalar ve keyfi gözaltılar da yer aldı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması
İstanbul Sözleşmesinden çekilmek de dahil son dönemdeki uygulamalar ve hakim söylemin, kadın haklarında hukuki mücadeleyi ve toplumdaki algıyı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Bu tür söylemlerin uygulamalara doğrudan etkisi olabiliyor maalesef. İstanbul Sözleşmesi’nden henüz çıkılmadan önce bir Baro yetkilisi bir kadının hukuki destek talebine İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı yönünde yanıt vermişti ve bunu kadına ücretsiz hukuki destek vermemek için gerekçe olarak göstermişti.
Benzer durumlar diğer şiddetle mücadele mekanizmaları için de geçerli olabiliyor; uygulamaları doğrudan olumsuz yönde etkileyerek var olan hakların da uygulanmamasına neden olabiliyor. Bu anlamda İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının hukuki mücadeleye temel etkilerinden biri 6284 sayılı Kanun’a yönelik saldırıları da güçlendirmesi oldu.
Fakat bir yandan da ilk defa bir uluslararası sözleşme toplumda bu kadar tanındı, okundu benimsendi. Yıllar geçse de farklı mecralardan İstanbul Sözleşmesi’ne dönülmesi çağrılarını duyuyoruz. O sesler bitmiyor.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının kendisini de kadınlar bir hukuk mücadelesine dönüştürler; Danıştay’daki davaları hep birlikte takip ettik ve devamında da mücadelemizi uluslararası hukuk mekanizmalarında sürdüreceğiz.
6284 No’lu yasa kadınları ve LGBTİ+'ları şiddete karşı nasıl koruyor?
6284 sayılı Kanun
6284’e saldırılar da sessizce kabul görmüyor; güçlü bir karşı çıkış var toplumda. Bize ulaşan kadınlarda bu kararlılığı görüyoruz. 6284 sayılı Kanun'un uygulama sorunlarına dair kamuoyu tartışması, yasa zaten uygulanmıyor genellemesine de götürebiliyor.
Yasanın uygulanmasında çok temel sorunlar olmakla birlikte, kadınların şiddetten uzaklaşması için hayati tedbirleri de sağladığını unutmamak lazım. 6284 sayılı Kanun yürürlükte, bu nedenle kadınları hakları ve haklarına erişmek için başvurduklarında karşılaşacakları engeller konusunda bilgilendirmek ve başvurmaları için cesaretlendirmek çok önemli.
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi nedir?
Türkiye’deki hak ihlalleri BM Komitesi’nde
- Türkiye’nin “insan hakları karnesi” BM İnsan Hakları Komitesi’nde tartışılacak (17 Ekim 2024)
- Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi nedir? (17 Ekim 2024)
- bianet’ten BM Komitesi’ne gölge rapor: İfade özgürlüğüne sistematik müdahale (18 Ekim 2024)
- MLSA: Çözüm, hukuka dönmekten geçiyor (21 Ekim 2024)
- Mor Çatı: Mücadelemizi uluslararası hukuk mekanizmalarında sürdüreceğiz (23 Ekim 2024)
- Af Örgütü'nün Türkiye raporunda “yargı bağımsızlığı” vurgusu (23 Ekim 2024)
- İHOP: Türkiye, uluslararası hukuktaki yükümlülüklerini yerine getirmeli (23 Ekim 2024)
- BM Komitesi, Türkiye’deki hak ihlallerini sordu (23 Ekim 2024)
- BM Komitesi: Neden AYM kararı uygulanmıyor? (24 Ekim 2024)
- BM Komitesi'nden Türkiye'ye: "Terörizmin yasal tanımı netleştirilmeli" (8 Kasım 2024)
(AS)