Akademisyenler, Taner'in açıklamasındaki ulus devlet, küreselleşme ve uluslararası siyasetteki istikrarsızlıkla ilgili saptamalarının doğru olduğunu söylüyor; hatta Baskın Oran, "Bunlar zaten yıllardır Mülkiye [Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi] 2. sınıfta okuttuğumuz saptamalar. Küreselleşme her şeyi değiştirdi. A'dan Z'ye her şeyin değiştiği bir ortamda 1930'ların temel çizgilerini koruyan ulus devlet yaşamaya devam edemez" diyor.
Ama asıl sorun, Taner'in bu saptamalardan sonra ne yapılması gerektiğiyle ilgili söyledikleri.
Oran: Dış politika üzerine konuşmamalıydı
Oran, Taner'in bir bürokrat olarak kendi teşkilatı ve güvenlik üzerine konuşabileceğini ama dış politika üzerine konuşmaması gerektiğini söylüyor.
"Taner ne söylüyor, anlaşılmıyor. 'Yalnızca bekle gör politikasıyla, savunmayla olmaz' diyor. Bunun adı antistatükocu politikadır. Bundan ne istediğiyse son derece müphem. Kuzey Irak'a müdahaleden veya müdahale için hazır beklemekten mi söz ediyor? Çünkü bölgede en fazla hareket orada."
Oran, Taner'in söylediklerinin "macera peşine düşmek" diye yorumlanmaya çok müsait olduğunu, konuşmaması gerekmesine karşın konuştuktan sonra, artık tam olarak ne demek istediğini açıklaması gerektiğini söylüyor.
"Müsteşar, böyle bir durumda sağlam ekonomi, sağlam ordu, kusursuz bir dış politika -o da ne demekse- ve bunların olmazsa olmaz tamamlayıcısı iyi bir istihbarat gerektiğini söylüyor.
İstihbarat örgütünü çağdaş hale getirmek istiyor olabilir, ama sözünü ettikleri doğrudan dış politika. Bir bürokrat olarak dış politika konusunda konuşmamalı. 'İstihbarat örgütümüz reorganizasyona girmek zorunda' dese olurdu. Ama Türk dış politikası statükocu olmayı bıraksın, demek macera önerisi."
Oran, "dengesiz" diye nitelendirdiği coğrafyada, Türkiye'nin kendi başına hareket edebilecek bir ülke olmadığının, öte yandan ABD'nin mızrak ucu olmasının da olanaksızlığının altını çiziyor.
Ersanlı: Egemenlik yeniden tanımlanacaksa, barış üzerinden tanımlanmalı
Büşra Ersanlı da, "Egemenlik meselesinin sıkışık bir konumda olduğu, egemenlik kavramının yeniden değerlendirilmesi gerektiği doğru" diyor; ama ekliyor:
"Ama bunun çözümü, yeni tarz egemenlikler yaratmak mı, yoksa varolana dört elle sarılmak mı, bunu bilemiyoruz. Taner'in verdiği imaj, büyük ülkeler arasına geçmek yönünde. Bu da doğru olabilir. Ama bu demokrasiyi kendi içinde uygulayıp çevreye yayarak, 'yurtta sulh, cihanda sulh' aktif olarak uygulanırsa anlamlı olur."
"Sorun, askeri çatışmayı siyasetin gündeminden çıkarıp çıkarmamak"
Ersanlı Taner'in sözlerinin bölgede bir tür yeni neoliberal güç olma eğilimi olarak okunabileceğini söylüyor. "ABD'nin hükümet politikasını destekleyen güçler tarafından istenen de bu zaten. Ama unutmayın, Birleşmiş Milletler'in kurulması ve özel örgütlerinin gelişmesinin ana amacı, dünyadaki sivri egemenlikleri yumuşatarak işbirliğine özendirmekti. Sivri egemenliği teşvik etmek -ister savunmacı, ister saldırgan olsun- askeri çatışmayı siyasetin gündeminden çıkarmayı istememek demek."
Barış, insan hakları ve insan güvenliğine dayalı egemenlik, siyasi irade
Dünya ölçeğindeki büyük güçlerin amacının da bu olduğunu söylüyor Ersanlı.
"Yeni egemenlik kavramının içini barışla ve siyasi iradeyi açıklayarak doldurmak gerekiyor. Egemenlik ve irade kavramlarının bunları ne kadar izah ettiği üzerinde durmak zorundayız. Egemenlik ve siyasal iradenin bu durumu, insan haklarını ve insan güvenliğini doğrudan ilgilendirdiğini çok açıkça ifade etmeden, diğerleri üzerinde durmak açıklayıcı olmuyor."
Dedeoğlu: Taner'in sözleri karar alıcılara uyarı
Beril Dedeoğlu da, Taner'in açıklamasındaki en önemli unsurun, "karar alıcılara dünyadaki dinamikleri kaçırdıkları yönündeki uyarı"sı olduğunu söylüyor. "Defansif yerine ofansif politika derken, bunu 'toplar, silahlar' anlamında söylememiş olabilir" diyor.
"Dünyayı Türkiye'den bakarak açıklamaktan vazgeçmek gerektiği, uluslararası ilişkilerde küresel bir istikrarın olmayacağı, küreselleşmenin olumsuz etkilerinin ulus devleti değiştireceği, doğru saptamalar.
"Taner, Türkiye'nin varolan değişikliğe göre kendini uyarlaması gerektiğini söylüyor. Daha esnek dış politika ve devletin yeniden yapılanmasını öngörüyor ve klasik, soğuk savaş dönemine ait iç kavgaları bir yana bırakmaktan söz ediyor. PKK, aşırı İslam gibi tehditlerin değerlendirilmesinde geniş perspektife ihtiyaç olduğunu söylüyor. Küresel sermayeye dahil olmak, sınır aşan faaliyetlerde yer almak gibi noktalara dikkat çekiyor."
Dedeoğlu, Taner'in açıklamasının güvenlik birimlerinde yeniden yapılanma önerdiğini, daha devinimli, hızlı hareket eden sistemlere ihtiyaç olduğunu saptadığını ve kurumsal yeniden yapılanma gerektiğini saptadığına işaret ediyor.
"Çok dikkatli hazırlanmış bir açıklama bu. Parmağıyla devletinin çeşitli kurumlarını işaret etmiyor. Topluma mesaj veriyor. Atıl ve yavaş işleyen mekanizmaların hızlandırılmasını, istihbarat sürecine toplumsal kesimlerin katılımını öngörüyor. Terörle mücadele yalnızca devletin işi değil, derken haklı."
Oran: Bu koşullarda asimilasyon mümkün değil
Oran, ulus devletin neden süremeyeceğini şöyle açıklıyor:
"Çünkü ulus devletin tanımı, 'milletinin tek bir etnik dinsel gruptan oluştuğunu varsayan devlet'tir. Bunun da sonucu elbette asimilasyoncu devlet olur. Artık dünyanın bu koşullarında asimilasyon mümkün değil.
"Türkiye'nin bu yeni koşullarda bağımsız bir devlet olarak ayakta kalabilmesinin koşulu, bunu anlamaktan geçer. Asimilasyoncu politikayla devam edemez."
Oran, bu durumu Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunun zorladığına dikkat çekiyor:
"Türkiye'nin kendi Kürtlerini artık asimile etmesinin mümkün olmadığı, memnun etmeye çalışması gerektiği, bir gerçek olarak vardı. Ama artık büyük bir önem kazanmış durumda.
"Irak Kürtleri bir de petrolü ele geçirirlerse, Türkiye Kürtleri için de ekonomik cazibe merkezi olurlar. Biz kendi Kürtlerimizi o kadar memnun etmeliyiz ki, başka tarafa bakamayacak hale getirmeliyiz. Bu ancak onların alt kimliklerini tanımakla olur. Bunun karşısında onlar da Türkiye'nin üst kimliğini tanıyacaklar."
Ancak Oran, Taner'in açıklamasına geri dönüyor: "Keşke Emre Taner bunu söylüyor olsaydı; ama satır aralarında buna dair hiçbir şey yok."
Neden şimdi, böyle bir konuşma?
Baskın Oran, "Durup dururken bu konularda konuşmak adetten değildir. Neden?" diye sorduktan sonra yanıtlıyor:
"Taner'in bir amacı MİT için yeniden yapılanma olanağının yaratılmasını istemek olabilir. Ama bu böyle bir konuşmayla istenmez."
Bir başka amacınsa, bu açıklamanın Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda AKP'yi sıkıştırmak olabileceğini düşünen Oran, "Sıkışmanın temelinde bu var" diyor. "Erdoğan'ın hem kendisi, hem partisi hem de Türkiye için, cumhurbaşkanlığını istemediğini açıklaması gerek" diyen Oran, "Nasıl olsa erken seçim yapılmayacağı anlaşıldı. Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olmaktan vazgeçtiğini ilan ederse gerilim birdenbire düşecek. Böylece antidemokratik çevrenin kozları da boşa harcanmış olacak."
Taner ne demişti?
Değerler yeniden tanımlanıyor: "Dünyadaki tüm değerlerin, ilişkilerin, sistemlerin ve düzenlerin, yeniden şekillendiği ve hatta tanımlandığı bir süreç içinde bulunmaktayız. Bu süreç, aynı zamanda, parçası olduğumuz uluslararası sistemin de kuralları, başrol oyuncuları ve figüranlarıyla mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden belirlenmeye ve hatta doğmaya çalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir. Tarihi yakından incelediğimizde görüyoruz ki uluslararası sistemde istikrar hiçbir zaman uzun süre mevcudiyetini koruyamamıştır. Sistemin bir veya birden çok noktasında mutlaka bir değişim yaşanmıştır."
Ulus devletler için kritik dönem: "21. yüzyılın ilk çeyreği, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu bir evreyi de işaret etmektedir. Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dahil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir."
Tehditler iyi algılanmalı: "Ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekten sağlam politikalar üretebilmek ve uygulayabilmek için ulusal güvenlik ve ulus-devlet yapısına yönelen tehdit ve kaynakları iyi algılayabilmek, ulusun karşı karşıya olduğu fırsatları ve tehditleri öngörmek, doğru analiz edebilmek ve uygun vasıtalarla karşı koymak zorunluluğu/ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissedilir hale gelmiştir."
Bekle-gör-tavır al: "Son derece kaygan bir zemin üzerine oturmuş uluslararası ortamda Türkiye, bir yandan yakın zamana kadar değişik çap ve karakterde savaşların yer aldığı ve halen potansiyel çatışma tehditlerinin bulunduğu Balkanlar, diğer yandan birçok bakımdan sürtüşmelere sahne olan ve çeşitli istikrarsızlık potansiyelleri taşıyan Kafkaslar ile yaklaşık 40 yıldır fiili çatışmalar ve terörist faaliyetlerle yoğrulmuş Ortadoğu'nun arasında bir iç hat pozisyonuna sahip halde bulunmaktadır. Bu süreç içinde Türkiye, gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da 'Bekle-gör-tavır al' taktiğiyle sınırlama lüksüne sahip değildir. Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye'ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır. Bu nedenle de Türkiye tüm kartlarını/avantajlarını maksimum düzeyde bir verimlilikle değerlendirmek durumundadır. Ulusal gücü sağlamanın ve korumanın en etkili yolu, istihbarat fonksiyonlarımızın ulusal güvenlik politikalarımızı ve ulusal çıkarlarımızı destekleyecek şekilde yapılandırılması ve geliştirilmesidir."
Güçlü bir istihbarata ihtiyaç var: "Öte yandan jeopolitik ve stratejik konumu itibarıyla oldukça zor bir coğrafya üzerinde bulunan Türkiye için güçlü bir ekonomi, kusursuz bir dış politika ve caydırıcı bir askeri yapılanma şeklinde sayabileceğimiz çok sağlam üç ayağa sahip olmak bir zorunluluktur. Bu üç ayağın ifade edilen özellikleri içinse güçlü, dinamik, etkin, esnek, hareket kabiliyeti yüksek ve yaratıcı bir istihbarat yapılanmasına ihtiyaç vardır." (TK)