Hem ruhen hem de bedenen sıcak yaz güneşinin rehaveti terk edilememiş. Neyse ki bir futbol düşkününün en çok keyif alabileceği fırsat yakalanmıştı.
Değil mi ki futbol izlemek, dalış sporundan (scuba diving) sonra en iyi dinlendiricidir, bir bardak bira alıp oturdum televizyonun karşısına.
Elimde televizyonun kumandası, maç saatine kısa bir zaman kala kanallar arasında dolaşmaya, sabırsızlığımı gidermeye çalışıyorum. "Neyse ki maç NTV'de" dedim kendi kendime.
Spor yayıncılığı ve NTV Spor Servisi
Öyle ya, bana sorarsanız spor yayıncılığında, hem yıllardır "en iyi"yi yakalamanın uğraşında; hem de bu konuda kendi kulvarında koşmaya çalışan rakiplerinin, fersah fersah üzerinde bir spor servisinden söz ediyoruz.
Yıllardır hem futbol, hem NBA maçları, hem de Formula 1 yayınlarıyla rüştünü ispat eden bu başarılı haber kanalından, bir milli maç anlatımı dolayısıyla kuşku duymak yersizdi.
Maç başlamak üzere, keyfim yerinde.
Koltukta öne doğru biraz daha kaykılıp, en rahat pozisyonu bulma uğraşısının sonuna doğru, Sofya, National Stadı'nın zemininde, her iki takımın oyuncuları da görüldü.
Atılan her adımda, sahada az önce yağan yağmurun biriktirdiği su, sağa sola sıçrıyor, futbolcuların tozlukları daha maçta ilk tekmeyi yemeden kirleniyordu. Gökyüzünün alacakaranlığını geceye çeviren bulutlar, maç sırasında da yağmurun devam edeceğini gösteriyordu.
Her futbolcudan biraz...
Ne yalan söyleyeyim keyfim bir anda kaçtı. Çünkü bu bir hazırlık maçıydı. Hazırlık maçları umumumuzun malumu, sıkıcı olur.
Teknik direktörler tüm oyuncularının performansından bir tutam görebilsin diye, çok sayıda oyuncu değiştirilir, takım tertipleri neredeyse tamamen değişir, oyun disiplini bozulur.
Bunun üzerine bir de göle dönmüş sahayı eklersek futbolun zevki kalmaz, hem oynayan hem de izleyen için 90 dakika işkenceye dönüşebilir.
Karşılaşma, işte bütün bu olumsuz şartlarla başladı.
NTV'de maçı, Formula 1 yarışları sayesinde yakından tanıdığımız Okay Karacan anlatıyordu.
Karacan, önce takım kadrolarını, sonra da karşılaşmanın hakemlerini saydı. Hakem Hıristoforos Zografos'un Yunan olduğunu da böylece öğrenmiş olduk.
Futbolcuların üstün gayreti ile onca olumsuzluğa rağmen keyifli bir karşılaşma olduğunu söylemek mümkündü. Pozisyon zenginliği bir "dostluk maçı"ndan beklenmeyecek düzeye ulaşınca keyfim arttı.
Türkiye Milli Takımı'nın attığı ilk golün hemen ardından tempo daha da yükseldi, Bulgaristan'ın iyi futboluyla birlikte atılan gollerin sayısı arttı.
Anlatıcının "Yunan hakem" takıntısı
Ama kulaklarımızı tırmalayan olumsuzluklar, karşı konulamaz bir biçimde rahatsız etmeye başlamıştı. Oyun devam ederken anlatıcı sürekli olarak hakemin Yunan olduğunu vurgulama ihtiyacı hissediyordu.
Öyleki, soyadı Zografos olan bir adamın, kolaylıkla telaffuz edilebilecek adını söylemek yerine Karacan, salt "hakem" ya da "maçın hakemi" demek gibi bir şansı da varken, mütemadiyen hakemin milliyetini vurgulamanın özel gayreti içindeydi.
Hatta kimi zaman bu milliyet vurgusu daha yakıcı bir hal alıyor, yardımcı hakemden bile "Yunan hakemin yardımcısı" biçiminde söz ediliyordu. Düşünsenize, "Yunan hakem faul verdi", "Yunan hakemin yardımcısı ofsayt bayrağını kaldırdı", "Yunan hakem oyuncumuzu sarı kartla cezalandırdı". Yunan hakem, Yunan hakemin yardımcısı, Yunan, Yunan, Yunan...
"Biz 23 kişiyiz hiç rahatsız değiliz"
İlk yarı bitti. Aynı şey belki ikinci yarıda tekrarlanmaz, umuduyla hiç adetim olmamasına rağmen, NTV'nin telefonunu bulup aradım. Santral görevlisinden spor servisini bağlamasını rica ettim.
Telefona, sesinden gayet genç olduğunu anladığım spor muhabiri çıktı. İyi çalışmalar dileyerek girdim söze.
Karşılaşmayı anlatan kişinin Yunan sözcüğü üzerine yaptığı vurgunun kulağa sevimsiz geldiğinden, hiç değilse kendisinden sadece "hakem" diye söz edilebileceğinden, bundan tıpkı benim gibi başkalarının da rahatsızlık duyma ihtimalinden falan söz edeyim, derken, genç muhabir sazı eline aldı:
"Bey'fendi, biz burada şu anda 23 kişiyiz ve bir kişi bile şu ana kadar kimse rahatsızlık duymadı. Biz bunu bütün maçlarda yapıyoruz, hakemin adı zor olunca böyle söylüyoruz. Hem bizi sizden başka hiç kimse bunun için bizi aramadı. Demek ki sizin duyarlılığınız fazla."
Ben tam milliyet vurgusunun artması halinde, işin keyfinin iyice kaçacağını söylemeye çalışırken, "Biz bundan rahatsızlık duymuyoruz" diye tekrar edip telefonu kapatıverdi karşıdaki. Yukarıda da söyledim.
Hakemin adı Zografos'tu. Üç heceli bu kelimeyi söyleyemeyen bir maç anlatıcısı olabilir mi?
"Türk'ün Türk'ten başka dostu yok"
Toplumun herhangi bir kesiminden gelebilecek ufacık bir tepki bile NTV Spor servisinde çalışanların umurunda olmalıydı oysa.
Yunan vurgusundan sıtkı sıyrılmış herhangi bir başkası, futbolun evrensel niteliğinden bahsederek, tepkisini dile getirirdi. Bulgaristan Milli Takımı'nda oynayan Brezilya asıllı Bulgar futbolcunun kökeni bile sadece bir kere dillendirilmişken hakemin, -ki hakem futbolda haksızlık yapma potansiyeli olan bir figürdür- mensubu bulunduğu halkın adının, sürekli tekrarı kabak tadı vermişti.
İkinci yarıda elime kağıdı kalemi alıp çetele tuttum. Karacan bu devrede de sayabildiğim kadarıyla 25 defa "Yunan" dedi.
Anlaşılan rakip Bulgar, hakem Yunan olunca anlatıcı, Türkiye'nin düşmanları tarafından haksızlığa maruz bırakılacağından emindi.
Yer futbol sahası ya da müzakere masası olabilir. Medyada göz önünde olanlar bile "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" önyargısına saplanmışsa, bu, daha kat edecek çok mesafe var, anlamına geliyor.
Bir de elbette, eğer o gece, NTV Spor servisinde bulunan malum 23 kişi , bunda bir problem olduğuna, maçın sonunda dahi kani olmadılarsa, oturup ailecek biraz daha düşünmelerinde fayda var demektir.(BD/AD)