Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Anayasa'nın 153. ve 90. maddeleri OHAL Komisyonu’ndaki yedi kişi tarafından fiilen çiğnendi. Yedi kişilik idari heyetin AYM’nin kararını yok sayması dünyanın her tarafında anayasal bir skandaldır.”
İhraç edilen akademisyen ve yazar Mehmet Altan, İstanbul Üniversitesi’ne dönüş başvurusunu reddeden Olağanüstü Hal (OHAL) Komisyonu’nun kararını bianet’e bu sözlerle değerlendirdi.
T24’ten Gökçer Tahincioğlu’nun haberine göre, Altan’ın dönüş talebinin reddinin gerekçesi ise “yargılanıyor olması” ve “hakkında hazırlanan idari rapor” olarak gösterildi.
Komisyon, Altan hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) verdiği, tutuklanmasının ve hakkındaki kanıtların basın ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğu, hak ihlali anlamı taşıdığı, gözaltına bile alınamayacağı yönündeki kararlarını dikkate almadı.
Altan, avukatı Figen Çalıkuşu aracılığıyla, OHAL Komisyonu başkan ve üyeleri, Salih Tanrıkulu, Mehmet Karagöz, Hakim Esat Işık, Murat Aytaç, Mustafa İkbal, Osman Çal ve Mahmut Çuhadar hakkında suç duyurusunda bulundu.
Altan: AYM benim gözaltına bile alınamayacağımı söyledi
Kararı bianet’e değerlendiren Altan OHAL Komisyonunca verilen kararın hukuksuzluğunu şöyle anlattı:
"AYM'nin, istinafın, 26. ACM'nin, Yargıtay'ın ve AİHM'nin önündekilerin hepsi aynı dosya. Yargılandığım mahkeme olan 26. ACM kararını açıklamadan önce duruşmaları bitirip bir süre ara verdi. Bu sırada bu dosyanın son halini AYM inceledi ve dedi ki 'Siz bu dosyayla bu kişiyi gözaltına bile alamazsınız'.
Mehmet Altan hakkındaYazar, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Politikası Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi, profesör. 29 Ekim 2016 tarihinde 677 sayılı KHK ile görevinden ihraç edildi. Cumhuriyet Gazetesi'nin Paris muhabirliği, Sabah ve Star gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı, televizyon kanallarında tartışma programları hazırladı, yönetti, sundu. 1985-2013 arasında 35 kitap yazdı. Ocak 1953, Ankara doğumlu. İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdi. Paris I. Pantheon Sorbonne Üniversitesi'nde, Türkiye-IMF ilişkilerini inceleyen çalışmasıyla 1980 yılında uzman, Türkiye'nin ABD ve SSCB ile ilişkilerini inceleyen teziyle de iktisat doktoru unvanı aldı. Yazar Çetin Altan’ın oğlu, Ahmet Altan’ın kardeşi. |
“Ben şu an tutuksuzum çünkü AYM dosyamın en son halini inceleyerek benim gözaltına bile alınamayacağımı söyledi. Aynı zamanda gözaltına alıp tutukladıkları için temel hak ve özgürlüklerimin, fikir, ifade ve basın özgürlüğümün ihlal edildiği, suçsuz bir kişinin suçlandığı tespitini yaptı ve bunu karara bağladı.
“Mağduriyeti tespit edilmiş tek kişiyim”
“AİHM de AYM'nin kararını onaylayarak bu karara devletin bütün kurumlarının uyması gerektiğini, iddia olarak ileri sürülenlerin benim fikir ve basın özgürlüğüm olduğunu kayda aldı. Yani Türkiye'nin ile Avrupa'nın en yüksek mahkemeleri OHAL Komisyonu'nun benim üniversiteye dönemeyeceğime dair kararına gerekçe gösterdiği dosya üzerinden mağdur edildiğimi, hak ihlaline uğradığımı söyledi.
“Türkiye'de haksız yere mağdur edilmiş insanlar arasında mağduriyeti Türkiye ve Avrupa’nın en yüksek mahkemelerince tespit edilmiş tek kişiyim.
“Bütün kararları çok tartışmalı olan bir komisyon nihayetinde Anayasayı dikkate almadıklarını ispat eden bir karar vermiş durumda. Bu kendi meşruiyetini tamamen yok eder.
“Geri dönme ve beraat kararları verilmeliydi”
“Burada dehşet verici olan, diyelim ki Yargıtay şu an incelediği dosya üzerinden bana ceza verdi. Aynı dosya tekrar AYM'ye ardından da hiçbir değişikliğe uğramadan tekrar AİHM'ye gidecek. Oysa aynı dosya üstünden hem AYM Genel Kurulu hem AİHM zaten karar vermiş.
“Normalde OHAL Komisyonu'nun üniversiteye geri dönme; 26. ACM'nin de beraat kararı vermesi gerekir. Fakat ikisi de Anayasa’yı yok sayarak hukuksuzlukta direndi.
"Bu devletin meşruiyetini Anayasa belirliyor. Anayasa'nın uygulanmasını da AYM denetliyor. 153. madde Anayasa kararlarının herkes için bağlayıcı olduğunu söylüyor. O nedenle hukuksal olarak kabul edilemez bir karar.”
Komisyona suç duyurusu
Altan’ın avukatı Figen Çalıkuşu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçede, “Kanun ile kurulmuş idari bir komisyonun, kendisini TC Anayasa’sının üzerinde görmesi mümkün olabilir mi” diye sorarak şu ifadelere yer verdi:
“OHAL komisyonu 30 yıldır çalıştığı İstanbul Üniversitesinde, binlerce öğrenci yetiştiren 25 yıllık, devletin profesörü müvekkilin KHK ile bir gece yarısı ihraç edilmesi üzerine yaptığı başvuruyu ret ederken, kararın 4. Sayfasında ilk defa duyduğumuz “ idari bir soruşturma raporu” ile kesinleşmemiş olan “bir mahkeme kararı”na göre ceza almış olmasına dayandırmıştır. “Bu mahkeme kararında müvekkil hakkında terör örgütü üyeliğinden dava açılamadığı, örgüt ile irtibatın saptanmadığı da yazılıdır üstelik. Müvekkilin yazdığı 2 yazı ve 1 televizyon konuşması ile darbe yaptığı kabul edilmiş ve TCK 309/1’den ceza verilebilmiştir. “Müvekkil hakkında hak ihlallerini saptayan AYM ve AİHM kararları dilekçe ekinde, 02.07.2018 Tarihinde OHAL Komisyonuna gönderilmek üzere Antalya Valiliğine teslim edilmiş de olmasına karşın, OHAL komisyonu, Anayasa Mahkemesi’nin müvekkil hakkında verdiği 11 Ocak 2018 tarihli kararına, 20 Mart 2018 tarihli AİHM kararına karşı ise kör ve sağır kalmış, bu kararları yok saymıştır. “Anayasa Mahkemesi, TC Anayasa’sına göre kurulmuş, yüce divan sıfatına da haiz, Türkiye’nin en yüksek mahkemesidir. Anayasa’nın 153.maddesi, Anayasa Mahkemesi kararlarının “kesin ve bağlayıcı” olduğunu, “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığını” emreder. “Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 11 Ocak 2018 tarihinde anılan kararı, müvekkilin yargılandığı İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/127 esas sayılı dava dosyasında savcılık esas hakkında mütalaasını okuduktan sonra dosya hüküm verilmek üzere ertelendiğinde, tüm dosya kapsamı ve dosyaya giren en son delili de inceleyerek vermiştir. “Kararda; özellikle 132 ila 148. Paragraflarda, OHAL komisyonunun kararın 2.sayfasında yer verdiği İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin karar gerekçesinde delil yerine gösterilenleri tek tek incelemiştir. “Tüm dosya kapsamındaki bu delilere göre, müvekkilin “gözaltına bile alınamayacağı”, TC Anayasası’nın 19/3 maddesinde kabul edilen “suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin” bulunmadığı saptanarak hak ihlali ile birlikte tutuklamanın hukuki olmadığına hükmedilmiştir. Olağanüstü hâl dönemi için de aynı koşulun geçerli olduğu bildirmiştir. “Gene “suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler” ortaya konulmadan temelde “yazılarına ve konuşmalara” dayanılarak başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının, ifade ve basın özgürlüklerine ilişkin olarak olağan/olağanüstü dönemde Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. “Devam edelim; Aynı dosya kapsamı üzerinden verilen 20 Mart 2018 tarihli AİHM de kararında; iki ayrı hak ihlali kararı ile birlikte, AİHS’nin 5.1 maddesine göre “yasanın öngördüğü usule uygun olmayan” usul ile Mehmet Hasan Altan’ın özgürlüğünden yoksun bırakıldığına karar vermiştir. “AİHM bu kararını verirken “Anayasa Mahkemesi kararından sonra da dosyaya yeni bir delil girmediğine” dair çok önemli bir saptamada bulunmuştur. Bu hüküm AİHM kararının 139.paragrafında yer almaktadır; “Mahkeme dosyada, Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından tutuklamanın zemininin değiştiğine dair yeni bir temel veya delil olmadığını gözlemlemektedir. * 2. Ceza Dairesi, 27 Haziran 2018 tarihli tensip kararı ile “kendisinin AYM kararı ile bağlı olduğuna” karar vererek müvekkili serbest bırakmıştır. * TC Hükümeti AYM kararındayer alan tazminatı müvekkile ödemiştir. * TC Hükümeti AİHM kararında yer alan tazminatı müvekkile ödemiştir. * Her yeni hukuksuzluk ve hak ihlali sonrası aynı dosya tekrar Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e gidecektir. * Bağlayıcı mahkeme kararına ve hukuka direnmenin ısrarının sağlayacağı bir fayda yoktur. “Ancak İdari bir organ olan OHAL Komisyonu, kendisini Anayasa Mahkemesi’nden de üstün görmekte, Anayasa Mahkemesi kararlarının anayasaya rağmen komisyonu bağlamadığını düşünmektedir. Kendisini anayasaya bağlı kalarak görev yapan bir organ olarak görmemektedir. “Anayasa’nın 153.maddesi gibi Anayasa’nın 38.maddesi ile Türk Ceza Kanunun 2. Maddesini de dikkate almayarak, kendini hem yasama hem de yargı yerine koyarak suç sayılmayan eylemleri suç sayma eğilimi içine girmiştir. “Anayasa’yı yok saymakla hukuksuz, suç işleyen tutumunu ortaya koymakla kalmamış, hukuken sürmekte olan bir davayı kesinleşmiş gibi kabul ederek de hukuksal bir ciddiyetten ne kadar uzak olduğunu ispatlamıştır. “OHAL Komisyonu Avrupa Birliği'nden (AB) de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden (AİHM) de onay alarak oluşturulmuştur. Mehmet Altan’ın itirazının reddi bu altı kişilik heyetin sadece AYM Genel Kurulu’nu değil, Avrupa Konseyi kuruluşu olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da dikkate almadığını, hukuksal meşruiyetini sakınmadığını gözler önüne sergilemiştir. “Anayasayı, Anayasa Mahkemesi Kararını, AİHM kararını yok sayarken, kesinleşmemiş bir mahkeme kararı kesinmiş gibi bir kabulden hareket ile Türk Ceza Yasasını da yok sayarken, bir de idari soruşturmadan söz edilmesi işlenen görevi kötüye kullanma suçunun bir başka surette teşhiridir. “Türkiye’nin en yüksek mahkemesi ile Avrupa’nın en yüksek mahkemesinin incelediği “aynı” dosyayı inceleyip, KHK ile ihraca onay veren OHAL Komisyonu, hukuken suçlu olmayan birini “idareten” mağdur etme çabası içindedir. Bunun keyfiyeti ve hukuksuzluğu ortadadır. “Ayrıca, “idari soruşturma raporu”nun da ciddiyeti de ayrı bir konudur; şöyle ki Türkiye’de ilk KHK 23 temmuz 2016 tarihinde yayınlanmış, ihraçlar için de hemen harekete geçilmiştir. Mehmet Altan’ın gözaltına alınması 10 Eylül, ihracı 29 Ekim’dir. “Mehmet Altan gözaltına alındığı 10 Eylül 2016 tarihinden sonra da maaşını almaya devam etmiş, Kasım ayı itibariyle tutuklandığı için SORUŞTURMA GEREKÇESİYLE açığa alınmıştır. 29 Ekim tarihindeki 667 tarihli KHK ile hiçbir savunma alınmadan ve mahkeme kararı olmadan 30 yıldır çalıştığı,25 yıldır profesör olduğu üniversiteden ihraç edilmiştir. “Ayrıca, olup bitenin keyfiliği açısından Mehmet Altan kanunsuz bir şekilde dinlenerek mağdur edilmesi nedeniyle FETÖ’den mahkum olan iki hakimden şikayetçi olduğu dava da Yargıtay’da görülmeye devam etmektedir. “OHAL Komisyonu AYM Genel Kurulu ve AİHM tarafından dosyasının son hali üzerinden “gözaltına” bile alınamayacağının karara bağladığı bir akademisyeninin başvurusunu, Nazi Almanyasını fazlasıyla anımsatan bir hukuk dışı anlayışla ve suç işleyerek ret etmiştir. “Bu ret kararı OHAL Komisyonunun kimliği, tutumu ve işlevini başka söze yer bırakmayacak kadar somut bir şekilde sergilemektedir. Anayasal suç işleyerek Anayasayı yok sayan bir komisyondan da hukuksal, adil ve vicdani bir karar beklemenin yersizliği ortadadır. “OHAL Komisyon başkan ve üyeleri, TC Anayasasına aykırı hareket ile görevi kötüye kullanma suçunu işlemişlerdir. Bu nedenlerle her türlü başvuru ve tazminat hakları yönünden hukuksal mücadele verilmeye devam edileceği hatırlatılarak, OHAL Komisyonu başkan ve komisyon üyelerinin her biri için ayrı ayrı ceza davası açılmasına karar verilmesini dilerim.” |
(TP)