Uluslararası Hrant Dink Vakfı'nın (UHDV) "Medyada nefret söyleminin izlenmesi çalışma toplantısı"nda medyada ve toplumda yaygınlığına karşın yargının nefret söylemiyle mücadelede etkisiz kaldığı vurgulandı.
Gazeteleri izleyerek ve raporlama yaparak medyadaki ırkçı ve ayrımcı söylemi görünür kılmayı ve ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele etmeyi amaçlayan bir proje gerçekleştiren vakıf, dün (5 Eylül) Taksim Elite World Hotel'de 50'yi aşkın gazeteci ve hak örgüt temsilcisiyle " medyada nefret söylemi"ni masaya yatırdı.
"Ulusal, yerel ve genç habercileri buluşturacağız"
Proje yetkilerinden Özlem Dalkıran, özellikle yerel medyanın nefret söylemi açısından tamamen denetimsiz bir alan olduğuna işaret ederek, Bolu Ekspres gazetesinde DTP'lilerin öldürülmesine çağrı yapan bir makaleyi örnek olarak verdi; savcılığın takipsizlik kararı verdiğini hatırlattı.
Gazetecilerin kendi aralarında buluşup durumu değerlendirmelerinde büyük yarar olduğunu vurgulayan Dalkıran, projenin de ulusal, yerel ve genç gazetecilere yönelik olduğunu ve Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerine dönük bir de seminer vereceklerini duyurdu.
Nisan 2010'da uluslararası bir konferans düzenleneceğini açıklayan Dalkıran, 18 ay sonunda medyayı izleyecek bir gönüllüler ağı oluşturmayı hedeflediklerini söyledi; bunun önemini de şu şekilde açıkladı: "Hrant Dink'in öldürüldüğü döneme göre medya dilinin daha az şiddet içerdiğini görüyoruz. Ama bu daha tehlikeli noktalara ulaşıyor. Çünkü bu kez nefret içeren ifadelerin artık satır aralarına girdiğini görüyoruz."
İnceoğlu: Nefret söylemiyle mücadele artmalı
İdeolojilerin kullanılan dilde ifade bulduklarını ifade eden ve dil-ideoloji ve gerçeklik arasında ilişkileri kuramsal açıdan irdeleyen Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu da, ırkçı ve nefret söylemi içeren ve ötekileştiren kavramların medyada yaygınlığına işaret etti ve UHDV ve medyanın "nefret suçu"nu tarayan Sosyal Değişim Derneği gibi sivil toplum örgütlerinin bu soruna eğilmelerinin çok olumlu olduğunu kaydetti.
Medyada ötekileştiren ve nefret yayan ifadelere örnek veren İnceoğlu, "Gay barlarda çıkıp gasp yaptılar", "Rahipler uçkuru kilisede çözüyor", "Yunan oyunu", "Sapık Yunanlıya baskın", "Nataşa paraları Rusya'ya", "Ermeni'ye tavır", "Küstah Rum'a haddini bildirdi", "Eylemciye halk dayağı" şeklinde başlıkları saydı; spor medyasında özellikle de Futbolla ilgili haberlerde bu durumun yaygın olduğunu söyledi.
İnceoğlu, Kültür Bakanlığı'nın Çingenelere karşı ayrımcı ve dışlayıcı ağır ifadelere yer veren "Çingeneler ve Türkiye" adlı kitaba yayınlarında yer vermesini eleştirdi.
Karan: Yargının mücadele ya yetersiz ya ters
Hukuk açısından nefret söylemine değinen Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku araştırma görevlisi avukat Ulaş Karan da, ayrımcılıkla mücadele edilmesini amaçlayan Ceza Yasası'nın (TCK) 122. maddesinin, yürürlüğe girdiği 2005 yılından bu yana sadece bir kez olumlu olarak uygulandığını, uygulandığı vakanın engelli bir kadının otobüsten indirilmesiyle ilgili olduğunu söyledi.
Siber Suçlara Dair Sözleşmeye Ek Protokole Türkiye'nin taraf olmadığını kaydeden Karan, nefret suçundan söz edilebilmesi için bir fiilde suç ve önyargı/nefret unsurlarının birleşmesi gerektiğini kaydetti.
Geçmişte eski TCK'nın 312. maddesiyle yeni TCK'nın 216. maddesinin korunması gereken azınlıklara karşı kullanılarak ters uygulandığını vurgulayan Karan, bunun Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi raporlarında da dile getirildiğini söyledi.
Toplantıya, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) hukuk danışmanı avukat Fikret İlkiz, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Doğru, Globale Dialogue'dan Nurcan Kaya, İnsan Hakları Ortak Platformu'ndan (İHOP) Feray Salman, İnternet hukuku uzmanı Yaman Akdeniz, LGBTT hakları hukukçusu Fırat Söyle, hukukçu Fethiye Çetin, Sosyal Değişim Derneği'nden Cihan Keyif da katıldı. (EÖ)