Yirminci Yüzyıl ile birlikte yazılı basın, radyo ve televizyon, son olarak da internetle birlikte bilgiye erişimin önündeki engellerin ortadan kalktığı, haber ve bilgi akışının geniş kitlelere ulaştığı ve bu anlamda demokratikleştiği bir gerçektir. Diğer yandan, bu genişleme ve erişim olanağına karşılık haber ve bilginin tanımlanması ve üretilmesi, anlamlandırılması ve dolaşıma sokulmasının sorunlu doğası da açık hale gelmiştir. Yani bir taraftan bireyin temel haklarının sınırları bilgiye erişimle birlikte genişlerken, diğer yandan da haber ve bilginin niteliği ve haberciliğin profesyonel ilkeleri insan hakları açısından sorgulanmaktadır. Bunu şöyle de ifade etmek mümkündür: Haber üretiminin rasyonalitesi ile demokratik iletişimin rasyonalitesi arasında bir gerilim söz konusudur.
Habercilikte ortaya çıkan yeni eğilimler, haber ve okur arasındaki ilişkiyi değiştirmektedir. Okurun teknolojinin de yardımıyla haberci konumuna dönüşebildiği yeni konumlanmalar ya da alternatif medya, yurttaş gazeteciliği, sivil gazetecilik, barış gazeteciliği gibi yöntemler gelişebilmektedir. Bu konumlanma ve geliştirilen alternatif habercilik yöntemlerinin ortak kaygısı sıradan okurun, grup ve toplulukların medya üretim sürecine katılımını, toplumsal anlamın kurulmasında kendileri için ve kendileri adına inisiyatif alabilmelerini sağlamaktır.
Son yıllarda tartışılmaya başlanan "hak haberciliği" de habere bakmanın bir yöntemi olarak belirginleşmekte. Türkiye'de haberciliğe eleştirel bakmayı mesele eden ve bu konuda alternatif bir mecra oluşturan Bağımsız İletişim Ağı (BİA) hak haberciliği kavramını habercilik pratikleri içerisine yerleştirmekte. Sevda Alankuş tarafından yapılan tanımlamaya göre hak haberciliği, "hak ihlallerini görmezden gelmeyen, 'ötekileri' haber konusu yapmak için mutlaka bir hak ihlalinin konusu/faili olmalarını beklemeyen, herhangi bir haberi yaparken hak ihlaline yol açmayan bir habercilik"tir (Alankuş, 2007: 22). Bu tanımlama, hem haberin kendisine bakarak, neyin nasıl haber olacağına ilişkin geleneksel bakışın sorgulanmasını hem de haberin muhatabına karşı (olay/olgu ve konu edilen) sorumluluğunu ön plana çıkarmakta. Hak haberciliği insan haklarını merkezine almakta, ancak bazılarının diğerlerinden daha farklı haklara sahip olduğunu vurgulamakta. Bu anlamda anaakım habercilik rasyonalitesini sorgulayan ve demokratik iletişim için ihtiyaç duyulan mekanizmalardan biridir. Hak haberciliği ve demokratik iletişim kavramlarını ilişkilendirmeden önce, anaakım habercilik rasyonalitesinin ne olduğunu kısaca hatırlamakta fayda var.
Anaakım haber rasyonalitesi
Habere ilişkin yaklaşımlar sosyal bilimlerdeki epistemolojik ayrım içerisinden belirlenir. Bu anlamda liberalizmin haklar ve özgürlüklere ilişkin yaklaşımı basının ve haberciliğin geleneksel anlaşılma biçimini belirler. Eleştirel yaklaşım ise bu perspektifi sorgular.
Liberalizm bireyi öne çıkaran, onun hak ve özgürlüklerini tanımlayan bir ideolojidir. Locke'da tarihsel ifadesini bulan liberalizm, bağımsız ve özgür bireyin yaşama, çalışma ve mülkiyet hakkını öne çıkarır. İnsanın doğuştan sahip olduğu ve devredilemez olan bu haklar negatif haklar ya da negatif özgürlükler olarak tanımlanır. Özgürlük insana herhangi bir dış müdahalenin ve zorlamanın olmaması durumu anlamında bir serbestlik tanır (Köker, 1990:69). Bireylerin alanına her türlü müdahale, özgürlüğe yapılmış bir müdahale olarak görülür. Liberalizmin bireye olan vurgusu, bireyler arasında eşitliği, denkliği varsayar. Bu anlamda insanlar arasında bir ayrım yapılmaz. İnsan kendisi için ve dolayısıyla toplum için en rasyonel olan kararı alabilecek olan bir varlıktır. Rasyonalite, insanın sınırlandırılmamış ve müdahale edilmemiş bir haklar alanını varsayar. Devlet ve kurumları ancak negatif düzenleme çerçevesinde insanın özgürlüğünü ortaya koyabileceği koşulları ortaya koymaktan öte gidemez. Liberal bireyin rasyonalitesi kendisini öncelikle özel alan içinde, serbest pazarın koşulları içerisinde kendisini gösterir. İfade özgürlüğü ise fikirler pazarında en rasyonel olanın ortaya çıkması yani "hakikatin ortaya çıkması" için gereklidir. Basının görevi yasama, yürütme, yargı yanında dördüncü güç olmak ve bunları denetlemek ve halkı bilgilendirmektir. Farklı grupların ve çıkarların sesi olmak, çoğulcu bir anlayış içerisinde bütün seslere eşit oranda yer vererek gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktır. İfade özgürlüğü ve çoğulculuk anaakım haber anlayışının temel rasyonalitesini oluşturur (İnal,1996).
Liberal teori içerisinde fikirler pazarında ifade özgürlüğü sayesinde basının gerçeği/hakikati arayıp ve ortaya çıkaracağı varsayılır. Buna göre bir verili gerçeklik alanı mevcuttur ve özgür basın bu gerçeği yansıtır. Bu anlayış liberal teoriden etkilenen pozitivist sosyal bilim anlayışında da ifadesini bulan mutlak ampirisizmin bir uzantısıdır. Bilgi, haber dış dünyanın insan zihnindeki yansımasıdır. Uygun ve rasyonel araçlar kullanıldığında gerçeğin kendisi açığa çıkarılabilir. Sosyal bilim araştırmacısının gerçeğe ulaşmadaki aracı değer yargılarından arınmış, olgulara dayanan bir nesnellik anlayışıdır. Sosyal bilimcinin insani değer yargılarını bir kenarda bırakabilecek denli bilgi ile arasına bir mesafe koyması beklenir. Liberal teoriden beslenen anaakım habercilik/basın anlayışı da gazetecinin/habercinin gerçeğin ortaya çıkmasında değer yargılarından arınmış konumunu merkeze alır. Gazetecinin nesnel (objectivitiy) olması tıpkı bilimsel metodlar gibi gerçeği aramada insani olanla olan mesafesini anlatır ve bu sayede güvenilirlik kazanır. Profesyonel habercilik gazetecilik ilkeleri arasında gelen olgusallık (haberin olaya ilişkin olması), tarafsızlık ve dengelilik ve hakkaniyetli olma haberciliğin standartlaşmasını sağlarken, bunlar aracılığı ile haber ve gerçek arasında bir eşdeğerlilik kurar.
Anaakım habercilik anlayışı haberi gerçeğin birebir temsili olarak tanımlar. Haber olan-bitenin, profesyonel habercilik kodları çerçevesinde düzene sokularak yansıtılmasıdır. Haber yazımının gerektirdiği kurallar (5N-1K) ve profesyonel habercilik etiğine uygunluk haberin gerçekliği konusunda bir garanti sağlar. Bu kurallar ve etik haberciliği standartlaştırıp, siyasal yanlılıktan kurtarırken, kaynak kişi ve kuruluşların söylemlerine bağımlı konuma getirmekte, egemen güç/iktidar sahiplerinin söylemlerini içermekte bu anlamda haber yapısal olarak yanlılık taşımaktadır (İnal,1996:25)
Hak haberciliği eleştireldir
Eleştirel medya ya da haber teorisi/anlayışı modern toplumun haber üretimine pozitivizm ve onunla bütünleşmiş bir liberalizmden tümüyle farklı bakar. Bu yaklaşımın temelinde modern toplumun geçerli rasyonalitesinin eleştirisi ve bu eleştiri esası üzerinde inşa edilmek istenen yeni bir demokratik ilkeler tasarımı bulunmaktadır.
Haber dünyaya ilişkin bir anlatı, bir tasarımdır. Diğer anlatı türlerinde olduğu gibi bir yapısı, önem ve öncelikleri, çatışma ve çözümleri, eyleyen ve etkilenenleri, kazanan ve kaybedenleri vardır. Haber dünyanın tercih edilen belirli bir görünümüdür. Tercih edilme kavramı haber kavramını tarif ederken başvurulan temel kavramlardan biridir. Bu kavram liberal/çoğulcu haber kavramını yapı-sökümüne uğratmamıza araç teşkil eder. Neyin habere konu olacağından başlayarak haber üretimi ve bunun dolaşıma sokulması bir tercihler zinciridir. Bu zincir içerisinde belirleyici olan tek tek habercilerin tercihlerinden ziyade bu tercihleri de belirleyen egemen anlam ve değerleri üreten dünya görüşü, kültür ya da ideolojidir. Profesyonel habercilik kodları da bunun içerisinden biçimlenir. Egemen haberciliğin tercihinin basit bir taraf tutma olarak tanımlanması yanıltıcıdır. Haberin yapısal olarak yanlı olduğu (İnal, 1996), eleştirel yaklaşımın habercilik/medya konusundaki temel perspektifidir. Bu yapısal yanlılık içerisinde "crash" kısaltması (class-sınıf, race-ırk, age-yaş, sex-cinsiyet, handicapped-engelli) haber anlatısının başvurduğu temelleri özetler. Yani, haberin egemen anlatısı, orta-üst sınıf, beyaz, genç, erkek, engelli olmayandan yanadır. Hak haberciliği haberin bu yapısal yanlılığını ve haber anlatısının egemen kodlarını yerinden etmeye yönelik, eleştirel bir bakıştır.
Hak haberciliği perspektifinden bakıldığında haber asla doğal değildir. Yani verili bir gerçeklik içerisinde orada, öylece yer almaz, haber inşa edilir. Haber asla nesnel değildir. Habere konu olan olay olgu, ampirisist bir perspektifle tanımlanamaz. Haber gerçeğin tercih edilen bir görünümüdür. Bu iki unsura ek olarak haber bir hegemonik mücadele alanıdır, bu alan içerisinde mücadele eden farklı çıkarlara sahip taraflar söz konusudur. Mücadeledeki uzlaşı ve çatışmalar konjonktüreldir. Bütün zamanlar için ve bütün muhatap topluluklar için geçerli ve evrensel anlamlar sözkonusu değildir. Egemen medyayı da bunun içerisinde değerlendirdiğimizde, temsil ve anlandırmanın ardzamanlı ya da eşzamanlı olarak ilerici ve gerici, demokratik ve antidemokratik, özgürleştirici ve baskılayıcı biçimlerini görmek söz konusudur.
Hak haberciliği etik ve politik olanı birleştirir
Politik ve etik olanın birbirinden ayrılması batılı modernitenin bir niteliğidir. Siyasal teoride, amaca ulaşmak için her yol mübahtır düşüncesini belirgin kılan Machiavelli sonrasında siyaset bilimsel bir nitelik kazanır. Demokrasi kamusal alana müdahale etmede, başta seçim olmak üzere, çoğulcu yöntemlerle katılan özel bireylerin iktidar mücadelesini niteler hale gelir (Köker, 2008: 76). Bu mücadele özel ve kamusal alanları birbirinden ayırır, siyaset kamusal alanda iktidarı ele geçirmek için oluşan kollektivitelerin bir mücadelesine dönüşür. Etik ve siyasal olanın ayrışması topluluğun ortak iyisinin aranması yerine birey ve güç/iktidar gruplarının çıkarlarının aranmasına dönüşür. Bireyin siyasal katılımı kendisi gibi kamusal topluluğun ortak iyisini ortaya çıkarmaya yönelik bir praksistir.
Basın/habercilik profesyonel normları gazeteciliği ortak iyinin aranmasına ilişkin bir kamusal alan olmaktan çıkarıp, bir uzmanlık alanına indirger. Profesyonel etik ilkeler statükonun sorgulanmasına izin vermez, onu yeniden üretir.
Hak haberciliği pozitif ayrımcılık yapar, görünmezi görünür kılar
Kadınlar, çocuklar, azınlıklar özgür fikirler pazarında özgür olamayan mağdurlardır. Haberin kaynağı, etken faili değil, haberin mağdur konusudur. Soyut bir insan hakları söylemi bazılarının haklarını görmezden gelmeye neden olabilmektedir. Bu anlamda hak haberciliği bazılarının kendini ifade etmesinde özel önlemlerin alınmasını gerekli kılar. Mağdurlar söz konusu olduğunda umarsız bir eşitlikçilik uygulamada kolayca eşitsizliğe dönüşür. İşte bu nedenle hak habercisi anaakım haber rasyonalitesini yerinden edecek tercihlerle ötekileştirilmiş gruplara ayrımcılık yapacaktır. Zira tercihin bu yönde kullanılmaması halinde toplumda var olan ayrımcılık ve ötekileştirme verili kabul edilmiş olacak, sessiz bırakılanlar sessiz kalmaya, mağdur olanlar mağduriyetlerini ifade edememeye devam edecektir.
Anaakım perspektifinin terk edilerek dünyaya ve olaylara eleştirel hak haberciliği perspektifinden bakılması tıpkı bir odadaki eşyalara farklı açıdan bakıldığında farklı bir görüntü elde edilmesi gibi önceden görülemeyeni görünür kılacaktır. Bu anlamda hak haberciliği, yukarıda sıralanan niteliklerinin yanı sıra, görünmez olanı görünür kılmak gibi bir işlev daha üstlenir. Bu işlevi ile hak haberciliği haber tüketicisinin evrenini de zenginleştirecektir. Günümüz koşullarında dünya ile olan bağımızın önemli bir bölümünü medya aracılığıyla kuruyoruz. Dünyaya dair enformasyon akışı, liberal pazar anlayışının kendi kendini regüle eden ve bu pazarda yer alan tüm aktörleri eşitmiş gibi bir muameleye tâbi tutan perspektiften gerçekleşirse bireylerin dünya kavrayışları kaçınılmaz olarak tek boyutlu olacaktır. Gerçeklik kaba fiziksel mevcudiyetin ötesinde bir kurgu olarak kabul edildiğinde, bu kurgunun nasıl yapıldığı büyük önem kazanmaktadır. Haber, kuşkusuz bu kurgunun en önemli ayaklarından birini oluşturuyor. Şu halde haber böyle anlaşılan gerçeğin kurulmasında ve sürekli olarak yeniden kurulmasında kritik bir işlev üstlenmiş durumdadır. Hak haberciliği gerçeğin yeniden kurgulanmasında üstleneceği eleştirel rolle hakikatin çok katmanlı ve çok boyutlu sunumunu da gerçekleştirecektir.
Hak haberciliği özdüşünümseldir
Hak haberciliği eleştirel, etiko-politik, pozitif ayrımcı ve çok katmanlı hakikat kurucu özellikleri gereği kendi yapısını ve işleyişini, olaylara bakarken kullandığı tercihlerin ve ölçütlerin dışında tutamaz. Bir başka deyişle, hak habercisi, kendisini haberini yaptığı dünyanın dışında, bu dünyadaki olaylardan etkilenmeyen bir özne olarak düşünemez. Tam tersine, hak haberciliğinin çıkış noktasında yer alan "yanlılık tercihi" hak habercisinin belli bir bilinçle yola çıktığını gösterir. Bu bilinç, haberin gerçekliğin kurgulanışında ve bu gerçekliğin sürekli sorgulanan ve yenilenen hakikatlere dönüştürülmesinde oynadığı kilit role dairdir. Böyle bakıldığı zaman hak haberciliği, kendi varlık ve işlevini yaptığı işe borçlu olan öznelerin işidir diyebiliriz.
Toplumda mağdur ve ötekileştirilmiş bireylerin/grupların sözcülüğünü üstlenme işi bünyesinde önemli bir paradoks barındırır. Ötekilik ve mağdurluk, kalıcı nitelikler, doğal konumlar, teknik bir ifade ile söylersek, öze dair (essential) kategoriler değildir. Bu paradoksu hekimlerin paradoksuna benzetebiliriz. Hekimin görevi iyileştirmektir. İdeal koşullar altında (hipotetik olarak) hekimin işini çok iyi yapması kendi işlevi ile çelişir. Hak haberciliği de hak mağduriyetliğini ve toplum içinde ötekileştirilmiş grupların bu konumdan kurtulmalarını hedeflediğinden kendi işlevini ortadan kaldırmaya dönüktür. Bu nedenle mağduriyet ve ötekiliği doğru anlamak için bu konumların mutlak değil ilişkisel olduğunu kabul etmek gerekir. Şu halde hak habercisi, sözcülüğünü yaptığı (konuşma hakkı tanıdığı) bir toplumsal grupla özdeşleşemez; bu grupla girdiği ilişkiyi, bu ilişkinin kendini nasıl dönüştürdüğünü ve nihayet bu ilişki sonucunda ortaya nasıl bir hakikat çıktığını sürekli sorgulamak durumundadır. Sürecin içinde olma bilinci, hak haberciliğinin belki de en önemli özelliği olan özdüşünümselliğinin (self reflexivity) altını çizer.
Sonuç
Girişte habercilikte ortaya çıkan yeri eğilimlerden, haber ve okur arasındaki ilişkinin dönüştüğünden ve okurun (ya da izleyicinin) haberci konumuna geçebileceğinden söz ettik. Alternatif medya, yurttaş gazeteciliği, sivil gazetecilik, barış gazeteciliği gibi yöntemler ve hak haberciliği bu dönüşümlerin somut ürünlerinden bazılarıdır. Geniş bir perspektiften baktığımızda, meydana gelen bu dönüşümlerin, özellikle enformasyon ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler dikkate alındığında, kısmî ya da gelip geçici sapmalar (ya da modalar) olmadığı anlaşılacaktır. Bugün toplumsal iletişim modalitesi dönüşmekte, insanları birbirlerine bağlayan temel kurucu (foundational) unsurlar dönüşmekte, yani, bildiğimiz anlamda toplumsalın kuruluşu yeniden tanımlanmaktadır.
Bu yeni yapılanma içinde haberin ne olduğu, habercinin kim olduğu ve hangi olayların (gerçeklerin) haber olmayı hak ettiği gibi konularda önemli değişiklikler olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Keza, işlevi haber üretimi olan yapılanmalar (medya) örgütsel anlamda da önemli bir dönüşüm süreci içine girmiştir. Büyük gazetelerin basılı mecralarında maruz kaldığı okur kaybı, elektronik haber mecralarının giderek yaygınlaşması, kullanıcının içerik üretimine olanak tanıyan ağların yaygınlaşması ve sosyal medya bu yapısal dönüşümün yalnızca bir kaç örneği olarak kabul edilmelidir. Geçmişte karşı karşıya olduğu makro ekonomik-politik yapılanmalar nezdinde aşırı bir iyi niyet ya da bir radikal fantazi olarak görülebilen hak haberciliği bugün artık bu sıfatlardan kurtulmak için uygun ortamdadır.
Öte yandan, hak haberciliği salt uygun bir ortamda bulunduğu için kendiliğinden gelişecek bir habercilik boyutu da değildir. Zira üretim mecralarındaki zenginleşmenin bu mecralarda yer alacak içeriğin tüketimindeki artışı garantilemeyeceği artık anlaşılmıştır. Tam tersine, örneğin internet ortamını bir tür "sanal çöplük" olarak görme eğiliminde yaygınlaşma söz konusudur. Bu yakıştırma, kabul edelim veya etmeyelim, bir anlamda belli bir gerçeklik payına sahiptir: İnternet, taşıdığı içeriği geçmiş yıllarla kıyas kabul etmeyecek bir hızla yaygınlaştırırken aynı zamanda tarihte görülmedik bir oranda tesviye etmekte (leveling) enformasyon ve bilgiye içkin geleneksel hiyerarşileri yerle bir ederek farklı bilgiler arasındaki seviye farklarını ortadan kaldırmaktadır. Bu bir demokratikleştirme işlevi gibi okunabilir; öne çıkması istenen duruşların, işitilmesi arzulanan seslerin ve ortadan kaldırılması için çalışılan mağduriyetlerin de milyonlarca duruştan, sesten, mağduriyetten sadece biri konumuna indirgenmesi olarak da. Hak haberciliği bütün olumlu boyutları ve politik ilericiliği bir yana sonuçta haberciliktir. Haber, ancak hedef kitlesine ulaşırsa haberdir. Böyle bakıldığında hak haberciliğinden beklentilerimizin gerçekleşmesinin ön koşulunun bu haberciliğin de doğru icra edilmesi olduğu anlaşılacaktır. Sanırım bu doğrunun ne olduğunu sürekli olarak yeniden keşfetmek zorundayız. (NT/SP)
* Bu yazı, BİA tarafından 12 - 17 Haziran tarihleri arasında İstanbul'da düzenlenen "Okuldan Haber Odasına" yaz okulunda yapılan konuşmanın düzenlenmiş ve genişletilmiş versiyonudur.
*Doç. Dr. Nilüfer Timisi: Öğretim Üyesi, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi.
Okuldan Haber Odasına (OHO) 2010 için bütün haber ve yazıları görüntülemek için tıklayınız.