İzmir’de Türkiyeli ve Almanyalı gazeteciler, akademisyen ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı “Özgür habercilik ile kamusal sorumluluk arasında mülteci krizinde meyda etiği” başlıklı medya semineri düzenlendi.
Seminer fishbowl (akvaryum) tekniği ile yapıldı. Bu teknikte ana konuşmacılar ve moderatörün yanında tartışmaya soru ya da yorumuyla katılmak isteyenler konuşmacıların yanındaki boş sandalyeye oturuyor. Sözünü bitirdikten sonra da sandalyeden kalkıyor. Tartışmaya tüm katılımcıların eşit olarak katılması hedefleniyor.
"Önce hoşgeldiniz dendi, sonra kriminalize edildi"
Ana konuşmacı serbest gazeteci ve medya uzmanı Dr. Bärbel Röben, Almanya’da toplumun ve medyanın mültecilere olan bakışını özetledi.
“2015 yılında hem toplum hem Almanya medyası mültecileri ‘hoşgeldiniz’ diyerek karşıladı. Garlarda insanlar bu pankartla karşıladı mültecileri, Angela Merkel ‘başarırız’ dedi. Yardımseverlik yansıtıldı her yerde.
"Daha sonra medyada mülteciler artık bir tehdit algısı olarak gösterilmeye başlandı. Mesela bulvar gazetesi olan Bild gazetesi ‘1,5 milyon mülteci bekleniyor’, altından kalkamayız haberleri yaptı. Merkel, haberlerde çarşaf içinde gösterilerek İslamlaşma korkusu körüklendi. Mülteciler artık suçlu kategorisine sokularak kriminalize edildi. Almanlar ve mülteciler arasında bir sınır çizildi.
"Mülteciler arasında hoşgörülenler ve görülmeyenler olarak iki kategori var. Bu da içinde 4 kategoriye ayrılıyor. İlki etnik kökene dair, siyasi mülteciler ve Suriyeli gibi savaştan kaçanlar hoşgörülenler. Balkanlardan gelen Romanlar, Sintiler hoşgörülmeyenler. Bu etnik köken ayrımcılığı yılbaşında Köln’deki taciz olayıyla Kuzey Afrikalılara da yansıdı.
"Diğer sınır cinsiyet odaklı. Köln’den beri mülteci erkekler şüphe altındalar. Kadınlar ve çocuklar hoşgörülüyor. Belli şehirler sadece aileleri alıyor, yalnız erkekleri istemiyor. Üçüncü sınır eğitim seviyesi. Özellikle eğitimli Suriyeliler hoşgörülüyor. Ve son kategori din, müslüman önyargısı var. Tüm bu mülteci tehdidi algısıyla iltica yasası da sertleşti. Ve bu durum siyaseten de kullanılıyor. Irkçı siyasi partilerin yükselişine tanık oluyoruz."
"Medya algı mı yaratır?"
Prof.Dr. Bülent Çaplı da iki örnek üzerinden şu soruyu sordu: “medya toplumda varolan yargıları mı besler, algı mı yaratır, yoksa her ikiside mi?”
“2014 yılında Bulgaristan’ta 17 Suriyeli’nin geldiği bir köyde, köylüler onların tehdit olduğunu belirterek tepki gösterdi. Gazeteciler bölgeye gidip ‘neden istemiyorsunuz’ diye sorduğunda ise medyada onların tehdit olarak öğrendiklerini söylediler.
"Yine Antep’te 2014 yılında Hacetteğe Göç Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı araştırmaya göre Suriyelilerin geri dönmesi gerektiğini söyleyenlerin büyük çoğunluğu kadınlar. Çünkü Suriyeli kadınları kuma ihtimaline karşı büyük bir tehdit olarak görüyorlar. Aynı araştırmanın gazete taramasında da medyada Suriyeli kadınların sadece kuma, fuhuş ve zorla evlilik üzerinden yansıtıldığı görülüyor.”
"Medyayi siyaset belirliyor"
İltica ve Göç Araştırma Başkanı Metin Çorabatır, medyanın ara bir katmanda olduğunu esas olarak bu algıyı siyasetin belirlediğini söyledi.
"Türkiye ile Almanya konusunda mültecilerle ilgili bir bilinç farklılığı var. Türkiye'de eskiden çok az mülteci vardı ve bu konuşulmayan bir konuydu. Almanya'da ise bir göç meselesi, entegrasyon süreci var, mülteci hakları kültürü var. Bizde bu olmadığı için şu anda mülteciye bakış, iktidar ve muhalefet siyaseti üzerinden belirleniyor. Kavramlar üzerinden bilinçli bir şekilde akıl karışıklığı yaratılıyor. Suriye'den gelen herkes savaştan kaçtığı için mültecidir."
"Kutuplaşma mülteci algısını da kirletiyor"
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği'nden Esra Sancaklı da toplumdaki kutuplaşmanın mültecilere bakışı etkilediğine dikkat çekti.
"Aylan Kürdi fotoğrafından sonra dernek 20 yıllık tarihindeki en büyük bağışı aldı. Ancak bağışçıların hepsi bağışın sadece Suriyeli mültecilere kullanılması koşulu koydu. Oysa Türkiye'de yaklaşık 250-300 bin Suriyeli olmayan mülteci var. Bu durum onların görünmez olmasına sebep oluyor.
"Öte yandan mültecilik algısını iktidar belirliyor. Mesela seçimler öncesinde bağışar düşüyor. Çünkü Suriyelilerin oy kullanma ihtimaline karşı basında çıkan haberlerin de etkisiyle büyük bir nefret oluşuyor. Yani toplumdaki kutuplaşma nedeniyle mülteci algısı da kirleniyor."
Empati neye yarar?
Tartışma bir noktada Aylan Kürdi’nin sahile vuran fotoğrafı üzerinden medyada çıkan haberlerin hep empati kurmak ve dramatikleştirme üzerinden yapıldığı üzerine yoğunlaştı.
Milliyet gazetesi okur temsilcisi Belma Akçura, bu durumun çok tehlikeli bir hal almasını verdiği bir örnekle açıkladı.
"Batman’da çadırda soğuktan ölen bir çocuğun haberi yapılmıştı. Bu haberi araştırdığımda aslında bebeğin ateşinin çıktığı ve mikrobik bir sebeple hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Ancak muhabirler aileye soğuktan olduğunu söylerlerse ilgi çekeceğini ve kendilerine yardım edileceğini söylemiş. Yani gazetecilerin iyi niyetle de olsa etik kuralları görmezden gelerek haber kaynağına yön verdiği görülüyor. Bu çok tehlikeli bir durum.”
"25 çocuk daha kıyıya vurdu, noldu?"
Reuters fotomuhabiri Ümit Bektaş da haber ve fotoğrafların dünyayı değiştirmediğine dikkat çekti.
“Aylan Kürdi’nin ardından 25’ten fazla çocuk o denizde boğuldu ama kimsenin ilgisini çekmedi. Çünkü Kürdi’nin cesedi kıyıya vurduğunda mültecilerle ilgili bir politik yükseliş vardı o foto da bunun için kullanıldı. Öte yandan Antep’teki bir berber 10 liraya tıraş yaparken, karşısında bir Suriyeli 2 liraya yapınca siz istediğiniz kadar haber yapın, fotoğraf çekin, o berberin Suriyeliye karşı sempati duymasını sağlayamazsınız.”
"Haberlerle panik yaratıldı"
Spiegel dergisinden Maximilian Popp, mültecilerle ilgili haberlerde dile çok dikkat etmek gerektiğini belirterek mültecilerden insan değil de afet durumlarında kullanılan kitle kelimesiyle bahsedildiğine dikkat çekti.
“Almanya medyasında mültecilerle ilgili fazla bilgi arzı var. Neredeyse her haberin ilk konusu mülteciler. Bu başta yıllardır mülteci meselesi üzerine çalışan beni de sevindirdi. Ancak bir süre sonra bunun mülteci sorununu olduğundan fazla büyütmek için kullanıldığını gördük.
“Haberlerde bir süre sonra işte Almanya’da 1 milyon mülteci var, daha da gelecekler gibi haberlerle bir panik yaratılmaya başlandı. Topluma inanılmaz bir bilgi ve fotoğraf bombardımanı yapıldı.”
Erfurt Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Prof. Dr. KaiHafez, Almanya siyasetinin de mülteci meselesinde bölündüğünü bunun da medyaya yansıdığını söyledi.
"Almanya mülteci meselesinde bölündü. Bir kısım özgürlükçü bir yerden olumlu bakıyor, bir kısım ise buna karşı çıkıyor. Haberlerin olumlu ya da olumsuz olarak yansıtılması da bu merkezi iktidarla ilgili bir durum." (NV)