Milliyet'ten Devrim Sevimay, 26 mültecinin "barış sürecine katkıda bulunmak için" Türkiye'ye döndüğü ve sorgulandıktan sonra serbest bırakıldığı Mahmur kampında. 1990'larda Güneydoğu'da PKK ve ordu arasında şiddetlenen çatışmalardan kaçarak Kuzey Irak'a sığınan Kürtlerin kaldığı Birleşmiş Milletler kampının nüfusu zaman içinde 11 bini geçti.
Sevimay, ilk bölümü 26 Ekim'de yayınlanan ve 27 Ekim'de de devam eden söyleşilerin giriş yazısında şöyle diyor:
"Mahmur kampına gitmek bir mesele değil. 2003'ten beri zaten habercilerin girip çıktığı kamp, Erbil'den topu topu bir saat uzaklıkta. Dolayısıyla BM denetimindeki Mahmur'a gitmenin de içeri girmenin de enteresan bir tarafı yok. Ama tüm Türkiye geçen pazartesi kamptan gelen grubun Habur'dan giriş şekli ve sonrasıyla hop oturup hop kalkarken, gidip kamptakileri dinlemek doğrusu önemliydi.
Bir kere niye Türkiye'nin bu kadar kızdığını hiç anlamış değiller ve kelimenin tam anlamıyla şaşkınlar. Biz kendilerine, "Kürtler dahi o karşılama şeklini eleştirdi" dedikçe, "Bizim neye sevindiğimizi niye anlamıyorlar?" diye tepki gösterdiler.
Bırakın Türklerin endişelerini, o 19 Ekim gecesi sınırda hem krizi aşmak hem insanları yatıştırmakla boğuşan DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün neler çektiğinin dahi farkında değiller. Sınırın bu tarafını kesinlikle okuyamıyorlar.
Sınırın bu tarafı da o insanların 16 yıl önce neden göç etmek zorunda kaldığını hiç hatırlamıyor. 16 yıl önce orada ne yaşanmıştı, hiç bilmiyor. İşin bu yanına o kadar uzak durulmuş ki, o yüzden de şimdi herkes sınırdaki o fotoğrafın şokuyla baş başa kalıyor.
Şu anda Türkiye'yi sakinleştirecek tek şey, tarihi anlamaya çalışmak. Biz de zaten bölgenin nabzını en iyi tutan gazetecilerden Milliyet muhabiri Namık Durukan ve fotomuhabir Altan Burgucu'yla beraber sırf bunun için gittik Mahmur'a; tarihi anlamaya çalışanlara küçük bir not düşmek için"
Özetle aktarıyoruz:
"Seçilenlere piyango vurdu"
Kamp sorumlusu Polat. Çukurca'da PTT memuruyken göç etti. Kimliklerinden biri bölgesel hükümete, diğeri BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne ait (UNHCR). Her iki kimlikte de UNHCR'nin verdiği aynı mülteci kimlik numarası yazılı. Nüfustaki adı Ramazan Bozan Muhammed. Evli. Lise mezunu. Beş çocuğu var.
Mahmur'dan birilerinin de Barış Grubu'yla Türkiye'ye gideceği kararı size ne zaman ulaştı?
Biz Öcalan'la avukatlarının yaptığı haftalık görüşme notlarını internetten düzenli bir şekilde takip ediyoruz. 9 Ekim'deki görüşmenin notlarında, Öcalan'ın Mahmur'a da değindiğini okuduk. Okur okumaz hemen aynı gün çalışmalara başladık.
Ne yaptınız ilk iş?
Burada bir sahnemiz var, hemen halkı oraya topladık. İnsanlar bir anda yığıldı. Meclis yürütmesinden bir arkadaş çıkıp, "Bize böyle bir çağrı yapıldı" diye durumu anlattı. "Önerisi olanlar yazılı ya da sözlü meclis yürütmesine gelip fikrini beyan etsin" dedi.
26 kişi seçildikten sonraki hava nasıldı?
Seçilenler piyango vurmuş gibiydi. Böyle tarihi bir görev kendisine verildiği için adeta sevinçten uçuyordu arkadaşlar. Hatta herkes kıskanıyordu onları.
Son gün veda sahnesi nasıl yaşandı?
Sabah saat 4'te bütün bu kampın halkı caddeye indi. Hatta gece yarısı 3'te bile caddeye gelenler vardı. O akşam kimse yatmadı heyecanından. Gidenlerin heyecanı bir başka, onları gönderenlerin başkaydı. Sabah 8'e kadar sürdü vedalaşma. İnsanlar tekrar tekrar sarılıyordu birbirlerine. Kimi ağlıyordu, kimi gülüyordu, kimi sloganlar atıyordu, herkes büyük bir
Peki, buradan büyük bir duygusallıkla yola çıkılmış, ama Türkiye'ye vardıklarında yaşananlar tam aksi sonuçlara sebep oldu. Sizce de o karşılama töreni tahrik edici olmadı mı?
Bir şey söyleyeyim mi; ben Türkiye'de yaşayan insanların bu halkı çok da iyi anladığını sanmıyorum. İstanbul'dakinin Şırnak'ta yaşayan bir insanı anladığını sanmıyorum. O hangi psikolojiyi yaşıyor, bilmiyor. Şimdi 30 yıldır insanları öldürülüyor bu halkın. Ailesinden en az bir yakını öldürülmeyen insan yok burada. İşkence görmeyen insan yok. Faili meçhule gitmeyen yok. O yüzden barışa susamış bu insanlar. Oraya yığılan insanlar da bu barış sevinciyle oraya yığıldı.
Bir gövde gösterisi değil miydi yani?
Hayır, kesinlikle öyle bir şey değildi. O büyük bir mutluluktu, o bir halkın sevinciydi.
Neyin sevinciydi?
Yani barış elçileri geldi, barış olacak sevinci. Barış yolu tekrardan açılıyor sevinci. İnanın sabahın ilk saatlerinden itibaren böyle adeta sevdalanmışçasına yollara düştük. Sabahtan akşama kadar aç susuz kaldık, ama sevincimizden onu bile anlamadık. Bizim böyle bir barışa nasıl susadığımızı Türkiye'nin çok iyi okuması lazım. Yoksa, asla "Biz geldik, gövde gösterisi yapıyoruz, işte sizi dize getirdik", kesinlikle böyle şeyler yoktu o karşılamada.(DS/EÜ)
* Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın: Türk halkı barışçıdır heyecanımızı anlar