Bergama süreci herkese çok şey öğretti; Bergama köylülerinin özgün eylemleriyle yürüttükleri çalışmalardan, demokratik hak arama mücadelesini öğrendik, konuyla ilgili 1997 yılından sonra verilen mahkeme kararları ile çevre hakkının hukuksal korunmasının nasıl olabileceğini öğrendik, bu sorun karşısında örgütlenerek, danışmayı öğrendik. Diğer yandan kendi çıkarı için çabalayan kesim de çok şey öğrendi; "Bergama mücadelesi Aman Vakıfları tarafından yönlendiriliyor" yalanıyla mücadeleyi nasıl kırabileceklerini öğrendiler, bu arada kendilerine engel olan yasal düzenlemeleri de öğrendiler.
Tüm yasalar, yönetmelikler tek tek tarandı, altın madencilerine engel oluşturan, işlerini geciktiren, zorlaştıran maddeler saptandı, bu doğrultuda yasal düzenlemeler yapılması sağlandı.
Tam on tane yasada değişiklik öngören 5177 Sayılı "Maden Kanunu ve Diğer Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", "dünya çevre gününde çevreye karşı en büyük kötülüğü edecek" yasa 5 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe girdi.
Yasa değişikliği ile; orman alanları, milli parklar, özel koruma bölgeleri, ağaçlandırma alanları, tabiat alanları, özel koruma bölgeleri, doğal ve kültürel sit alanları, tarım alanları, meralar, sulak alanlar, kıyılar, karasuları, kentlerin imar alanları, turizm bölgeleri, Su havzaları madencilik faaliyetine açıldı. Madencilik faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirme (ÇED) ve gayrisıhhi müessese izin süreçlerinin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği düzenlendi.
Yasa değişikliğinden sonra, önce Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından "Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği" değiştirildi, su havzalarının mutlak koruma alanları 300 metreden, 100 metreye düşürüldü, orta mesafe koruma alanlarından itibaren su havzaları da madenciliğe açıldı.
Ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Maden Kanunun Uygulama Yönetmeliği değiştirildi, yasayı aşan düzenlemeler yapıldı. Tarım ve Köyişler Bakanlığı tarafından çıkartılan "Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik"le de sulu ve kuru tarım arazilerinde madencilik faaliyetlerinin önü açıldı.
Son olarak da Bakanlar Kurulu iki tane yönetmelik çıkardı. Birincisi; "Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği", diğeri de "İşyeri Açma Ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik".
Şimdi, Haziran 2005'te yürürlüğe giren Maden Faaliyetleri İzin Yönetmeliği aradan iki yıl geçmeden yeniden değiştiriliyor. Başbakanlık ilgili meslek odalarından görüş topluyor. Gönderilen taslakta, değişen bir şey yok, yine tüzük gücünde bir yönetmelik ve yine madencilik faaliyetlerinin yaratacağı çevresel riskler çok hafife alınıyor... Değişen tek şey, izin süreleri daha da kısaltılıyor, bir ay olan süreler on beş güne, on beş gün olan süreler de bir haftaya düşürülüyor. Anlaşılan madencilerin beklemeye hiç tahammülleri yok.
Yürürlükteki yönetmelik gibi; yönetmelik taslağının en önemli yönü; Danıştay incelemesi olmadan, "tek başvurulacak" hukuk metniymiş gibi düzenlenmesi.
Genel İlkeler başlıklı İkinci Bölümünde yer alan "İzinlerle ilgili temel ilke" başlığı altındaki 5. maddesinin 3. fıkrasında; "Bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca, bu Yönetmelik hükümlerinde belirtilen haller ve diğer kanunların ilgili hükümleri dışında, madencilik faaliyetleri engellenemez ve çıkarılacak yönetmeliklerde bu Yönetmelikte belirtilen kısıtlamaların dışında bir kısıtlama getirilemez" ilkesi kabul edilmiş.
Prof.Dr. Şeref Gözübüyük'ün belirttiği gibi; yönetim kendi görev alanına giren işleri yürütebilmek için, yasalara aykırı olmayan fakat onların uygulamasını gösteren düzenlemelerde bulunabilir. Düzenleyici yönetsel işlemler, kamu yönetiminin düzenli bir biçimde işlemesini sağlayan yoldur. Yönetimin bu yola gitmesi, "düzenli yönetim" ilkesinin de bir yoludur (Prof. Dr.A.Şeref Gözübüyük- Yönetim Hukuku-İkinci bası s.202).
Yönetimin genel düzenleyici işlem yetkisi Anayasa'nın 115. ve 124. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa'nın 115.maddesine göre; "Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştayın incelenmesinden geçirilmek şartıyla tüzükler çıkarabilir". 124. maddeye göre de; "...Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler..."
Söz konusu olan Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılacak ve adı yönetmelik olan bir işlemdir. Üstelik 5.maddesinin 3.fıkrasında, konuyla ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının yönetmelik çıkarma yetkilerini sınırlamaktadır. Bu şekilde söz konusu yönetsel işleme, yönetmelik olmaktan öte daha üst bir hukuksal norm niteliği kazandırılmaya çalışılmıştır.
Oysa, yönetmeliğin daha üst hukuk kurallarını kapsayan düzenleyici işlemler Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan tüzüklerdir. Tüzükler de Anayasa'nın 115.maddesi gereğince Danıştayın incelemesinden geçirilmesi gereken işlemlerdir. Bu işlemin adına Yönetmelik denilerek, Danıştay'ın incelemesinin önüne geçilmiştir.
Değişen bir şey yoksa, bu yeni yönetmelik nereden çıktı? Şu anda "maden faaliyetleri yönetmeliği"nin yanı sıra madenciliği ilgilendiren ÇED, İşyeri Açma ve Ruhsatlandırma, Su Kirliliği Kontrol, Tarım Alanlarının Kullanılması yönetmelikleri var. Anlaşılan bütün konuları tek yönetmelikte topluyorlar. Yani tek elden, tek yönetmelikle işi yürütmek istiyorlar.
Bu arada örneğin Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin" mutlak koruma alanının 300'den 100 metreye düşürülmesi", "orta mesafe koruma alanından itibaren madencilik faaliyetine açılmasını" düzenleyen maddelerinin yürütülmesini durduran mahkeme kararları da yok sayılıyor.
Acaba, yürürlükteki yönetmeliğin iptali için açılan ve süren davaların konusuz kalması mı sağlanmaya çalışılıyor? O zaman ne olacak? Yeni yönetmeliğin iptali için yeniden davalar açılacak. Davalar sürerken, yasal korumadan yoksun olan yaşam alanlarının altı üstüne getirilecek, istediklerini alacaklar ve götürecekler. Geriye ne mi kalacak, kirlenmiş ve talan edilmiş toprakları, içilemeyen suları, hukuksal güvenlik duygusu yok olmuş insanları ...
Dört yüz yıl önce William Shakespeare, "Altın, değerli ama kırmızı altın. Siyahı beyaz, çirkini güzel, kötüyü iyi, yaşlıyı genç, korkağı cesur, sıradan insanı soylu yapan lanetli maden. Sen insanlar arasına kavgadan başka bir şey getirmedin..." demiş. Aradan geçen bu kadar uzun zamana karşın altından kaynaklanan kavgalar halen sürüyor. Umut edelim ki; bu kavgada, "yaşam" kazansın... (AAC/TK)