Lice katliamıyla ilgili olaydan 21 yıl sonra açılan davanın ilk duruşması, bugün İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sanıkların tutuklanması talebini reddeden mahkeme, keşif taleplerinin değerlendirileceğini belirterek duruşmayı 1 Haziran'a bıraktı.
Duruşmaya, tutuksuz sanıklar Eşref Hatipoğlu ve Tünay Yanardağ “sağlık sorunlarını” gerekçe göstererek katılmadı. Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 yıl önce öldürülenlerin yakınları ise duruşmada.
Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 1993 yılında, dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da aralarında bulunduğu 16 kişinin yaşamını yitirdiği olayla ilgili sanıklar Hatipoğlu ve Yanardağ’ın “Taammüden öldürme”, “Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik”, “Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 24 yıla kadar hapsi isteniyor.
İzmir'de 2007 yılında polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Baran Tursun'un babası Mehmet Tursun da olay sırasında Lice'deki evi yakıldığı için davaya müşteki olarak katılma talebinde bulunundu. Mahkeme Başkanı Nurettin Küdür talebi kabul etti.
“Dava Diyarbakır’da görülmeliydi”
Müdahil avukat Yunus Muratakan, katliam nedeni ile Lice'de mağdur olan 1500 kişinin isimlerinin yer aldığı üç klasörü mahkemeye sundu. Fırat Haber Ajansı’nın haberine göre, mağdur aileleri adına söz alan avukat Zeynep Sedef Özdoğan, davanın politik bir dava olduğunu ve İzmir'e nakledilmesinin hukuk dışı olduğunu söyledi.
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi de “Ne yazık ki insan haklarının ve yaşam hakkının ihlaline ilişkin bu davada zamanında yeterince soruşturma yapılmamış, kayda değer hiçbir işlem yapmamış ve 20 yıl boyunca bu ağır soruşturma ihmal edilmiştir. Deliller toplanmadı zaman aşımı süresi dolmadan bir gün kala dava açılmıştır. Bu dava Diyarbakır'da görülmeliydi” diye konuştu.
“Diyarbakır Adliyesi içinde çok önemli yargılanmalar yapılmış, albaylar yargılanmıştır yüzlerce sanığın davaları Diyarbakır Adliyesi'nde görülmüştür. Ne sanıklara ne de katılanlara saldırı olmamıştır. Sanıkların güvenliğini etkileyecek bir durum olmamıştır dava gerçeğe aykırı bir şekilde güvenlik gerekçesi ile nakledilmiştir.”
Elçi: Sanık olmadan yargılama olmaz
“Bu tür suçlarda yargılama olayın yapıldığı yerde yapılması gerekirken bizim güvenliğimizi korumakla görevli olan kamu görevlileri bizi yakmış yok etmiş, bu dava da bağrından koparılmış Diyarbakır'dan koparılmıştır. Bu nakillerle mahkeme heyetine de mesaj veriliyor. 20 yılın sonunda şurada sanıklarla karşı karşıya değiller, adalet karşısına çıkmıyorlar, hesap vermiyorlar.”
“Biz hastalığa inanmıyoruz, yargılamadan adaletten kaçmak için bu duruşmadan kaçtıklarını düşünüyoruz. Sanık olmadan yargılama olmaz.”
Avukat Muratkan dava sürecine ilişkin yaptığı konuşmasında şunları söyledi: “Bizimle dalga geçiliyor. Müştekilerin acılarına tuz basılıyor. Bu dava önemli bir dava. Bu ülkede savaş döneminde insanlar, doğa katledildi. Biz bu mahkemeden basit bir yargılama yapılmasını talep etmiyoruz. Bizim talep ettiğimiz kendi görev temel sınırın üstünde Türkiye'de barışın tesisi için hakikati sağlama geçmişle yüzleşme ile ilgili iradesinin olup olmadığının dair irade göstermesidir.”
“Eve geldim, kardeşlerim ölmüştü”
Avukatların konuşmaları sonrasında mağdurların yakınları ifade verdi.
İlk olarak katliama tanık olan Mizgin Cantürk söz aldı: “Lice'de üç kardeşimi kaybettim. Sonuna kadar şikayetçiyim. Olayın görgü tanığıyım. O dönemde ilkokul 3. sınıftaydım. Olayda en çok zarar gören mahallede oturuyordum. Hem askerin açtığı ateş hem de yukardan açılan helikopter ateşi sonucu eve yarım saatte gidebildim. Eve gittiğimde kardeşlerimin öldüğünü gördüm. Havuzun içine sığındım. Ertesi gün asker geldi babamı işkence ederek gözaltına aldı. Şimdi bu sanıklar kendi çocuklarının önünde yanında tavuk bile kesemiyor. Biz 17 saatte buraya geldik ancak sanıklar yok burada. Sonuna kadar şikayetçiyim.”
“Yakacaklarını duymuştuk”
Tanıklardan Seyithan Cantürk de şunları söyledi:
“O gün silah seslerini duydum. Baktım askeriyenin içinde koşuşturma var bir şey olduğunu fark ettim. Arabaların tarandığını gördüm. Kim yaptı ne oldu tam bilmiyorum. Taburun içinde kargaşa olduğunu fark ettik. Daha öncede askerin bir tanesi de, “Evini buradan götür sizi yakacaklar” demişti. Asker namlusu Lice'nin üzerine dönüktü. Gerilla tarafından kurşun atılmadı. Atılan kurşunlar cezaevinden taburdan ve polisten atılıyordu. Can havli ile dereye girdim orada saklandım. O şekilde yol kenarına geldim bir arabaya binerek Lice'den kaçtım. Biz Lice'yi yakacaklarını 15 gün önceden duymuştuk. Ben araç tamir ediyorum askerler bana getiriyordu araçlarını, onlardan duymuştum. Olay anında PKK'li görmedim. Kardeşimin üç çocuğu öldürüldü, bir tanesinin de gözü kör oldu. Benim evim yandı, dükkanım yandı. Şikayetçiyim.”
“Çatışma yoktu, ateş açıldı”
Cantürk'ün ardından katliamda yaşamını kaybeden Ali Şanlı'nın oğlu Cavit Şanlı, olay günü orada olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirterek, “Polis aracı geçti. Ondan sonra evlere hep ateş açıldı. Askeriyeden ve jandarmadan ateş açıldı. Çatışma yoktu evlere ateş açılmıştı. Komanda birliğinden evlere ateş açıldı” diye konuştu.
Şanlı'nın ardından katliamın tanıklarından Sadık Ergün ve Muhammed Bayar isimli mağdurlar, sanıklardan şikayetçi olduklarını belirtti.
Daha sonra olayda kardeşini kaybeden İlhami Bayar söz aldı. Bayar, Bahtiyar Aydın'ın postası olan Mesut Kaçkar'ın dinlenmesi gerektiğini belirterek, Kaçkar'ın olayı detaylı olarak bildiğini söyledi. Bayar'ın ardından konuşan mağdurlardan Davut Akar, “Annem ve kardeşlerim komşumuzun ahırına sığınmıştı, evimiz yanmıştı davacıyım” dedi.
“Telefonları kestirdiler”
“Tam 23 yıldır adaleti bekliyorum” diyen mağdurlardan Yahya Yiğitel, şunları anlattı:
“Saat 08:30'da İlçe Jandarma'ya gittim daimi telefonlarını yaptım. Bir askerin sesini duydum. “Sizi öldürecekler” sesini duydum. Çarşı bir anda boşaldı. Başlarında Yavuz Ertürk vardı, askerler sabah 09:00'da başladı gece 23:00'a kadar silahlar susmadı. İki kobra, iki jet uçak vardı. Çoğu evleri bombalayan helikopterdi. İki tank geldi. Telekom'a sıktı. Ben o delikleri gördüm. Keşif yapılırsa gösteririm. Akşama kadar 35 kişiyi Türk Telekom'un içine koydum. Bir telefon çalışmayacak dedi müdür. Müdür, 'Jandarma, emniyet bir tek onların telefonu çalışacak savcının bile telefonunu keseceksiniz' dediler. Asker, 'Bu PTT'den bir tek telefon sesi gelmeyecek' dedi.”
“Hiç kimse Lice'ye giremiyordu. Ben Lice'yi çok iyi biliyorum. Aydın'ın öldüğü yeri de biliyorum. Tarif edebilirim.”
Yiğitel, ertesi gün tüm Licelilerin Emniyet Müdürlüğü önünde toplandığını belirterek dönemin Valisi Ünal Erkan'ın kendi elleri ile itiraz eden herkesi “Bu teröristtir bu teröristtir” diye gösterdiğini ifade etti. “Önce evimi soydular sonra yaktılar” diyen Yiğitel, kendisine ilk olarak “Irkın nedir? Irkın nedir?” diye sorular sorulduğunu kendisinin de “Ben Kürdüm” dediğini söyledi.
Yiğitel, “Eşyalarımın geri kalanını da yaktılar. İlçede farklı bir grup görmedim. Camiden kimse ateş etmiyordu. Komandodan geliyordu ateş. Komutanlar, 'Ya bizden olacaksınız ya da öleceksiniz' diyorlardı. Çok korkuyorduk. Şikayetçiyim. Davacıyım” diye konuştu. (AS)
Lice'de ne olmuştu? |
Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993'te 16 kişi öldürüldü, çok sayıda ev ve işyeri yakıldı. Yüzlerce kişi göçe zorlandı. Öldürülenler arasında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın da vardı. Katliamla ilgili iddianame zamanaşımına bir gün kala kabul edildi, yargılama 21 yıl sonra, 16 Ocak'ta başladı. İddianameye göre saldırıyı, o dönem yetkililerin açıkladığının tersine, PKK yapmadı. Olayın failleri olarak belirlenen, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu ile Üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında "Taammüden öldürme", "Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik", "Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 24 yıla kadar hapis cezası istendi. Sanıklar tutuksuz yargılanıyor. Dava Diyarbakır'dan Eskişehir'e, oradan tekrar Diyarbakır'a gönderildi, burada Terörle Mücadele Kanunu 10. maddeyle yetkili ağır ceza mahkemesi olmadığından dava İzmir'e taşındı. 13 Haziran 2014'te dava durduruldu. |
Dava durdurulmuştu |
İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından, sanıkların yargılanmasının izne tabi olduğunu öne sürerek yargılamayı durdurmuş ve izin gerektiğine hükmetmişti. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kanunu uyarınca bir ildeki en yüksek kolluk amiri hakim-savcıların hükümlerine tabi. Mahkeme, davanın sanıklarından, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu için de bu genelge uyarınca izin alınması gerektiğine karar verdi ve HSYK'nın 17 numaralı genelgesiyle davayı durdurdu. HSYK 3. Dairesi ise 29 Ocak 2015'te verdiği kararla avukatları haklı buldu ve davanın durdurulma kararını bozdu. |