O uğursuz 19 Ocak gününden beri, yüreğimin bir parçasını, uzlaşma ve barışma güdülerimin büyükçe bir bölümünü Halaskargazi Caddesinde, yerlerde bıraktığım andan beri bir satır yazamıyorum.
Her gün bunu yazmak lazımla başlayıp, ne yazacağımı bilemeyerek biten anlar yaşıyorum.
Sokaklarda gittikçe yükselen, ırkçılığı, faşizmi, taksicilerin, manavların, sokaktaki Ayşe ve Ali'nin "Türk"lüğünü gördükçe kendimi daha yalnız ve çaresiz hissetmekten ötesi gelmiyor elimden
Sağa çek!
Artık ne görsem daha dikkatli bakıyorum, insanlarla arama "bizden mi, değil mi" perdeleri çekiyorum.
Uzlaşma duygumu yitirdim, eskiden mesela her şeyi bilirgillerden taksicilerle, bana uymayan şeyler söyleseler de, konuşmaya devam ederdim, ikna etmeye çalışırdım kendimce, milliyetçilik iyi bir şey dedikçe onlar "ama" diye başlayan ikna cümlelerine sarılırdım. Artık bitti, artık sadece "sağa çek" diyorum, "ineceğim"
Hrant Dink'in cenazesinde İstanbul'da değildim ne yazık ki, içimdeki acıyı, ciğerimin taa dibine yerleşen o yumruyu kimseye paylaşamadan, bilmediğim dillerde yayın yapan televizyonlardan izledim cenazeyi, bir otel odasında, kendi kendime sıkışarak
Yeni komşularımız
Geçen sene Ermeni Konferansı sırasında Etyen Mahcupyan'ın konuşmasını çağrı addetmiş, kendi Ermenilerimi düşünmüştüm. Yeni taşındığımız mahalledeki komşularımızı .
19 Ocak'tan sonra komşularımızla başka türlü bir ilişki gelişti aramızda. Birbirimize "biliyoruz" dercesine bakıyoruz, konuşmasak da anlıyoruz halimizi ama zaman zaman dile gelmek de gerekiyor.
Kurtuluş'ta oturuyoruz, İstanbul'da az kalan mahallelerden birinde. Bakkalında Agos'un, Şalom'un, Marmara'nın en çok satan gazetelerle aynı raflarda durduğu, herkesin hala birbirine günaydın deme alışkanlığı olan mahallerinden birinde.
Hrant'ın Halaskargazi'de yere düştüğü günün ardından pencerelerine Hrant'ın fotoğraflarının asıldığı mahallelerden birinde, Agos'un önünde nöbet tutan gençlerin oturduğu mahallerden birinde
Azala, azala
Kurtuluş'u özellikle vurgulamam boşuna değil, Kurtuluş cumhuriyet öncesi sayısı şimdilerden kat be kat daha fazla olan İstanbullu, buralı Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin tercih ettikleri bir mahalle.
Önce mübadele vurmuş mahalleyi, sonra varlık vergisi, 6-7 Eylül, 1963, 1974 derken, bir avuç kalmışlar. Kalanların da büyük bir bölümü Ermeni.
İki yıldır oturuyoruz Kurtuluşta. Her sabah evimizin hemen arkasındaki okulun çocuklarının 07.30'da "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye "andımızı" okumalarıyla başlıyoruz güne.
Önce sesi sonra kendisi
Zaman zaman dehşet verici öğretmen konuşmalarına şahit oluyoruz, hiç hesapta yokken "şehitlerimiz için bir dakikalık saygı duruşu" yapılıyor mesela ya da bir milli maç öncesinde milli takıma "Türkler" olarak başarılar dileniyor.
Geçtiğimiz günlerde, nedense ilk kez, iki yıldır oturduğumuz mahallede, arka yolu kullandık. Her sabah öğrencilerinin sesini duyduğumuz okulun ön kapısına ilk kez dikkat ettik. Okulun adını da ilk kez gördük böylece
Mahallemizin iki ilkokulundan biri olan okulun adı ne sizce? Talat Paşa İlköğretim Okulu Diğer okul ne dersiniz? Ermeni Katolik İlkokulu, o da bizim sokağın diğer ucunda; hemen ekleyelim duvarına da kocaman bir "ne mutlu Türküm diyene" çakılmış.
Anneannem yanılmış
Dedim ya, algıda seçiciliğim arttı öfkemle birlikte, okulun adını gördüğüm andan itibaren bu toprakların hınç kültürünü test etmeye başladım.
Anneannem beni "ayıp denen bir şey var" diyerek büyüttü, anlaşılan o ki, memlekette kalmamış ayıp falan
Okulun adı kafamda üç gündür, aklımda da Ermeni komşumuza Hrant'ın 40. Gün helvasını götürdüğümde bana sorulan soru var; "Biz bu ülkede nasıl yaşayacağız???"
Cevabını bilmiyorum, gerçekten biz bu ülkede nasıl yaşayacağız? (ÇM/BA)