Dünya'nın 94 ülkesinden 3500 civarında sosyologun katıldığı kongreye, kimileri farkında olmasa da "Güney'in Sosyolojisi"ni yeniden yaratma çabası damgasını vurdu. Buna ek olarak toplumsal hareketlerin akademiyle buluşması da kongreye daha bir özgünlük kazandırdı.
Pragmatik ve kariyerist bakış
Kongrede Araştırma Komiteleri, tematik sempozyumlar, başkanlık oturumları, ulusal derneklerin oturumları, çalışma grupları, dil toplulukları, yazarların okurlarla buluşması ve birçok birleşik oturum paralel olarak bir hafta boyunca sosyologlara kendi çalışmalarını meslektaşlarıyla paylaşma şansını verdi.
Kimilerine göre kongre entelektüel bir mastürbasyonun ötesine gidemedi. Kimilerine göre ise uluslararası mesleki ağlarını oluşturmakta çok önemliydi.
Genç sosyologların birçoğu için kongre bir tecrübe olmakla beraber sosyologlar toplumunu daha yakından tanıma açısından çarpıcı oldu. Belki birçoğu hayal kırıklığına uğramıştı.
Entelektüel ve kurumsal projeler
Pragmatik ve kariyerist bakışın akademiye nasıl hakim olduğuna yakından tanıklık etmiş oldular. Her çalışma grubunun ya da araştırma komitesinin aslında "ben, sen, bizimkiler" temelinde işlediği gerçeğini görmek çok da zor olmadı.
Kongrenin Güney Afrika'da yapılması bir rastlantı mıydı? Kongre tarihinde ilk defa Afrika kıtasından bu kadar büyük ölçüde katılım sağlandı. Kongre öncesinde hızla Afrika ülkelerinden 25 civarında Ulusal Sosyoloji Derneği kuruldu. Afrika Odaklı Oturumlar kongreye ağırlığını koydu.
Bunun yanı sıra, Güney Afrika, Brezilya, Hindistan ve Çin'den oluşan "Küreselleşen Dünyanın Yeni Güç Blok"u, kongrede de yansımasını buldu ve özel oturumlarla sosyolojik bir platformda tartışmaya açıldı. Toplumsal Hareketler ve Emek Hareketi Araştırma Komiteleri'nin Oturumları büyük ilgi gördü. Bu oturumlar kongrenin temasına uygun olarak, küreselleşen dünyanın diğer yüzündeki toplumsal güçlerin geri dönüşüne işaret ediyordu.
Yeni güç bloğu
Kongrenin organizasyonunda yer alan birisi olarak, sosyoloji dünyasındaki daha geniş çaptaki projeleri görme imkanı buldum. 1980'li yıllara kadar Güney Amerika, Afrika ve Hindistan alt-kıtası temelli entelektüel bir hareketin, Amerikan ve Avrupa merkezli olmayan bir sosyoloji yaratma çabasının, yeniden gündeme gelmesi bu projelerin başında yer alıyor.
Brezilya, Hindistan ve Güney Afrikalı sosyologlar ortak çalışmalar kuruyor, bulundukları üniversiteleri işbirliğine hazırlıyorlar. Hem entelektüel hem de kurumsal anlamda bu projelerin adımları atılıyor. Bu adımlar, projelerin bu devletlerin politikalarıyla tamamen örtüştüğü anlamına gelmiyor. Dünyanın "Üçüncü Dünya"lıktan sıyrılmakta olan yeni güç bloğuna başka bir bakış açısı getiriyor. Emek Hareketinin toplumsal güç olarak yeniden güçlenmesini gündeme getiriyor.
Emeğin gündelik yaşamımızda ve kültürel anlamda yeniden tanımlanması gerektiğini öne sürüyor. Sosyolojik kavramları, periferinin tarihsel oluşumu içinde yeniden tanımlamaya çalışıyor.
Lübnan bombalanırken ne yapılıyor?
Bu oturumların en ateşli anlarından birisi kuramsal tartışmaların gündelik pratikle bir araya geldiği konuşmalardı. Bu bakışın bir tarafında yer alırken, diğer taraftan Orta Doğu'daki gelişmeleri konuşmacıların yüzüne vuran Binghamton Üniversitesi'nden Hindistanlı sosyolog Ravi Palat, bu sürecin çelişkilerini çarpıcı bir şekilde dile getirdi.
"İsrail Lübnan'ı bombalarken, bu yeni dünya gücü dediğimiz ülkelerin hükümetleri ne yapıyor? Güney Afrika Devlet Başkanı Thabo Mbeki'den, Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva'dan ve diğerlerinden hangisi çıkıp Amerikan destekli İsrail saldırısını kınadı? Hangisi en azından ateşkes çağrısında bulundu?"
Çin, bir yandan kendi çizgisini çizerken, diğer yandan bu ülkelerle ekonomik bir güç oluşturma açısından ortak noktada buluşuyor. Çin'in Afrika'ya yönelik Avrupa bakışlı kalkınma anlayışını tamamen değiştiren, kıtaya demokrasi getirme çabasını tamamen reddedip, sadece ticaret yapma hedefi, bir yandan bu gündemi kırarken, diğer yandan da Afrika ülkelerince memnuniyetle karşılanıyor.
Tabana yakın sosyoloji
Kongrenin en hareketli oturumlarından birisi de Güney Afrikalı sosyolog, aktivist Ashwin Desai'nin "Tabana Ait/Halka Yakın Sosyoloji" (Grassroots Sociology) anlayışını tartıştığı oturumdu. Kongrenin en büyük salonlarından birisi Desai'nin konuşmasından önce Durban'ın gecekondularından gelen, birçok farklı toplumsal hareketin içinde yer alan 300 civarındaki bir grubu konuk etti.
Dünya sosyologları onların temsilcilerini dinlediler, hareketlerini tanıdılar, onların yaşamı ile kendi yaşamları arasındaki mesafeyi görme fırsatı buldular. Desai ise meslektaşlarını araştırmalarında bir malzeme olarak kullandıkları bu insanlara, farklı bir gözle bakmayı ve bunu yaparken de farklı bir sosyolojinin temellerini atmayı önerdi.
Kongre'nin başkanlık seçimleri ise gidilecek yolu biraz daha uzattı. Hindistanlı hırslı kadın sosyolog Sujata Patel, Hintli tecrübeli meslektaşlarını dinlemeyerek Güney'in sesi, Güney Afrikalı sosyolog, Apartheid karşıtı mücadelenin liderlerinden Ari Sitas'a rakip oldu.
Türkiyeli sosyologlara çağrı
Afrika ülkelerinde yeni kurulan ulusal derneklerin bu kongrede oy hakkı olmaması bir zayıflık yarattı. Bunun yanında Avrupa ve Amerikalı sosyologların birçoğu da merkezi kuvveti kaybetmemeleri gerektiğini fark edip hiç beklenmedik şekilde Fransız sosyolog Michel Wieviorka'yı başkan seçtiler.
Bu durum Güney'in projesini entelektüel anlamda olmasa da kurumsal olarak biraz ertelemiş oldu. Ama bir sonraki kongrede gücün ne yönde değişeceği şimdiden görünüyor.
Kongreden aldığım notlar, Türkiyeli sosyologlara da bir çağrı anlamında. Türkiye'de sosyolojinin bir yandan Avrupalı bir yandan Amerikalı olmaya çalıştığı bir dönemde, kendi aslına Güneyli bir bakışla dönme çağrısı.
Bu sadece sosyologları değil Türkiye toplumunu da farklı bir yere taşıyacak bir bakış. Belki yeni bir bakış olmasa da yeniden yön verecek bir bakış. Bakalım Türkiyeli sosyologlar tarafını önümüzdeki dönemde nasıl seçecek.(EÇ/AD)