2010 Dünya Futbol Şampiyonası Güney Afrika'da herkesi heyecanlandırıyor. Hele hükümeti öyle heyecanlandırıyor ki heyecandan yıkıp dökmeye başladı. Dünya kupasına yakışır bir şehir gecekondusuz olmalı, yıkalım! Hükümet yoksullukla mücadele programını unutuverdi, yoksullardan bir an önce şehirleri temizlemeye koyuldu. Nasıl mı?
Halkın hükümeti 13 yıldır, konut problemini çözecek ciddi bir proje ortaya koyamadı. Marjinaller, şehrin eteklerinde çalışma imkanı buldukları yerlere yakın bölgelere gecekondular kurdular. Bu gecekondular yıllardır binlerce insanın barınağı haline geldi. Apartheid sonrası ırkların renklendirdiği gökkuşağı hükümeti, bu insanlara insanca yaşayacakları konutları vaat etti. Halkın hükümetinden de bu beklenirdi.
Hükümet toplu konut projeleri yarattı, ama bu projeler marjinallerin geçim koşullarını tamamen gözardı etti. Yeni yapılan konutlar şehrin çok uzaklarında yer alıyor. Yeni bölgelere taşındıkları halde kazançlarının yarısını sadece ulaşıma vermeleri gerekiyor. Gecekondu bölgesinde, şimdiden okul, hastane gibi temel ihtiyaçlarına ulaşabilen bu insanlar, başka yere göç ettirilmektense bulundukları bölgede barınaklarının iyileştirilmesini ve insanca yaşanacak koşullara ulaştırılmasını istiyor.
Kendilerine söz verilen topraklara fabrika
"Pislikte yaşamaktan bıktık" diyorlar. Ama karşılaştıkları muamele, dayak, tutuklanma, zorla yerlerinden edilme. İşin öteki yüzü, gecekonduların bulunduğu bu alanların piyasa değerinin oldukça yüksek olması. Şehir Konseyi bu parselleri özelleştirme kapsamında satmak ya da kiralamak istiyor. Yoksul halkın barınma hakkını bir kenara atarak, Güney Afrika'nın artık siyahi renklerini de barındıran elitlerine hizmet edecek golf sahası inşa etmek istiyor.
Mart 2005'te buldozerlerin kapılarına dayandığı Kennedy Road sakinleri, önce şehir konseyinin kendilerine vaat ettikleri evleri yapmak için geldiklerini düşündüler. Sonra tanık oldular ki, kendilerine söz verilen topraklara bir tuğla fabrikası yapılıyor. Gecekondu sakinleri Şehir Konseyi Başkanı'nı çağırıyorlar ki, ne olduğunu o anlatsın. Eski akademist, Marksist başkan, polisle geliyor onların önüne ve hepsine yasadışı muamelesi yapılmasını isteyerek polis sürüsünü salıyor insanların üstüne.
Yapılan muamele ırkçı rejimin polisini hatırlatıyor insanlara. 14 kişinin yakalanmasının ardından, halk ayaklanıyor. Yakalanan kişilerin serbest bırakılması için polis merkezinin önünde binlerce kişi toplanıyor. Başarıyla sonuçlanan gösterinin ardından tek başına bırakıldıklarını anlayan 12 gecekondu bölgesinin sakinleri bir araya gelerek Ekim 2005'te Abahlali baseMjondolo'yu kuruyorlar. 14 kahramanlı hareketin bugün 14 bölgede örgütlenmesi var.
Abahlali Bayanda!
Abahlali büyüyor! Abahlali baseMjondolo şehir konseyini mahkemeye taşıdı ve birbiri ardından zaferler kazandı. Bunun yanı sıra üniversite camiasından ve entelektüel kesimden büyük destek gördü. Bu akademisyenlerden Fazel Khan, Richard Pithouse, Ashwin Desai gibi bazıları özgürlükler ülkesi Güney Afrika'da mahkemeye verildiler, görevlerinden atıldılar. Yeni toplumsal hareketlere bir örnek teşkil ederken bir okul görevi de gören bu hareket bugün hızla büyüyor ve siyasi arenayı birbirine katıyor. Birincisi, bu hareket, Apartheid sonrası Güney Afrika'daki neoliberalleşmeye marjinallerin bir yanıtı oluyor. Bunun gibi birçok hareket değişik isteklerle ülke siyasetini alevlendiriyor. İkincisi, kurumsallaşmış siyasetin organları siyasi partiler, sendikalar, marjinallerin isteklerine nasıl yanıt vereceklerini bilemiyorlar ki, bu hareketler onların operasyon alanlarını zorluyor ve kırıyor. Bu organların halkla mesafesi gittikçe artıyor. Halkçı bir hükümetin halktan kopuk olarak halk adına planlar yapması işlemiyor elbette.
Öğrenilecek çok şey var
Her ne kadar Güney Afrika, yakın geçmişte devrim yaşamış bir ülke olsa da, toplumun devletten istekleri çok daha meşrulaşmış olsa da, devrim yaşayamamış, halktan bir hayli uzaklaşmış, neoliberalleşmede bir hayli ilerlemiş, Güney Afrika gibi kendi bölgesinde alt-emperyalist niteliğe aday olmuş memleketimiz Türkiye'yle birçok benzerlikler taşıyor. Her ne kadar tenekeden değil de ağaçtan, betondan olsa da gecekondular bizim memleketimizin kentlerini de süslüyor. Her ne kadar bizim başkanımız Marksist ya da akademisyen olmasa da, Ankara'nın da bir Melik Gökçek'i var. Buna karşılık Ankara'nın da bir İlker Mahallesi, Çöplük Mahallesi var. Güney Afrika'nın marjinallerinden ve mücadelelerinden gerçekten öğreneceğimiz çok şey var.
Gecekonduları yıkılan insanları televizyonda gördükçe içimizin sızladığı çok ölmüştür. Diğer yandan, şehrin görüntüsünü mahvettiler, diye onlara hiddetlenmişizdir. 70'lerde gecekonduların yapımına yardım etmiş solcu öğrencilerimiz bugün gecekondu sakinlerine hiddetleniyorlar. O zamanın solcuları, bugünün orta sınıf memurları, bürokratları, kendilerinin 20-30 yıllık yaşamlarından sonra ancak ev sahibi olabilmeleri karşısında gecekondu sakinlerinin ev sahibi olmalarını sindiremiyorlar. İlker Mahallesi sakinlerinin protestolarına bu kıskançlıkla cevap veriliyor.
Benzer bir şekilde Ankara'nın öteki ucuna gönderilmek istenen gecekondu sakinleri, yıllardır yaşadıkları evlerini terk etmek istemiyorlar. Onlar da geçim kaynaklarını yarattıkları işyerlerinden hayli uzağa itilmek isteniyor. Onların evlerinin bulunduğu bölgeler de imar sermayesinin ellerine verilerek, lüks villalar, dairelerle süslenmek isteniyor. Onlar da siyasi partilerden ve kurumlardan bir hayli dışlanmış durumdalar. Onlar da bugün örgütleniyor ve barınma hakkı mücadelesi veriyorlar.
Beni en çok üzen, ülkemizde yaşananları bir haklar mücadelesine dönüştürememek. Gecekonduları görürken, onların yıkılışına tanık olurken hiç "barınma hakkı" gibi bir hakkı aklımıza getirdik mi? Herkesi, özellikle memlekette marjinallerden bir hayli mesafeli duran solcularımızı www.abahlali.org sitesini ziyaret etmeye davet ediyorum. Öğreneceğimiz çok şey var. (EÇ/TK)