Okuyuculardan büyük istek gelmiş, herkes beni soruyormuş filan filan. Tabii onore oldum ama ben tamam deyip işe girişince herkesin getirdiğim çikolataların başına üşüşmesi de samimiyetleriyle ilgili olaraktan içime bir kurt düşürdü.
Yollar sarhoş olmuş, benim suçun yok
Şimdi memlekete geldik diyorum ama her şey bu kadar kolay olmadı tabii. Nasılsa sayın başbakanım duble yol sözü verdi, çabucak menzile varırız diye ben Kapıkule'den girince işi biraz ağırdan aldım.
Memlekete toprağına hasret kalmışız, indik arabadan bir öptük, iki öptük, hislendim, gözlerimden yaşlar süzüldü. Bizim ufaklık çişim var diye tutturunca sinirlendim ama onu da Edirne'de köfte yiyeceğiz diye kandırdım.
"Yok baba" dedi, "Tekirdağ köftesi isterim" diye tutturdu kerata.
Ee, mutluyum ya, "Oldu bea!" dedim "Sahilden gideriz, bir de köfte yeriz".
Sayın başbakanım sözünü tutmuş nitekim, yolların genişliği bırakın dubleyi yanına bir de tek eklenerek büyümüş ama ne bir çizgi, ne bir tabela, nereden gideceğimi şaşırdım. Benim, affedersiniz gıcır mersedes çukurlara girdikçe, yola atılıp bırakılan zifte bulanan lastiklerden böyle şıfır şıfır sesler geldikçe içim burulmaya başladı.
Başbakanımın "duble yol" açıklamaları gözümün önünden geçiyor, hop çukur, hop yama, hafiften başım dönmeye, tansiyonum düşmeye başladı.
Hanıma söyledim, hemen termostan tuzlu bir ayran doldurdu da kendime geldim.
Kralııım...
Güç bela iki saatlik yolu dört saatte geçip İstanbul'a vardık. Çocukların her dediğini onaylamamdan cesaret alan hanım da Taksim meydanında bir tur atıp eve öyle gitmek istedi.
Aman ne güzel olmuş öyle, ışıl ışıl, bir yanda metro, bir yanda mini golf turnuvası, öbür tarafta dev ekranlar...
Bizim Fransa'daki fabrikadan arkadaşları çağırayım da görsünler; ben şahsen bilardoyu tercih ederim ama gerekirse golf sopası sallamayı da biliriz tabii.
Kendimi o delikten bu deliğe koşarken hayal ederek Dolmabahçe'ye doğru inerken yolların bomboş olduğunu görünce iyice keyfim yerine geldi.
"Heyt be" dedim, "Büyükşehir çalışıyor! 72 kavşak yetmez, 172 tane olsun. Tayyip, Müfit, Kadir vursun, Türkiyem şampiyon olsun".
Sonra her ağacın altında ikişer tane de polisin ağaç edildiğini farkettim, biraz garibime gitti.
Emniyetin vatandaşın güvenliğini böylesine düşünmesi güzel bir şey ama her ağaca iki polis çıkmaz diye düşünürken yolun niye açık olduğu anlaşıldı.
Suudi kral geldi diye trafiği kapamışlar, bizi de kenara çekiverdiler. Neşem yerinde ya, "Ben bir kral tanırım, o da Metin Oktay. Çekilin işim acele" diyecek oldum ama espriden anlamayan polis kötü kötü baktı.
Şimdi ben bu işe biraz bozuldum, bu kral mral işleri biraz sakıncalı gibi geldi ama işin aslı başkaymış. Kral yatırım yapacakmış ve memleket kalkınacakmış.
Ne yapalım, memleket kalkınacaksa bana da azcık beklemek ve merconun süspansiyonlarının üzerine bir bardak soğuk su içmek düşer.
Bize yol, su, elektrik olarak dönüyor ya
Şimdi su deyince aklıma geldi, mesela hükümetimiz bizi düşünerek barajlar, yollar, köprüler yapmaya devam ediyor değil mi. Bir takım başı bozuk da yaygarayı koparıyorlar her seferinde.
Neymiş, Hasankeyf sular altında kalacakmış, Akkuyu'ya nükleer santral yapılamazmış, Karadeniz sahilinde yol yapınca halk denizi göremezmiş. Kim bu halk kardeşim? Yol yapılmasında halk sudan mı gitsin, memleket kalkınmasın mı?
Ben böyle sinirli sinirli söylenerek bizim fabrikaya vardım. Mühendis Hakan abiyle bir kucaklaştık, sarıldık. "Ne o Emin" dedi "Avrupa sana yaramamış galiba, yüzün ekşimik".
Durumu özetledim kendisine. "Halimden memnunum çok şükür ama devletime, hükümetime edilen bu sözleri duyunca üzülüyorum normalman" diye ekledim.
Yap, devret, işletil
Ben memnunum ama mühendis Hakan abi biraz değişmiş. Bu protestocuların yanında saf tuttu, bana da verdi veriştirdi. "Bak Emin" diye başladı çevreden girdi, tarihten çıktı, yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik devam etti.
Ne o, toplu taşıma gelişmiş olsaymış iki saatte trenle gelirmişim, hem daha ucuza hem de yorulmadan olurmuş.
Doğaya, tarihe zarar vermeden de, rüzgarla, güneş enerjisiyle elektrik üretilirmiş, Çernobil'i ne çabuk unutmuşum.
"Hakan abi" dedim "Yolda yeterince çalkalandım zaten bir de sen yapma şimdi. Bak hanım senin için elcağızıyla sardı" deyip dolmaları eline tutuşturduğum gibi oradan uzaklaştım.
Uzaklaştım ama kafama da bir soru takıldı: Bu kalkınma hamleleri iyi güzel de, yaptıktan sonra her şeyi satıyorlar, kral Sevda Tepesi'ne konuyor, bize kalan sıfır. Burada bir bityeniği var ama, hadi hayırlısı...Yani bu ülkeyi seven bir ben miyim, anlayamıyorum... Bak yine tansiyonum düşüyor; kusura bakmayın biraz duygusallaştım, memleket havası ne de olsa... (EA/EZÖ)