Türkiye, imzanın ardından yayınladığı deklarasyonda protokolün Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanıma anlamına gelmeyeceğini bildirdi.
Ek protokolü ve Kıbrıs'taki yansımalarını bianet'e değerlendiren Kıbrıs Türk Basın Emekçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyesi Hüseyin Yalyalı ve gazeteci Esra Aygın, ek protokolün Güney Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmeyeceği görüşünde.
Yalyalı ve Aygın, ek protokolün imzalanmasının Türkiye'nin çıkarları açısından "beklenen ve iyi bir hamle" olduğunu, fakat uluslararası hukukta neye evrileceği ve Kuzey Kıbrıs'a neler getireceği konusunda Kıbrıslıtürklerin endişeli ve kafalarının karışık olduğunu söylediler.
Yalyalı, "Türkiye ek protokolle Kıbrıs'ı tanımış olsaydı, Rum takımı, Trabzon'a Suriye üzerinden gelmezdi" dedi.
Aygın: Asıl zorlu dönem 3 Ekim'den sonra yaşanacak
Tanıma tanımama üzerinden süren tartışmayı çok anlamlı bulmadığını söylen Aygın ise, asıl zorlu dönemin 3 Ekim'de başlaması planlanan müzakerelerin ardından yaşanacağını söylüyor.
"Türkiye, AB sürecini sağlıklı şekilde sürdürecekse, gerek limanların açılması, gerek Rum Kesimiyle diplomatik ilişkilerin kurulması ve sürdürülmesi yönünde baskılarla karşılaşacak. Bu süreçte Kıbrıslıtürklere ne olacağı tam olarak bilinmiyor."
Müsteşar Volkan: Kıbrıslı sporcular olumsuz etkileniyor
Trabzonspor'un Şampiyonlar Ligi 2. ön eleme turunda Güney Kıbrıs Rum Kesimi takımı Anorthosis Famagusta ile eşleşmiş olması, futbolu da tartışmaların içine kattı.
Güney Kıbrıs'tan Türkiye'deki havaalanlarına doğrudan uçuş mümkün olmadığı için, Anorthosis takımı Trabzon'a Suriye üzerinden geldi. Trabzonspor ise Güney Kıbrıs'a Yunanistan üzerinden gitmişti.
Kuzey Kıbrıs Gençlik Spor Bakanı Müsteşarı Ali Volkan, Trabzonspor'un Anorthosis'le maç yapmasına olumsuz bakılmaması gerektiğini aksine, "hayatın gerçeği" olduğunu belirtti.
"Spora politik açıdan bakmak Türkiye'ye zarar verir. Biz bir Türk takımının Rum kesimi takımıyla karşılaşmasını olumsuz karşılamıyoruz. Biz dünyanın bizimle de sportif iletişim kurmasını istiyoruz. Türk takımları bizimle de maç yapsınlar, biz de Yunanistan'a gidelim."
Rum Kesimi'nin de, Türkiye'nin de, uluslararası spor örgütlerine üye olduklarını ve bu örgütlerin yaptırımları bulunduğunu söyleyen Volkan, "Türk takımları diğer branşlarda zaten yıllardır, Rum Kesimiyle spor karşılaşmaları yapıyor. Konunun futbol olması ve ilk olması tartışmayı şiddetlendiriyor. Yıllar önce Beşiktaş bir Rum kesimi takımıyla eşleşmişti fakat o dönemde Rum kesimi takımı İstanbul'a gelmemişti" dedi.
Volkan, 1983 yılından bu yana uygulanan izolasyonların sporda kendini gösterdiğini ve Kıbrıs'ın uluslararası spor federasyonlarına kabul edilmediğinin Kıbrıslı sporcuları olumsuz etkilediğini söyledi.
"Uluslararası eşdeğerleriyle maç yapmadığı için, sporcularımız motivasyonlarını kaybediyorlar, çoğu liseden sonda sporu bırakıyor. Temaslarımız sadece dostluk maçları çerçevesinde kalıyor. Spordaki izolasyonların kalkması için mücadelemiz sürüyor."
Yalyalı:"Türkiye kendi çıkarları doğrultusunda bir politika izliyor"
Türkiye'nin kendi çıkarlarına yönelik iyi bir hamle yaptığını ve kendi çıkarları doğrultusunda bir politika izlediğini düşünen Hüseyin Yalyalı, Kıbrıslıtürkler açısından ek protokole imzanın olumluluğununsa, tartışma konusu olduğunu söyledi.
"Kıbrıs'ta bölünmeyi mi getirir bu da Türkiye ile AB arasındaki ilişkiye bağlı. Uluslararası hukukta neye evrileceği konusunda insanların kafası karışık. Kıbrıstürklere ne getireceği bilinmiyor. Referandum'da Kıbrıslıtürklerin 'Evet'ine karşı, Rum kesiminden 'Hayır' çıkmasının moral bozukluğu var; hayal kırıklığı sürüyor. Her şeye rağmen Kıbrıslıtürklerin çoğunluğu dünyanın 'Evet'in karşılığını vereceğini düşünüyor."
Yalyalı, Kıbrıs'ta "Kızıl Elmacı" ve "derin devlet" olarak tanımlanabilecek şoven çevrelerinse, protokolün Güney Kıbrıs'ı tanıma anlamına geldiğini ve Kıbrıs'ın satılması anlamı taşıdığını düşündüklerini ifade etti.
"Kıbrıs Cumhuriyeti egemenlik devretmeyen tek AB üyesi"
Güney Kıbrıs yönetimi lideri Tasos Papadopulos'un, Türkiye'nin ek protokolü imzalamasının ardından Güney Kıbrıs'ı tanımadığını ilan ettiği deklarasyonun "hukuki geçerliliği bulunmadığı" yönündeki iddialarının ise bundan sonraki süreçte sürekli gündeme geleceğini söyledi.
"Papadopulos Avrupa Birliği üyeliğinin ardından AB kurallarıyla bu sorunu aşabileceğini düşünüyordu ama olmadı. IRA ve ETA deneyimleri, her şeyin özel mülkiyet temelinde çözülemeyeceğini gösterdi. Halklar arasında yaşanan olumsuzluklar, ana vatan ekseninde süren pazarlıklar bir pazarın paylaşımıyla ilgili. Yaratılmaya çalışılan iki ekonominin gelişmesi; çözümün önündeki en büyük engellerden biri bu. Rum kesiminin yaklaşımı ayrı pazarın devamı niteliğinde. Türkiye dışişlerinin önerdiği tüm sınırlamaların kaldırılması önerisi, bu noktada bana anlamlı geliyor."
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB içerisinde egemenliğini devretmeyen tek devlet olduğunu hatırlatan Yalyalı, "AB Kıbrıs'ın sorunlu bir devlet olduğunu görüyor. Egemenliği devretmek için anayasal değişikliğe ihtiyaç vardır. 1960 Anayasası'na göre herhangi bir değişiklik için iki ayrı halkın cemaat meclislerinde onaylanması gerekiyor. Bu yapılmadığı için, şekil olarak devir söz konusu olsa da, resmi olarak gerçekleşemiyor" dedi.
Aygın: "Kıbrıs'taki muhalefet Türkiye'deki muhalefetle aynı çizgide"
Gazeteci, Esra Aygın, Türkiye'nin ek protokolü imzalanmasına Kıbrıs'ta "beklenen oldu" şeklinde bakıldığını, deklarasyonun kamuoyunda rahatlama yaratmasına karşın endişeleri yok etmediğini söyledi.
"Türkiye, müzakerelere başlamak için daha önce verdiği sözü yerine getirdi. Müzakerelerin başlaması için bundan kaçış olmayacağı Kıbrıs kamuoyunda da biliniyordu. İnsanların içindeki endişe, 3 Ekim sonrasında Türkiye'nin Rum kesimiyle ilişki kurmak zorunda kalması durumunda, neler olacağına dair belirsizlikten kaynaklanıyor."
Aygın, Kıbrıs'taki muhalefet partisinin de Türkiye'deki muhalefetle benzer çizgide tepkiler gösterdiğini söyledi.
Türkiye'nin şu anda tanımanın şartlarını yerine getirecek bir adım atmadığını ve sürdürülen tartışmanın yersiz olduğunu ifade eden Aygın, "Kıbrıs'ta tarafların yeniden görüşmeye başlaması 3 Ekim'e kadar mümkün görünmüyor. 3 Ekim sonrasında ise Rum tarafı için bir itici güç olmadan görüşmelerin tekrar başlanması beklenmiyor" dedi. (KÖ/TK)